(Günümüz)
Hilal Ünsal'in anlatımıyla,
Tezgahın arkasında olan Rosella'ya seslendim. Koyu tonlarına hakim olan tezgahın arkasındaki rafları düzenliyordu. Benim seslendiğimi duyan Rosella,
"Ha ne! Ne oluyor?"
O kadar dalmıştı ki, işini yaparken seslenindiğim için -irkilmiş olacaktı ki- böyle bir tepki vermişti. Güzel bir dükkan işletiyorduk. Kendi ellerimiz emeğimiz ile yaptığımız pastaları bu küçük ve güzel görünümlü dükkanda satıyorduk. Dükkanın dış görünüşü koyu yeşil ile sarılıydı. Hemen dükkanın önünde aynı renkte olan iki masa ve sandalyeler eşlik ediyordu. Pastanemizin konumu çok güzel bir yerdeydi. İtalya'nın Floransa şehrindeydi. Kalbim orda kalmıştı ama bir şekilde yaşamak zorundaydım. Tam on dokuz yıldır ne onları gördüm ne de bir haber. Sadece bildiğik tek şey onların da birer kopuk hayatları vardı. O günden sonra babam beni bu ülkeye halamın getirmişti. Her ne kadar da onlardan ayrılmak istemesem de ayrılmak zorunda kalmıştım. Babam daha iyi olacağını düşünerek buraya halamın yanına bıraktı. Türkiye'de işinde çalışıyordu ve sürekli arayıp nasıl olduğumu soruyordu. Tatillerde yanımıza gelip hasret gideriyorduk.
Rosella kendine sanırım kendine gelmiş aynı zamanda Türkçe aksanı ile,
"Dalmışım ben yani biraz ürktüm."
Sesi, Türkçe aksanı ile biraz komik çıksa da alışmıştım. Çok güzel bir yüzü vardı. Saçları sarı, aralarına pembe rengi attırmış, beyaz teni ile uyumluydu. Gözleri denizi andıran bir maviydi ona mavi renk daha bir güzellik katıyordu. Halam, bizim anlaşabileceğimizi düşünerek bizi tanıştırmıştı. Tanışmamız bir kaç yılı buluyordu. Her ne kadar sevsem de Rosella'yı, ama onların yerini kimseler tutamazdı...
Benim yaşadıklarımı biliyor ve onları bulmak için Türkiye'deki arkadaşlarına bile haber yollamıştı. Bir gün bir haber geldi diye çok sevinmiştim. Bir fotoğraf vardı, gizlice çekilmiş tıpkı Mislina'ydı. Ama kıza sorulduğunda adının Mislina olmadığını, İlkay olduğunu söylemişti. Hayal kırıklığını iliklerime kadar hissetdebilmiştim. Onları bulacaktım ve pes etmemem gerekti. Hayatımı bir amaca bağlasam kesinlikle bu olurdu. Hepsi birer yıldız ama ben deniz kenarıydım. Uzaktık ama kalplerimiz öyle değildi. Onları düşünürken bu sefer ben dalmıştım. Rosella bana seslenmesi ile kendime gelmiştim,"Onları düşündün yine değil mi? Etme merak kısa zamanda olmasa da elbet bir gün ti abbraccerai."
(birbirinize sarılacaksınız)Tekrardan sarılmayı, tekrardan onlar ile yaşamayı istediğimi biliyordu. Hep bana destek çıkmıştı. Kendisi İtalyan olduğu için konuşurken araya italyanca katıyordu bende dillerini bildiğim için sorun etmiyordum. Rosella ve Andrea bana İtalyanca öğretme konusunda epey yardımcı olmuşlar ben de aynı şekilde onlara Türkçe dilini öğretmekte yardımcı olmuştum. Rosella'nın sorusuna dönerek,
"Onlar hiç aklımdan çıkmadı ki Rosella. Bir gün seni de tanıştıracağım, sende çok seveceksindir."
Yanıma gelerek bana güzel tarif edilemeyen bir şefkat sarılmıştı. Kulağıma yaklaşıp onları bulacağımız hakkında cümleler kurmuştu. Toparlanıp yeniden işimize dönmüştük. Tezgahın arkasında bizim mutfağımız vardı. Orada pastaları yapar erimesin diye buzdolabına koyardık. Ay ortalarında epey sipariş alır ve yetiştirmeye çalışırdık. Yine bir ay ortasında olduğumuz için ön dört tane pasta yetiştirmeye çalışıyor ve müşterilerin istediğine uygun olması için elimizden geleni yapıyorduk. Rosella tezgah önündeki pastaları düzenlerken bende arka mutfağa geçip siparişleri bitirmeye koyuldum. Tabii üzerime önlük ve eldiven giymeyi unutmadım. Sipariş süresi en yakın tarih "Süper Mario" temalı olan pastaydı. Biraz uğraştıracaktı ama lezzetli olacağından emindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarsılan Ruhlar
Teen FictionHayallerini yüreklerinde besleyen, umut ışıkları gözlerinde parlayan, gülüşleri hiç solmayan sekiz çocuğun hayatı söz alınıyor. Her zamanki gibi anlaşıp mahalledeki parklarında oyunlar oynayıp güzel vakitler geçirirler fakat geceleri sanki bir kabus...