"Söz veriyordu, insanlığı ve insanlığım için. İnanmak istiyordu sözlerine, inanmak istiyordu onun hala bir insanlığı olduğuna inanan tarafım. Biliyordu içten içe acımasızlık değildi ona ördüğüm duvarlarım. Güvenmeyi unutmuş bir çocuğun nidasıydı."
•...
Bucky ile yaklaşık dört, dört buçuk saatidir Sam Wilson'nun evindeydik. Kız kardeşi Sarah'nın iki oğlu vardı ve onlarla sohbet ederek vakit öldürüyordum. Bucky'ye söylemesemde ağrım başlamıştı ve canım yanıyordu. Dikişler tutmamıştı, Sarah farkındaydı ama yapabileceği bir şey yoktu. Tek istediğim buradan gitmekti.
Alex Trusov geri gelirse çocuklara bir zarar gelirdi. Bunun yükünü taşıyamazdım. Bucky'ye adeta yalvarıyordum fakat beni anlamıyordu hala Hydra'dan şüpheleniyordu ve benim için geldiklerinde onlarla yüzleşeceğini düşünüyordu.
"Çocukl- Ah"
Karın boşluğumu tutarak derin bir nefes aldım. Acı her yerime yayılıyordu. Acı her yerimdeydi. Acı bendim.
"Arina, iyi misin?" AJ'yin şaşkın gözlerine baktım, acı tarif edilmezdi. Derin derin nefes almaya devam ederek tişörtümün eteklerini tuttum ve yukarı çektim.
Dikişlerim patlamıştı.
Çok bile dayanmıştı.
Kan gövdeyi götürürken yutkundum. Çocuklardan Bucky'i çağırmalarını istedim.
Anlım epey ter olmuştu. Başımı kanepenin kenarlarına bıraktım. Derim paramparçaydı. Yakın mesafe vuruşu falan değildi bu, farklı bir silahtı. Öldürüyordu insanı. Kurşunu bilerek boşluğuma sıkmıştı. Kemik, deri ne varsa dağıtmak istemişti. Ölmemi değil, acı çekmemi dilemişti.
Acı öyle çoktu ki gözlerimden bir damla yaş geldi. Arkaya düşen başım acı ile bilincini yitiriyordu.
Güçlü bir kapı sesi duyduğumda kimin geldiğini anlamıştım.
Bucky "Arina iyi misin?" Diyerek içeri girdiğinde son beklediği şey benim acıyla kıvranmamdı. Metal elini tişörtümün eteklerine sardı ve tıpkı benim yaptığım gibi tişörtü yukarıya kaldırdı. Ne düşüneceğimi bilemiyordum. Soğuk elini yaramın kenarlarında gezdirdiğinde acıyla inledim.
"Tanrım, James-."
Yutkundu.
"Hastaneye gidiyoruz."
Dizlerimin ve kollarımın altından geçirdiği kollarıyla beni bir çırpıda hava kaldırdı. Başım öyle çok dönüyordu ki az önce ne yaptığımı fark edip utançla kızardım. Bucky'ye resmen inlemiştim! Bana dokunmuştu ve ben ismini söylemiştim!
Acı büsbütün bedenime nüfus ederken kafamda çeşitli senaryolar dönüyordu. İyi değildim, evet kesinlikle sebebi buydu.
Gittikçe kızaran yüzümü saklayamıyor saklayamadıkça daha çok utanıyordum. Beni gördüğünde "ateşin mi var" dedi arabanın arka koltuğuna yatırırken. Başımı olumsuz anlamda iki yana salladığımda bana inanmamış olacak ki soğuk elini tekrardan anlıma koydu. "Arina yanıyorsun" dedi. Mırıldandığı şeyle affaladım. Bedenim intihap topluyor olabilirdi. Yara benim aptallığım yüzünden 1 belki 1 buçuk saatidir açıktı, bilincimi kaybetme eşiğine kadar kimseye söylememiştim.
Gel şöyle diyerek tişörtümü üstümden çıkarttı. Önünde büsbütün sütyen ile kalmıştım ve o sadece derin bir nefes alarak kapıyı kapatmıştı. Ön koltuğa geçtiğinde torpidodan bir su şişesi ve peçete çıkarttı. Peçeteyi epeyce ıslattıktan sonra tekrardan kapımı açarak baş ucuma geçti. Peçeteyi boynuma ve koltuk altıma koymaya çalışırken ben hissettiğim soğuk ile adeta çırpınıyordum.
"James- dur lütfen!"
Nefesim kesiliyor bedenim titriyordu. Elinde ki Peçeteyi biraz daha ıslattığında göbeğime sürdü. Hipodermi geçirdiğimi sanarcasına titredim. Metal eliyle ellerimi bileklerimden tutuyor diğer eliyle vücudumu ıslatıyordu.
"James-."
Mendili boynumdan göğüslerime kaydırdığında hissettiğim soğuklukla başımı geriye attım.
"Ah- James lütfen, yeter. Dayanamıyorum!"
Söylediklerimle yutkundu. Adem Elması yavaşça şişti ve onunla birlikte göğüs kafesi inip kalktı. Soğuk elini bir kez daha anlıma koyduğunda kapıyı kapatarak ön koltuğa alel acele geçti.
"Biraz düştü. Acile gideceğiz."
Başımla onayladım. Nefes alamıyor boğuluyordum. Çıplak üst bedenim titremekten başka bir şey yapmıyordu. Dudaklarımın morardığını ve Gözlerimin yandığını hissettim. Dişlerim birbirine sürtüyor ve kendimden geçiyordum.
"Bana bak geçecek tamam mı, üşütmüşsündür sahilde bir şey yok. Üst üste geldi o kadar."
Söylediği şeylerle gülümsedim. Haksızı haklı çıkartmak için miydi bu çabası?
"James, özür dilerim."
Söylediğim şeyle anlam veremeden bana baktı.
"Ne için özür diliyorsun? Neyden bahsediyorsun!"
Gülümsedim, tekrardan.
"Neredeyse 2 saatidir böyleyim sen endişelenme diye bir şey söylemedim. Çocuklara da söylettirmedim. Kızma olur mu?" Bir anda yavru kedi gibi olmuştum fakat onun kaşları çatılmış, yüzü gerilmişti.
"Sen manyak mısın? Böyle bir şeyi benden nasıl saklarsın! Aptal mısın sen?"
Aniden söylediği şeylerle gözlerim doldu. Hiç bir zaman anlamayacaktı anlamıyordu. Yürümeden yaşamanın ne demek olduğunu anlamıyordu. Kendine zarar vermeye çalışıp başarısız olmak ne demek bilmiyordu. Elimde bir fırsat varken değerlendirmeye çalışmak ne demek bir fikri yoktu.
Göz yaşlarım hıçkırıklarıma dönüştüğünde "tamam lanet olsun, özür dilerim. Ben bağırmak istememiştim. Çok çok özür dilerim" diyerek konuşmaya başlamıştı.
Bağrışları, konuşmalara dönerken onun konuşmaları bende çınlamalara dönüyordu.
"Arina geldik!"
Söylediği şeyle gülümsedim.
Elindekinin değerini kaybetmeye yakınken anlarmış insan, Bucky'nin kapıyı açıp beni kucağına alışı hastane girişine doğru koşturuşu her şeyden öte yaşamam için verdiği çabayı gördüğümde daha önce hiç istemediğim kadar yaşamak istedim. Etimle kemiğimle, hayallerimle yaşamak istedim.
Gözlerim kapanırken son gördüğüm onun sedyede ki bana kızarmış gözleriyle bakışıydı.
Beni neden bu kadar önemsiyordu? Sıradan bir liste kızı değil miydim? Şimdi ne değişmişti.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.