on altı

532 78 43
                                    

Kampüsü dokuzuncu kez turladıktan sonra artık buralarda olmadığı kanısına varmıştık. Arkadaşlarının panikle çare arayışlarını izlerken kendim de garip bir telaş içerisindeydim.

"Hiçbir şey söylemedi mi size maçtan sonra? Dışarı çıkmış belli ki." Jay ister istemez Sunghoon'a sesini yükseltti. "Söylemedi Sunghoon! Söylese enayi gibi iki saattir çocuğu aramayız, değil mi!" Sunghoon Jay'e anlayış gösterip ona bağırmasına aldırış etmedi.

"Tamam, dağılalım. Siz ikiniz gidin olabileceğini düşündüğünüz yerlere bakın, siz onu daha iyi tanıyorsunuz. Biz de kampüsün çevresini arayalım, belki hâlâ yakınlardadır." Riki ve Jay planıma başlarını sallayarak kampüsün çıkışına yöneldi. Onların arkasından biz de çıkıp dağıldık ve kampüsün etrafını dolaşmaya başladık.

Kampüse yakın genelde öğrencilerin takıldığı bir park vardı. Önce gidip oraya baktım. Yurdun son giriş saati yaklaştığı için burada bile fazla kişi kalmamıştı. Sadece muhtemelen çevre binalarda yaşayan birkaç çocuk ve arada okulda da gördüğüm bir iki genç vardı.

Etrafı hızlıca kolaçan ettikten sonra Heeseung'ı burada bulamamıştım. Parktan çıktım ve bir alt sokağa indim. Burası normalde adımımı bile atmayacağım, çeteden bozma tiplerin takıldığı, gece kavgalarının eksik olmadığı bir yerdi. Başıma bir şey geleceğinden korktuğum için değil, belaya bulaşmayı sevmediğim için hiç uğramam böyle yerlere.

Heeseung'ın da burada olacağını düşünmüyordum aslında. Benim gibi o da sevmezdi çünkü böyle yerleri. Yine de her ihtimali değerlendirip kontrol etmek istemiştim.

Sadece sokak lambalarının aydınlattığı sokağın içine girdim. "Heeseung!" Sesim yankılandı boş sokakta. Buradaysa bir cevap vermesini bekledim ama hiç ses yoktu. Sokakta koşarken tekrar seslendim. "Heeseung!!"

Bu sokağın bomboş olması bile çok garipti. En azından iki-üç kişinin bu saatte burada ot içiyor olması gerekiyordu.

Sokağın sonuna doğru koşmaya devam ediyordum. O sırada sonunda kendi adım seslerim dışında bir ses duydum. Adımlarım durdu. "Kızıl..." Ufak bir inilti...

Biraz gerileyip etrafa bakındım. Ara sokağın hemen başındaydı. Kanlar içinde yere oturmuş duvara yaslanmıştı. Gözlerini neredeyse açmıyor, sanki kolunu kaldırmaya bile gücü kalmamış gibi gözüküyordu.

Hemen panikle yanına çöktüm. "Heeseung?? Duyuyor musun beni? Aç gözünü, lütfen..." Yine anlamlandıramadığım o panik sesimde... Herhalde onu kanlar içinde gördüğüm için. Kim olsa paniklerdi. İnsanız sonuçta.

Gözünü açtı güç bela. Bana baktı göz ucuyla ve yutkundu. Küçük bir gülüş çıktı dudağının ucundan. "Buldun beni." İç çektim ve kolunun altına girip onu kaldırmaya çalıştım. "Yurda dönelim, hadi." Ama kaldırmayı başaramadım. Bana göre hayli iri bir vücudu vardı. Onu tekrar duvara yasladım. "Siktir ya. Bekle, diğerlerini çağıracağım." Telefonumu çıkardım ve Jay'e mesaj attım. "Tamam, geliyorlar." Telefonumu tekrar cebime attım.

O sırada Heeseung bileğimi kavradı ve beni çekerek yanına oturmamı sağladı. İrkilsem de sesimi çıkarmadım. Sessizce ve zararsızca oturuyordu yanımda. Sanırım ilk kez böyle görüyordum onu.

Başımı çevirip yüzünü inceledim. Yara bere içindeydi. Kaşı ve dudağı patlamış, burnu kanamayı bırakalı belki de saatler olmuştu. Saçı başı darmadağın ve kıyafetleri de neredeyse parçalanmıştı.

Bütün bedenimle döndüm ona ve kaşlarım çatıldı. "Niye bu hâldesin sen? Kim yaptı bunu sana?" Yine bir kıkırtı döküldü yaralı dudaklarından. "Neden soruyorsun? Gidip intikam mı alacaksın?" Göz devirdim. Bu durumda bile hâlâ benimle uğraşma peşindeydi. "Ben uğraşmam da Jay ve Riki canlarına okur gibi." Güldü yine. Çok sinir bozucuydu. Eğer yara bere içinde olmasaydı şu an suratına bir tane geçirirdim.

cheerleader || heesunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin