İyi okumalaarr bebeislerr
-Taksicinin keskin bakışlarının altında tüylerim korkuyla havalanıyordu. Arabanın tavanına çarpan seslerle kafamı camdan dışarıya çevirdim. Yağmur yağıyordu.
Yağmurlu havaları çok severdim. Ne zaman yağmur yağdığını görsem evimin küçük mutfağına koşar kendime bitki çayı hazırladım. Daha sonra da yatak odama gelir büyük pencereden yağmurun yağışı izleyip kakaolu kurabiyelerimi yerdim.
Eve gidince bitki çayı yapıp yine yatak odamın büyük camının önünde kurulmayı bir kenara bırakarak, kucağıma bıraktığım siyah çantamdan kulaklığımı çıkarttım. Telefonumdan şarkı listeme girerek şarkı seçeceğim sırada taksicinin çalan telefonu ile dikkatim ona kesildi.
Direksiyon hakimiyetini tek eli korurken arka cebinde ki telefonunu açarak kulağına yasladı.
"Efendim?... Evet... Hayır, bir sorun yok."
Karşıdaki kişinin ne dediğini duymuyor olsam da çok konuştuğu belliydi. Taksici, "Anlaşıldı." diyerek telefonunu tekrar cebine sıkıştırdığında dikiz aynasında tekrar gözlerimiz birleşti.
İçimde ki korkuyu bir kenara bırakarak çatık kaşlarımla, "Neden sürekli göz göze geliyoruz? Bir sorun mu var?" diye sordum.
Taksici dikiz aynasında ki bakışlarını gözlerimden çekmeyerek, "Hayır." diye yanıtladığında daha fazla muhataba girmemek için susarak kulaklığımı taktım zaten evime varmamıza 10 dakikalık bir mesafe kalmıştı.
-
Araba evimin önünde durduğunda cebimde ki cüzdanımdan para çıkartacağım sırada taksici, "Ücret istemiyorum." dediğinde kafamı kaldırarak yüzüne baktım.
"Nasıl yani?"
Yüzünde ki sinsi gülümsemeyle, "Bu yol bizden olsun." dediğinde içimden sabır dileyerek arabadan indim. Elimde ki siyah çantamı sıkı sıkıya tutarak eve doğru ilerlerken bir yandan da cebimde ki anahtarımı çıkartmaya çalışıyordum.
Yağmur arabadayken yağışına oranla daha da hızlanmıştı.
Kapımın önünde durduğumda sonunda cebimdeki anahtarı çıkarmıştım. Anahtarı kapının deliğine sokacağım sırada bakışlarım arkamda bıraktığım taksiye kaydı. Taksici hâlâ gitmemiş eve girmemi bekliyordu. Titreyen ellerimle kapıyı sertçe açarak eve kendimi attım.
Siyah çantam elimden kayarken ıslanan saçlarımı geriye ittim. Hızla salona doğru koşarak pencerenin önüne geldiğimde perdenin kenarından dışarıya baktım. Taksici son kez evime bakarak uzaklaşmaya başladığını görünce rahatlamışça nefes vererek arkamda ki kırmızı koltuğa kendimi attım.
"Ne lanet bir gece." diye kendi kendime mırıldandığımda dışarıda yağan yağmur daha da hızlı yağmaya başlamıştı.
Peşime bir sapık takılmış düşüncesi tüylerimi diken diken ederken oturduğum yerden kalkıp salonu terk ettim. Ayaklarımı yere sürerek banyoya girdim.
İlk önce üzerimdeki kıyafetlerimi çıkartarak onları kirli sepetine attım. Daha sonra çıplak bedenim ile lavaboda ki aynanın önüne gelince yansımama baktım.
Sabah işe gitmeden önce maşa yaptığım saçlarım bozulmuştu. Ellerimle saçlarımda ki inci tokayı çıkartarak lavabonun kenarına baktım sonra da kulağımdaki sallanan küpeleri çıkartarak onları da lavabonun kenarına bırakıp kendimi duşa kabinin içine attım.
Vücudumu soğuk fayansa dayadığım da kafamın üstünden akan sıcak suyla kemiklerimin ısındığını hissettim.
-
Üzerime de ki bornozun kuşaklarını sıkıca bağlayarak, çıplak ayaklarımı parkelere sertçe çarparak yatak odama girdim. Vücuduma çarpan soğukluk ile tüylerim diken diken olurken şaşkınca açılan ağzımla açık olan pencereme baktım. Oysa ki sabah evden çıkmadan önce kapattığımdan adım kadar emindim.
Çıplak ayaklarımı yere çarparak pencerenin önüne geldiğimde dışarıdaki rüzgar nedeniyle delice savrulan perdeleri bir elimle tutarken bir yandan da pencereyi kapattım.
Çatık kaşlarımla hâlâ az önce açık olan pencereye bakarken, "Acaba kapatmayı unutmuş olabilir miyim?" diye düşünürken odanın soğukluğu ile kıyafetlerimi giymem gerektiğini anladım.
"Neyse sakinleş Jungkook unutmuş olabilirsin."
Kapının hemen sağ tarafında kalan giyisi dolabımın içinden beyaz tavşan desenli polar pijama takımımı çıkartıp onları yatağımın üzerine bıraktım. Daha sonra dolabımın en alt tarafındaki çekmeceden iç çamaşır alarak dolabımın önünden çekildim.
Üzerimdeki bornozun kuşaklarını açarak omuzumlarımdan sıyırarak yere düştüğünde çıplak vücuduma çarpan soğukluk ile hemen iç çamaşırlarımı üzerime geçirdim. Daha sonra da tavşanlı pijama takımımı da giyerek beyaz küçük havlum ile saçlarımı sararak suyunun çekmesini beklerken bitki çayı yapmak için mutfağa girdim.
Ketılın düğmesine basarak içindeki suyun kaynamasını beklerken üst dolaptan kırmızı büyük fincanımı alarak tezgaha bıraktım. Daha sonra ocağın yanındaki bitki çaylardan melisa çayını elime alarak fincanımın içine koydum.
Arkamı dönerek küçük mutfak masasının üzerindeki cam kavanozun içinden kakaolu kurabiyelerimi de tabağa koyarak kaynayan suyu fincana boşaltarak bir elime fincanımı diğer elime de kurabiye tabağımı alarak yatak odama girdim.
Büyük penceremin önüne gelince fincanımı ve kurabiye tabağımı yere bırakarak perdeyi sonuna kadar açtım. Hâlâ yağmurun yağdığını görünce yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmuştu.
Ellerimi birbirine çarparak yerde ki minderin üzerine oturmadan önce yatağımın kenarındaki küçük polar battaniyeyi omuzlarıma alarak yerde ki minderime oturdum.
O gece evimin her kenarına takılmış olan kameralar ile Kore'nin kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronun sahibi tarafından izlendiğimi bilmeyerek, bir yandan elimde ki melisa çayından bir yandan da kakaolu kurabiyemi yerken dışarıda yağan yağmuru izliyordum.
••
••
••
••
••
Bölüm sonuu!Muhtemelen diğer bölüm biraz Tae'yi göreceğiz daha sonra da artık konumuza giriş yapmış bulunacağız.
Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
Kendinize iyi bakın muaah💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
With Wine || TaeKook
Fiksi PenggemarJungkook barına baskın yapan Kore'nin kırmızı bültenle aranan uyuşturucu baronun sahibi Kim Taehyung tarafından kaçırılmıştı.