San
"Sunbae?" Hızlı adımlarla onlara doğru ilerledim. Bugün beni yeterince rahatsız ettiği yetmemiş gibi bir de kapıma mı gelmişti?
"İşte aradığın kişi de geldi sunbaennim." Dedi Wooyoung beş aydır duymadığım sevecen ve samimi bir ses tonuyla. Flört mü ediyordu bu şerefsiz?
"Salona uğramıştım, gelirken formalarını da yanıma alayım dedim, aynı yurtta kalıyoruz sonuçta geçerken bırakırım demiştim. Elime yapışmaz sonuçta. Lakin kapıyı Wooyoung açtı senin yerine, ben de sevimli oda arkadaşınla tanışmış oldum." Elindeki poşeti sallayıp bana doğru hafif fırlattı, ben de havada kaptım ve Wooyoung'u arkaya doğru iterek kapının önüne geçtim. Sevimli? Wooyoung? Benim sevimli oda arkadaşım öyle mi? Diğer herkese sevimli ise bana şeytanın ta kendisidir. Şeytan tüyü var şerefsizde.
"Zahmet etmeseydin keşke, bir dahakine ben kendim hallederim." Dedim hızlı hareketlerle sohbeti bitirip onu göndermeye çalışarak. Jeongguk kaşlarını havalandırarak omzumun üzerinden Wooyoung'a garip bir şekilde gülen gözlerle baktı.
"Odada da böyle huysuz değil mi bu?" diye sordu.
Wooyoung "Maalesef Sunbaennim, etrafta dolanıp somurtmaya bayılır kendisi." diye karşılık verince omzumun üzerinden ona dönüp "Ne alaka amk?" bakışı attım. Daha birkaç dakika önce tanışmalarına rağmen utanmadan bir de gözümün önünde flörtleşip dedikodumu mu yapıyorlardı? Katil olacaktım.
"Oda arkadaşınla biraz daha fazla zaman geçirmelisin bence San-ah, belki biraz güler yüz ve sevecenlik kaparsın, çünkü gülümsemesi bulaşıcı kendisinin." Dedi Jeongguk kafasını eğip omzumun üzerinden Wooyoung'a göz kırparak. Bakışlarımı tekrar Wooyoung'a doğru çevirdiğimde uzun perçemlerinin arından gözleri parıldayarak baktığını gördüm. Utanmış mıydı o?
"Sunbaennim çok tatlısınız." diyerek gözlerini daha kısarak minik bir gülümseme ile omzumun üzerinden Jeongguk'a bakmaya devam etti. İki dakikada kapı önünde gözlerimin önünde flörtleşmeye başlamışlardı ve bu içimde bir şeylerin kaynamaya başlamasına sebep olmuştu. Esra Erol'dayız sanki anasını satayım, oldu olacak bir çay içmeye de girsinler içeri, benim salonumda flört etsinler durmadan? Buna asla izin veremezdim.
"Beni gömmeniz bittiyse eğer, kapıyı kapatıyorum? Formalar için sağol sunbae, hadi iyi akşamlar." Diyip Jeongguk'un cevap vermesini beklemeden kapıyı kapattım. Sinirin yavaş yavaş beynimi uyuşturduğunu hissederken neden bu kadar sinirlendiğimi anlamadığım için de sinirlenmeye başladım. Double sinir. Çok acil kum torbası yumrumlamam gerekiyordu yoksa duvara yumruk atacaktım.
"Bu mu senin ahlak görgü ve geleneğin Namhaeli Choi San, adamın yüzüne kapattın kapıyı. Ayıp ayıp." Wooyoung salona doğru yürürken söyleniyordu.
"Sadece bir kere uyarıcam seni, Jeongguk'tan uzak duracaksın." diyerek peşinden gittim. Koridorun ortasında bir anda durup bana döndüğünde neredeyse birbirimize çarpıyorduk, bir adım geriye atıp birleşen göğüslerimizin arasına mesafe koydum. Jeongguk'a bakarken sevecen bir şekilde parıldayan gözleri şimdi ise mesafeli bir şekilde bakıyordu bana. Parıltılar oradaydı ama farkı görebiliyor olmak, mesafeyi hissediyor olmak buz kestiriyordu insana. Wooyoung böyleydi işte, daha yeni tanıştığı birine bile samimiyetle gülümserken bana baktığında sanki aynaya bakıyormuş gibi hissediyordum. Soğuk ve mesafeli.
Belki de bu benim suçumdu ve ona nasıl davranırsam bana aynı şekilde kendisini yansıtıyordu bilmiyorum ama anlamlandıramadığım bir şekilde sinirimi bozuyordu bu durum. Ve tahmin edileceği üzere sinirimin bozulması da ayrı sinirimi bozuyordu. Sanki bana farklı davranması içime oturuyormuş gibi hissetmeme neden oluyordu ve ben bunun bana dert olmasını istemiyordum. Jung Wooyoung tarafından önemsenmemek üzüleceğim son şey olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
diet mountain dew | woosan
FanficSeni bu odadan ağlayarak göndereceğim. text + düzyazı #woosan