İki gündür, tanımadığım insanlarla bir hücrede sıkışıp kalmıştım. Küf kokulu, duvarda rutubet izleri olan, kalın demirden kapısında iki pencere, demirden pencere dışında hiçbir şey olmayan bir hücredeydim.
O pencerelerden birinden günde bir kez bize yiyecek bir şeyler ve su veriyorlardı. Hücrede sekiz kişiydik; yaşlısı genci, kadını erkeği aynı yerdeydik. Bir yatak yoktu, çarşaf yoktu, yerde yatıp yerde kalkıyorduk. Küçücük pis bir tuvalet vardı hücrenin dışında, gardiyanlar izin verdiği sürece gidebiliyorduk.
Her ne kadar bağırıp çağırsam da, demir kapıyı yumruklasam da çabalarım hiçbir işe yaramamıştı. Ne biri beni buradan çıkarıyordu, ne de bana ne olduğunu açıklıyorlardı. Bilmediğim bir yerde, bilmediğim bir şey yüzünden hapse tıkılmıştım.
Öfkeyle kapıyı tekmeleme saatim gelmişti; hem kapıyı tekmeliyor hem de avuç içimle kapıya vuruyordum. ''Bırakın beni diyorum!'' Daha fazla tekme. ''Neden kimse açıklama yapmıyor neden tutukladınız?'' Daha fazla yumruk. ''Size diyorum kimsiniz açıklama yapın!''
Bağırışlarımdan ve tekmelerimden bıkmış yaşlı bir amca iç çekip konuşmaya başladı. ''Boşuna kendini yoruyorsun bizim de başımızı şişiriyorsun. Duruşmaya kadar kimse seninle konuşmayacak, çıkartmayacak.'' Sinirle arkama dönüp bana açıklama yapan amcayla yüzleştim.
''Ne duruşmasından bahsediyorsun?'' ''Her cuma yapılan duruşmadan bahsediyorum, ne duruşması olacak?'' Duruşma mı, bu iyi bir haberdi. Bir hata olduğunu, buradan olmadığımı bir şekilde açıklayabilirdim, beni gereksiz yere tutmazlardı burada.
''Bugün günlerden ne?'' ''Çarşamba.'' Harika, iki gün daha buradaydım! ''Avukat da olacak değil mi duruşmada?'' Yaşlı amca alayla güldü, sesindeki alaylı ifadeyi silmeden konuşmaya başladı. ''Avukat mı? Hayal mi görüyorsun duruşmaya bizi idam ettirmek için çıkartıyorlar.''
İdam mı? İdam mı? ''Ne- ne anlamadım idam mı? Herkesi idam edemezler duruşma da bu yüzden vardır, yargılamak için.'' ''Hangi hayal dünyasında yaşıyorsun bilmiyorum. Kim olursa olsun duruşmada idam edilecek. Bırak da son günlerimizi huzur ve sessizlik içinde geçirelim.''
Hayal kırıklığıyla yere düştüm. Saçma sapan bir yere, saçma sapan bir sebepten dolayı gelmiştim. Burada neler oluyordu, neredeydim onu bile bilmiyordum ama idam edilecektim. Hangi diktatör yönetiyordu bu yeri böyle?
Lavabodan hücreme girerken, nöbetçi değişimi olduğunu fark ettim. Bulunduğumuz yerde zırh değil de sadece üniforma giyiyorlardı ama görevi devralan gardiyanın şapkası bütün yüzünü gölgede bırakıyordu, yüzünü seçemiyordum.
Hücreye girdikten bir süre sonra yemek dağıtmaya başladılar. Tek tek bizi isimlerimizle çağırıp, kapıdaki küçük metal pencereden yemek, kuru ekmek ve su veriyorlardı. Bugün en son benim ismim çağrılmıştı.
''Deniz Aslanova''
Ekmeğimi ve su şişemi almak için gittiğimde, pencerede yemek yerine oval, çip gibi bir şey gördüm. Başımı kaldırıp konuşmaya başlayacakken, gardiyan sessiz ve uyarıcı bir tonda konuşmaya başladı.
''Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle ve cevap verme. Bu çip kelepçelerinin ve bu kapının manyetik alanını etkileyerek kilitleri açacak. Kimsin ve neden seni buradan kurtarmak için bu kadar zahmete giriyorlar bilmiyorum ama ben yakalanamayacak kadar önemli bir konumdayım o yüzden yarın kaçacaksın. Yarın sabah tuvalete giden ilk kişi ol, orada gardiyanı bayıltacak bir enjektör bulacaksın. Hücrede herkes uyuduktan sonra kapıyı açıp gardiyanı etkisiz hale getir. Sağ taraftaki havalandırmanın vidaları gevşetilmiş olacak, havalandırmaya girince soldan devam et dışarı çıkmış olacaksın. Seni almak için orada bekliyor olacaklar.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Terra Cota
Научная фантастикаTerra Cota: İki Dünya Arasında Deniz Aslanova, hayatının çıkmazlarında bir yelkenlinin yitip gittiği denizin ortasında sürüklenen bir gemi gibi hissediyordu. İşsizlik ve ihanetin acılarını içinde taşıyan, depresyonda ve tutunacak bir dalı kalmayan D...