Hayal Meyal

4 0 0
                                    

   Hiç de korkacak bir şey yoktu oysa bu rüyada diye düşünürken başımı sağa sola sertçe salladım, zihnime üşüşenlerden öylece kurtulabilecekmişim gibi. Zaman mı, altında pineklediğim ağacın serinliği mi soğutmuştu önümdeki çayı bilemedim. Kalksam şimdi, yol boyu, cadde boyu yürüsem ta adamın oturduğu evin önüne varsam, çalsam kapısını, desem ki beni izlediğini biliyorum, rüyalarımda gördüm seni. Adımı bilmesini geçtim suretimi bile anımsayacağından kuşkulu bir halde.  

Bir süre gözlerimi kapatıp rüzgârın uğultusunu, yaprakların hışırtısını dinledim. Kendimi biraz rahatlamış hissetsem de gözlerimi açtığımda zihnimde yine aynı sesler yankılanmaya başladı. Aklıma takıldı ya, telefonumdan rüya tabirlerini okumaktan kendimi alıkoyamadım. Bir yerde yazdığına göre, umutlarımın yıkılacağına fakat el yeteneklerimin gelişeceğine işaret ediyormuş. Geçen aydan bu yana model hamuruyla yaptığım kuklalar geldi gözlerimin önüne. Yüzlerine şekil verirken zamanın nasıl geçtiğinin farkına bile varmamıştım, o sıkıntılı süreçte bana çok iyi gelmişti. Tabirde denildiği gibi yeteneğimi geliştireceksem, yaptığım kuklaları da satışa sunabilirdim. Yine de çok da umutlandırmak istemedim kendimi, malum yıkılan umutlara da işaret ediyordu.  

Ardından biraz da günlük burç yorumuna bakmak istedim, başak burcunu bulunca okumaya başladım. Oldukça karanlık bir süreç içerisinde, meselelerin merkezine doğru inecekmişim. Ailem ve arkadaşlarım bana ne olduğuna anlam veremeyecekmiş. Neyse ki gezegen ilerlemesi sonunda bu geçiş dönemi sona erecek, her şey netliğe kavuşacakmış. Bu yorumlar da gördüğüm rüya kadar canımı sıkıyordu, buna rağmen sonuna kadar okumak istedim.

Yolundan vazgeçme, endişelenmeyi bir kenara bırak. Eğer bir şeylerin olması oturduğun yerden bekliyorsan, bir sabah uyandığında bütün hayatının geçip gittiğini, yapmayı dilediklerinin hayalden öteye geçmediğini göreceksin, yazıyordu devamında. Harekete geçme zamanı, tam da şu an.  

Gezegenler harekete geçmemi söylüyordu, ben de öyle yaptım. 

Hesabımı ödeyip çay bahçesinden ayrıldım. Yol boyunca aklıma yeni yeni düşünceler üşüştü, bu sesleri dindirebilmem için evine uğramaktan başka kurtuluşum yoktu anlaşılan. Arka bahçesinde sergilediği tuvalleri tekrardan bir görmek, uzun uzun incelemek... O sırada telefonum çaldı, arayan Burcu'ydu.  

"Kızım nerede kaldın, ağaç oldum seni beklerken."  

Hafif bir afalladım, aklımdan tamamen çıkmıştı. Halbuki sergi çıkışında, bugün için kahve içmek üzere anlaşmıştık. "Ya, Burcu. Kafam o kadar karışık ki tamamen unutmuşum." 

"Bir şey mi oldu yoksa?" diye sordu. Sesinde sitemden iz kalmamıştı, aksine endişeli geliyordu. "O tehdit mesajı... Yine almadın, değil mi?"

Burcu'nun anında endişelenmesine, olmadık düşüncelerle gelmesine alışıktım, geçen ay aldığım tehdit mesajından sonra iyice üzerime düşer olmuştu. Kendisi araştırmalarımın ve ara sıra çıktığım programlarda söylediklerimin birtakım insanları rahatsız ettiğini iddia ediyordu. Fakat bana sorarsan, kimsenin tenezzül edip de izlemediği kanallarda yaptığım söyleşiler ve pek satmayan kitabım dikkat bile çekmiyordu. 

"Canım, endişelenecek bir şey yok." dedim. "Bak, sana nasıl açıklayacağım bilmiyorum ama." derken bir yandan da karşıdan gelen otobüse yetişmek için koşuyordum. 

"Ressam Ruhan'ı görmeye gidiyorum."

Odamdaydım, karşımdaki model hamuruyla şekil verdiğim yüze bakıyordum. O gün kurşun kadar ağır bedenimi yataktan kaldıracak tek bir sebep bile bulamazken, bir dürtüyle rafımda aylardır açık bekleyen paketi almış, içindeki kurumuş hamura şekil vermeye başlamıştım. Geçen zamanın farkına bile varmadan, içimdeki kızgınlığı ve pişmanlığı model hamuruna yansıtmıştım.

Neydi Ressam Ruhan'ı harekete geçiren? Benimki gibi öfke miydi, yıllar boyu biriktirdiği pişmanlıklar mıydı? Her tuvaline, kendisine ait gözümden kaçmış ama varlığından şüphe dahi etmediğim izler bırakmıştı. Sanki birilerinin gelip, resimlerin ardındakini ortaya çıkarmasını bekliyordu.

Hava kararmaya başlamıştı, birkaç adım yaklaşıp önümdeki resmi dikkatlice inceledim. Dalgalı okyanusun beni içine çektiğini, özenle seçilmiş koyu mavi tonları arasında boğulduğumu hissettim.

"Yüzünüz tanıdık geliyor, buraya daha önce gelmiş miydiniz?"

Yanıma gelen Ruhan'a afallamış bir şekilde bakarken kendimi uçurumun eşiğinde durmuş, okyanusun dev dalgalarına kendini bırakmaya hazırlanan o tuvaldeki kadına benzettim. "Evet, geçen gün de geldim bu sergiye." dedim.

"Bir şey beni yine buraya çekti."

Sergide benden başka kimse kalmamıştı, geldiğimdeki kalabalık yerini derin sessizliğe bırakmıştı. Ressam Ruhan'ın yüzünde bir tebessüm oluştu. "Sizi çok ilgili gördüm, dilerseniz terasımda oturup kahve içebiliriz."

İçimi kaplayan ürpertiye rağmen serinkanlı durmaya çalıştım. "Anlaşılan konuşacağımız çok şey var, Ruhan Bey."

Önümde boylu boyunca uzanan boğazı seyretmenin keyfini çıkarıyordum. Vakit ilerledikçe hava daha da soğumaya, sohbetse yavaş yavaş koyulaşmaya başlamıştı. Bana uzun uzun yaratım süreçlerini, sancılarını anlatırken ben de ona yaptığım kuklalardan bahsettim.

Nazikçe uzattığı fincana uzanırken "Aldatıldığımı öğrendiğim zaman, depresyona girmiştim." diye anlatmaya başladım. "Bir ay oldu, birçok sıkıntıyla boğuştuğum kâbus gibi bir süreç. Ben hamurdan onları yaratırken onlar da beni baştan yarattı, iyileştirdi adeta, kendimi yeniden keşfettim."

Gördüğüm rüya gözümün önüne geldiği gibi dilimi de bağladı, ona güvenemezdim. Rüyalarıma girecek kadar cüretkâr, amacını açık etmeyecek kadar da sinsiydi.

"Bir gün kuklalarını görmek isterim, Ebru."

Zoraki gülümseyerek biraz terasa göz gezdirdim. Köşede büyükçe bir kitaplık ve hemen yanında bir sallanan sandalye vardı. Ressam Ruhan, hayallerimi süsleyecek güzellikte bir okuma köşesi oluşturmuştu. Korkuluğun hemen önündeyse şövale ve üzerinde bir iki fırça darbesiyle yeni başlanmış bir resim duruyordu. Sehpadaki fincanımı elime alarak kitaplığa doğru yürüdüm.

"Sancılı bir yaratım süreci mi?" dedim alaycı bir tavırla, kitaplıktaki kitapları incelerken. "Bu köşeden öyle..."

Gözüme o an raftaki bir kitap takıldı, kalbim hızla atmaya, ellerim korkudan titremeye başlamıştı. Gördüğüm rüyalar yine boş çıkmamış, beni önceden uyarmışlardı.

"Ruhan Bey," dedim kitabı raftan çekip alırken. "Buraya aslında beni gördüğüm bir rüya getirdi."

Arkamı döndüm, Ressam Ruhan'ın yüzündeki samimi ifade durulmuş, huzursuzca kıpırdanmaya başlamıştı. Kitaplıktan aldığım kitap, benim kitabımdı.

"Beni izlediğini biliyordum, rüyalarımda gördüm seni."

Ardından gelen bir gerçek yüzüme tokat gibi çarptı. "Sendin tehdit mesajları gönderen, beni taciz eden adam!"

Bir anda ne olduğunu anlayamadan, masada duran meyve tabağının üzerindeki bıçağı kaptığı gibi üzerime atıldı. O an elimdeki kaynar kahveyi, Ruhan'ın yüzüne fırlattım. Acı içinde inlemeye başladı. Çığlıklar içinde bağırırken elimdeki boş fincan ve kitap yere düştü. Kırılan fincanın sesi, Ruhan'ın savurduğu küfürlere karışırken dehşet içinde haykırarak terasın diğer tarafına doğru kaçtım.

Bıçakla beraber bana doğru hamle tekrar yaptı. Nerede olduğumu tam bilemiyor, ama çıkardığım seslerden bana doğru yaklaşıyordu.

Birden bileğimi yakaladı. Salladığı bıçak az daha alnıma saplanıyordu. Korkuyla titreyip sıçradım. Elinden kurtulunca, tüm gücümle Ruhan'ı ittim. Dengesini kaybeden Ressam Ruhan gürültüyle arka bahçeye düştü. Okyanus kenarında durmuş, dev dalgaların yükselişine bakakalmıştım. Keskin bir ürperti, beraberinde bütün bedenim buz kesildi.

Kabusa dönüşen bu rüyadan koşarak uzaklaşmak istedim.

25.12.2020

Sanrı SesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin