Jeongin'den
Okuldan çıktım. Hızlı adımlarla yürüyordum. Changbin'in evini biliyordum. Onu biraz fazla stalklamış olabilirim ama yemin ederim sapıklık olsun diye değil.
Bir on, on beş dakika yürüdükten sonra evlerine vardım. Kapıyı çaldım. Biraz bekledim ama açan olmadı. Changbin'e bir şey olmuştur diye düşünerek endişelendim. Tekrar, ard arda kapıyı çalmaya devam ettim. İçeriden "sikicem şimdi o zili dur be."
Diyen Changbin'in sesi geldi. Rahatlamıştım bir o kadar da korkmuştum.
Kapıyı açtı, beni gördü."Jeongin?"
"Changbin, ben şey."
"Gel kapıda bekleme dışarısı soğuk."
Değildi. Soğuk değildi. Hasta olduğu için öyle geliyordu ona. İkiletmeden içeri girdim.
"Kusura bakma ev biraz dağınık, halim yoktu da."
"Önemli değil, bunun için buradayım zaten Changbin."
"Anlamadım?"
"Jisung iyi olmadığını söyledi. Merak ettim seni, hem seninle vakit geçirmek istedim hem de yanında olmak istedim."
"Olmaz Jeongin. Hadi okuluna."
"Niye anlamıyorsun ki? Seninle olmak istiyorum, hiç bir yere de gitmiyorum."
Bir iç çekti. Sonra bana yorgun gözleriyle baktı. Gitmeyeceğimi anlamış olmalıydı.
"Peki, nasıl istersen öyle olsun."
"Ay yaşasın, şimdi şöyle yapıyoruz sen uzan ben sana bir çorba yapayım sonra ilaç içersin."
"Hm hm."
Oturduğu kanepeye yattı. Zaten ben yokken de orada yattığı için battaniyesi vardı.
Alıp üstüne örttüm. Sonra elimle ateşine baktım."Ateşinin farkında mısın? Yanıyorsun."
"Sana."
"Hm?"
"Boşver. Baktım az önce ateşime 38.1'di."
"Ateşin var senin. Üstünü örtmeyelim. Hatta... Bekle."
Mutfağa gittim. Yolu bilmiyordum ama bulmak zor olmadı. Dolapları karıştırıp bir tane plastik kase bir de havlu buldum.
Kasenin içine su doldurdum. Sonra da Changbin'in yanına geri döndüm.
Uykuya dalmıştı. Yanında ki sehpaya kaseyi koydum. Changbin'in kafasının olduğu yere çömdüm. Elimdeki havluyu suya batırıp çıkardım. Güzelce suyunu sıktım. Sonrasında elimdeki havluyu katlayıp yavaşça alnına koydum. Gözlerini açtı, bana baktı. Elimi havlunun üstüne koyup ona baktım. Gülümsüyordum. Beni süzdü."Jeongin."
"Hm?"
"Gamzelerin... Çok hoşmuş."
Utanırcasına kıkırdadım.
"Teşekkür ederim."
O da gülümsedi. Onun da küçük bir gamzesi vardı. Yavaşça gözlerini tekrar kapattı.
Alnında ki havluyu aldım, tekrar suya koyup sıktım. Bu sefer boynunda gezdirdim. Gözleri kapalıydı hala. Güzel yüzünü elliyebiliyordum.(...)
Jisung'dan
Öğle teneffüsündeydik. Yemekhanede aldığımız tost ve içecekleri gömüyorduk.
Yanımda Chan, Seung ve Lix vardı.
Chan ve Seung yakınlaşmışlardı. Sürekli bir konu açıp o konu hakkında fikirlerini söylüyorlardı. Birbirilerini tanımaya çalışıyordu.
Lix'e baktım, sıkılmış gözüküyordu."Lix dışarı çıkalım mı?"
"Birisinin bu soruyu sormasını bekliyordum. Hadi çıkalım Jisung."
"Biz?"
"Siz oturun Seung, zaten sohbetiniz akıyor. İsterseniz gelin tabii."
"Seungmin biz otursak? İkimiz?"
"Olur Chan oturalım."
Lix ile dışarı çıktık. Hafif güneş vuran bir banka oturduk. Karşı da Minho'yu gördüm. Bana bakıp yanındakine bir şeyler söyledi.
Sonra bize doğru gelmeye başladılar.___________________
Helüüü
Nasılsınızz umarım iyisinizdir
Yazım hataları için kusura bakmayın
Sizi seviyorum
⭐
ŞİMDİ OKUDUĞUN
iddia/minsung
Fanfictionİddiayı kazanmak mı? Jisung'u kazanmak mı? Minho hangisini seçecek?