68 29 25
                                    

Batın Özsoy'un anlatımıyla,

Bir işe daha imza atmıştım. Bu projede başarılı olmayı hedeflemiştim. Küçük mahallelerde çok sayıda esnaflar var, bu esnafları çok az sayıda kişiler tanıması kötü bir durum. O yüzden esnafları tek bir uygulamada toplayacağız. Bu uygulama sayesinde insanların keşfetmesi daha kolay ve pratik olacaktır. Bugün esnaflar ile görüşme yapıp bu işi kabul edip etmeyeceklerini soracaktım. Epey yorucu bir gün olacaktı ama insanlık için bir değerdi. İlk olarak eve geçip daha sonra mahalle mahalle gezip esnaflara danışacaktım. İstanbul-Esenyurt'da bugün, beni koşuşturmaca bekliyordu. Şirketten ayrılmadan önce kendime ait olan odama bakındım. Dosya vesayra belgeler olsun unutup tekrar dönmek, yük olurdu. Odamın en güzel köşesine bir raf yaptırmıştım ve bu raf benim için üstün değere sahipti.

Rafımın yanına doğru ilerledim ama ilerlerken kalbimin ritimleri bir anda hızlanıp bir anda umutsuzluk ile yok oluyordu. Raf o kadar güzel gözüküyordu ki anlatsam en güzel kelimeler bile yanında çıplak kalırdı. Yıkılmak, sekiz heceden oluşuyor ama yıkılmayı yaşamak tarif edebilir miyiz?

Kardeşlerimden birini toprağa verdim. Enkazın altında minik bedeni, yaşam mücadelesini kaybetti. Onları, on dokuz yıldır arıyordum ve yıllar geçmesine rağmen kardeşlerime olan kuvvetli bağ kopmamıştı. Ellerim ile kazıdıdığım enkaz kafama tam ortasına merkezine kara gün olarak kazınmıştı. Bizi ayıran ailelerimize kin doluydum. Yılların geçmesi bile kinimi azaltmaya değmedi bile.

O günden sonra psikolojik olarak çöküşdeydik. Hepimizi birbirimizden uzaklaştırmaya karar verdiler. "Ne de olsa çocuk bunlar, unuturlar." dediklerini asla unutamıyorum. Unutmak, unutmak ve tekrar unutmak kelimesini unutamamak. Unutmamı istediler ama unutmadım da vazgeçmedim. Ailem çok fazla beni pedagog doktoruna götürdüler ama hiç bir sonuca yaramadı. Vazgeçmemi istediler ama eğer vazgeçseydim en başta kaybederdim, uzay çetemi.

Sağ elimi yavaş hareketler ile rafa doğru kaldırdım. Ne kadar elim yaklaşsa sanki kalbim de hüzün ve hasreti birlikte yaşıyordum bu his, kardeşlerimden kalan bir his.

Rafımızda, oyun oynadığımız parkın kumlarını alarak yaptırdığım kum saati. Hilal'in verdiği mavi bileklik. Küreğimiz vardı ondan bir parça ve ailelerinden zorla aldığım küçüklük fotoğrafları. Sorun şu ki nerede olduklarını asla söylemiyorlar. Hepimizi dağıttılar. Yan yana olmamız gerekirken hepimizi dağıtmalarına ne demeliydim?

Foğraflarının hepsini özenle çerçeve ettirdim.Tuğrul'un ailesi yaşadığı için onun resmini de alabildim. İşte o an çetemiz tamamlanmıştı. Her bir zerrelerine duyduğum kardeşlik, tarif edilemezdi. Tek bir sözlerine muhtaçtım. Onları bulduğum zaman benim için, çölde su bulmaktı. Bir iz bulmayı defalarca denedim ama yoktular. Hepimizi uzay boşluğuna bırakmışlar ve o boşlukta birbirimizi bulmaya çalışan birer yıldızlar gibiydik. Bu yıldızlar birbirlerini tamamlıyorlar ama bedenleri birbirinden çok uzakta parlıyordu. Ve bir gün bu yıldızlar kendi içindeki ışığı kaybedeceklerdi...

Kendi zihnimde çok fazla vakit geçirmiştim ki yapacağım işleri yapmayı unuttum. Vakit daha fazla ilerlemeden odama son bir bakış attıktan sonra şirketten ayrılacaken, Aykut Bey beni durdurdu.

" Çıkıyor musun patron?"

Bana patron denilmesi pek hoşuma gitmezdi. Kendimi onlardan üstün olarak algılıyorum, bu kelimeyi. Oysaki onlar nasılsa bende öyleydim ve onlardan biriydim. Şirkete Ceo olarak görev yapıyordum. Bu işi severek, bir hayalin kapılarını yıkarak başarmıştım.

Yalnız başarmadım. Bu başarı onlar sayesinde, bu yaşantım o yıldızlar sayesinde. Takım elbisemi giyip şirkete gelebiliyorsam kendi ailem için çalışmadım veya ailemin gururu olmak için değildi. Tüm bunlar, bir gün ellerini tutup güle oynaya şirketi gezdirmek. Onların mutlu oluşunu görmek için hayat ile mücadele ettim. Bu savaşı kaybetmek... Hazır değilim. Onları kaybettim bir yol çizdim ve o yolda onları arıyorum. Tekrardan yolumu kaybetmeye niyetim yoktu. Aytaç Bey'in sorusuna yöneldim,

Sarsılan RuhlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin