Ağırlaşmış göz kapaklarımı açtığımda yıllardır uyuyormuş gibi hissettim.Gözlerimi aşağı indirdiğimde beyaz çarşaflarla hastanede olduğumu anladım. Soluma döndüğümde giriş katında bir odada olduğumu perdesiz açık camdan anladım. Sağıma döndüğümde ise refakatçi kanepesinde boylu boyunca uzanan Bucky'yi görmemle sırıttım. Uyurken hiç dışarıdan gözüktüğü gibi değildi. Sevimliydi. Dudakları hafifçe büzüşmüş, öfkeli gözleri kapanmış ve kaşları çatılmamıştı. Bu haliyle çok sevimliydi.
Gözlerimi ondan çekip elimde çarşafımı indirdiğimde üzerimde ki pijamayı yukarıya çekim ve yaraya baktım. Üstü beyaz bir bezle sarılmış ve bantlanmıştı. Pek belli olmuyordu. Kurumuş dudaklarım bir suya muhtaçken gözlerim yatağımın yanında komedinin üzerine bulunan bardaklar ve cam şişeye gitti. Kendimi hafifçe dikleştirerek komedine doğru eğildim ve bardağı elime aldım ardından cam su şişesini almaya çalışırken karnımda oluşan baskıyla ikiside elimden fırlamıştı. Büyük bir gürültüyle yayılan cam parçaları yan kanepede ondan daha gürültülü bir varlığı uyandırmıştı.
"Arina!"
İsmimi söyleyerek uyanmasıyla suçluluk duygusu daha çok büyümüştü.
"Çok özür dilerim seni uyandırmak istememiştim, yalnızca susamıştım."
Eliyle başını ovdu. "Beni rahatsız etmedin tamam mı? Bir şey istediğinde bunu kendin yapmaya çalışma. Hastaneye vardığımızda enfeksiyonun neredeyse böbreğine inmişti susaman çok normal"
Bir şey demeyerek sustum. Başıma iş açıyordum, başımıza iş açıyorduk. Ne ben ona nede o bana iyi gelmiyordu. Yalnızca susuyordum, öylece bir şey demeden; diyemeden.
Koltukta kalan poşetleri karıştırarak bir su şişesi aldı ve kapağını açar açmaz bana uzattı. Gözlerine dahi bakamadan şişeyi yavaşça aldım ve dudaklarıma götürdüm. Yıllardır su içmiyor gibiydim! Suya muhtaçtı bedenim. Nefes dahi almadan içiyordum koca bir şişeyi. Şişede az bir miktar su kaldığında şişeyi ona uzattım. Elimden aldı ve komedinin üzerine bıraktı ardından sakince yanıma vardı. Başımı onu görmemek için öteki yana çevirdim. Soru sormadan durmayacağımı biliyordum fakat anlatamazdım. Rus mafyasının başını çektiğimi ona anlatamazdım. Hydra'nın patronlarıyla defalarca kez karşılaştığımı bunu ona yapanlara gülümsediğimi anlatamazdım. Dedemi neden öldürmeyi tercih ettiklerini biliyordum ve buna göz yumarak kendimi bir peri kızı gibi lansa ettiğimi söyleyemezdim. Ona bu zamana kadar söylediğim hakaretler ve küfürler için bir özür borçluyken kendimi haklı konuma çıkartmış ve ona üsten bakmaya kendimi alıştırmışken asıl haksızın ben olduğunu dillendiremezdim.
"Arina" dedi sağ tarafımdan bir fısıltı gibi. "Arina bana bak, ne oluyor?"
Kafamı çevirmediğimde ve gözlerim bir kez daha dolmaya başladığında elini çeneme götürerek dolu gözlerimi gözlerine sabitledi.
"Bir şey sorma" dedim, sessizce.
"Korkma" dedi, sakince.
"Ölmem gerekiyordu, geri gelecekler."
Söylediğim şeyin anlamsızlığıyla bana dikkatlice baktı. Sağ gözümden tuzlu su damlamıştı. "Kim gelecek?" Dedi, merakla.
"Beni götürecekler ve senide satacaklar. Biliyorum!"
Göz yaşlarıma birde hıçkırıklarım eklenmişti. Öyle şiddetli ağlıyordum ki nefes almak güçtü.
"Kim seni götürecek?" Dedi bu kez ciddi ve bir o kadar da sert sesiyle.
Onu duymak oldukça güç bir hal almıştı çünkü ben transa girmiş gibi tek bir kelimeyi tekrarlıyordum.
"Gelecekler, gelecekler. Gelecekler!"
Ardından bacaklarım titremeye başladı. Bu bedenimin sarsılmasından mıydı bilinmez fakat hareketlerim şiddetli ve sertti. Bacaklarım sedyeye bir balta gibi vuruyor ve kuvvetli birer ses çıkartıyordu.
Yaşlı gözlerimi karşımda olan adama çevirdim. "Gelecekler, James. Beni bırak yoksa sana zarar verirler. Gelece-." Ardından yanaklarıma deyen buz gibi bir el ve gözlerimin önüne serilmiş bir çift göz susturdu, dilimi.
"Sakin ol, kimse seni almayacak. Buna izin vermem" dedi usulca.
Gözlerinin içine dikkatlice baktım. "James, ölmekten çok korkuyorum" dedi kuru dudaklarım.
"Neler olduğunu anlat, Arina. Böylece sana yardım edebilirim?" Diyerek konuştuğun da kapının sesiyle başımı o yöne çevirdim. Beyaz önlüklü bir adam bana samimi bakışlar atıyor ve durumumu merak ettiğini kanıtlar nitelikte yanıma yaklaşıyordu.
Doktorun yaklaşmasıyla Bucky yanımdan uzaklaşarak koltuğa tekrar oturdu.
Doktor elinde ki ışığı açarak göz bebeklerimi inceledi. Ardından Bucky'e "yaraya bakacağım" diyerek dışarı çıkın komutu verdi. Bucky dışarı çıktığında ise serum paketime adım adım sırıtarak yaklaştı.
"Toplantıya geç kalıyorsunuz Bayan Alexandrov" sesiyle başımı aniden kaldırıp beyaz önlüklü şahsa baktığımda serum paketimin içine iğne ile bir şey enjekte ettiğini görünce ağzımı bağırmak için araladım fakat eldivenli elini ağzıma koyarak bağırışımı bastırdı. Bir kaç saniye içinde ise gözlerim bir kez daha ağırlaşmaya başladığın da düşündüğüm tek şey Bucky'ye veda edememekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/360924513-288-k831323.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ | Bucky Barnes
Fiksi Penggemar"Söz veriyordu, insanlığı ve insanlığım için. İnanmak istiyordu sözlerine, inanmak istiyordu onun hala bir insanlığı olduğuna inanan tarafım. Biliyordu içten içe acımasızlık değildi ona ördüğüm duvarlarım. Güvenmeyi unutmuş bir çocuğun nidasıydı." •...