Şezlonga kendimi attığım gibi gözlerimi kapattım. Dalgaların sesi, bedenime huzur veriyordu. Zemheri vakti hiç gelmemiş gibiydi yalnızca yazı hissediyordu vücudum. Bu hissin asla bitmeyecek olmasını diledim, asla huzursuz olmamayı son 6 seneyi yaşamamış olmayı diledim dahası merak ettim; kış askeri her şeyimi elimden almış olmasaydı hala balerin kalsaydım, başım huzura erecek miydi?
Sanmıyordum.
Ailemin laneti devran döndükçe bana bir adım daha yaklaşacaktı.
Bütün bunları düşünürken duyduğum ağır rus aksanıyla gözlerimi araladım.
"Как дела, красотка? (Nasılsın güzellik?)
Bana gülümseyerek bakan adamla sırıttım.
Ailemin laneti elbette adım adım bana yaklaşacaktı, kış askeri bunu yalnızca hızlandırmıştı. Şimdi ise Alex Trusov ile bir sahil kenarındaydık.
Tepemde beni izlerken rusça konuşmasına kıkırdadım.
"Это Америка, Алекс. Ты смущаешь меня!" (Burası Amerika, Alex. Utandırıyorsun beni!)
Cilveli konuşmamla güldü ve kendini yüzünü bana döndürecek şekilde yanımda kalan şezlonga attı.
"Я русский. В отличие от тебя, я этого не стыжусь." (Rusum. Senin aksine ben bundan utanmıyorum.)
Cevap vermedim, yalnızca gözlerimi kapattım. Ne olurduki sadece İngiliz olsaydım! Çok muydu ingiliz aksanı ile dolaşan kraliyet çocuklarından birisi olmak?
Aniden Alex bana seslenerek açık ara Rus olduğunu belli eden aksanıyla Ingilizce konuşmaya başladı bense gözlerimi ayırmadan onu dinlemeye başladım.
"Acil toplantı istiyorlar" dedi, söylediği cümle ile yutkundum. Toplantıyı bu kadar erken beklememiştim.
Geçen ay NYC'de yapılan toplantı iyi geçmemişti. Beni sorumlu tutuyorlardı çünkü büyük bir olay istemiyordum. Hükümette Ajanlar yerleştirdik fakat Amerika'ya sızdırdığımız her bir ajanımızdan iki gün sonra ses kesiliyordu. Saldırı istiyordu, diğer üyeler. Aynı zamanda yerime geçmek ve bunun için beni öldürmek istiyorlardı. Ölmek için zamanım yoktu. Yerime geçtikleri an, dünya bambaşka bir yere dönüşecekti.
Sessizliğimizi bozarak daha beter haberi verdi.
"Moskova'da." Dedi.
Yattığım yerden oturma pozisyonu geçtim ve derin nefesler aldım. Moskova'ya gitmem kendi ölüm fermanımı imzalamam demekti. Öfkeyle şezlonga yumruğumu vurdum, dayanamayacak haldeydim. Her şey üst üse gelmişti ve benimse tek yapabildiğim Rusça küfürler yağdırmaktı.
"Я не поеду в Москву. Эти ублюдки хотят моей смерти." (Moskova'ya gitmeyeceğim. Bu piçler benim ölmemi istiyor.)
Ağlamamak için gözlerimi ovuşturdum. Öyle bir bilinmezliğe sokmuşlardı ki beni! Bir kurul toplantısına katılmamak yeterince kötüydü fakat Moskova'ya gitmek beterin beteri olacaktı.
Alex yanıma yaklaşarak, sırtımı sıvazlamayı denedi fakat onu itirdim ve ağzım çıktı kadar bağırarak "Не подходи ко мне! Вы ничем не отличаетесь от других." (Yaklaşma bana! Senin de diğerlerinden hiç bir farkın yok) dedim.
Ben her saniye kendimi kaybederken "sakin ol" deyip duruyordu ve bu aksine beni daha çok kızdırıyordu.
Ne düşüneceğimi bilmiyordum.
Yalnızca birazcık huzura kavuşmak için kendimi kumsala vurmuş balıklar gibi sahile fırlatmıştım ve şimdi birileri hala canlı olduğum için beni mutlulukla yemeyi bekliyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ | Bucky Barnes
Fanfiction"Söz veriyordu, insanlığı ve insanlığım için. İnanmak istiyordu sözlerine, inanmak istiyordu onun hala bir insanlığı olduğuna inanan tarafım. Biliyordu içten içe acımasızlık değildi ona ördüğüm duvarlarım. Güvenmeyi unutmuş bir çocuğun nidasıydı." •...