Bölüm 24 "Şekerli(!) Kahve"

698 61 12
                                    

"Biraz daha kolonya dök, Korhan." Burnuna kolonya tutsam da hala baygın bir şekilde yatan Zeynep Hanım ile gerginlikle nefesimi dışarıya verdim.

Bizi gördüğünde biz ne olduğunu anlamadan bayılmıştı. Kendimi kötü hissederken Korhan'ın avucuma kolonyayı dökmesiyle ellerimi birbirine sürtüp birini bileğine diğer elimi de burnuna tuttum.

"Bir insanın evinde nasıl kolonya olmaz." diye Korhan'a laf yetiştirirken Korhan da lafımın altında kalmıyordu. "Ben nereden bileyim, evimde biri bayılacak diye kolonya tutmuyorum ki."

Evet, Zeynep Hanım bayıldığında ben ve Korhan'ın babası kolonya diye dört dönerken Korhan da bize katılmıştı. Kendi evinde kolonyanın varlığından haberdar değildi. Öyle olunca hızlıca evime inip kolonya şişesini aldığım gibi açık bıraktığım kapıdan içeri girmiştim.

"Zeynep... Zeynep kendine gel hanım. Ne çabuk bayıldın sen de."

"Baba, sen otur. Bir şeyi yoktur annemin. Birden tansiyonu düşmüştür." Korhan babasını oturturken "Hem siz niye haber vermeyip aksiyon yapıyorsunuz?" dedi kendisi de annesinin başına giderken.

"Anne, anne!"

"İlker oğluma haber vermiştik. Sürpriz yapalım dedik ama sen bize sürpriz yaptın, oğlum. Söylemeyecektin herhalde." Sesinde saklamadığı imayla konuşan babası ile başımı kaldırıp gördüklerinin yanlış anlaşılma olduğunu söylemeye yeltensem de Korhan araya girdi.

"Sizden sakladığım bir şey yok. Doğru zamanı gelince açıklamam gerekenleri ben zaten size açıklarım. Bana güvenmiyor musunuz?"

Artık araya girmem gerektiğini düşünürken "Bebek benim kardeşim oluyor efendim," diyerek parmağımla Asel'in yattığı odayı gösterdim. "Ve Korhan ile arkadaşız."

"Ayol, gerçekten mi?" Nihayet kendine gelmeye başlayan Zeynep Hanım duydukları ile yattığı yerden birden doğrulmak istedi. Sanırım kendilerinden habersiz yaptığını zannettiği bebeğin oğlundan olmadığını öğrenmek kendine getirmişti. Bir bakımdan da haklıydı, ama küt diye bayılması komiğime gitmemiş de değildi.

"Kız arkadaşım," diye bastıran Korhan annesini geri yatırmaya çalıştı. "Geri yat lütfen. Daha yeni kendine geldin." Korhan'ın beni tanıştırma şekli ile Karataş ailesi dikkatini bana vermişti. Oturduğum yerden kalkıp koltuğa geçtim. Ellerimi birbirine bağlayıp sessizce oturuyordum.

Beğeniyle bana bakan Zeynep Hanım başımdan ayaklarıma kadar iyice süzüp "İsmin ne kızım?" diye sordu. Yüzüme samimi olduğunu düşündüğüm gülümsemeyi takıp "Hafsa, efendim." diye cevap verdim.

"Pek de kibar, maşallah. Güzelliği de yüzüne yansımış." Oğluna imayla 'sen nereden buldun' bakışı atıp dizine bir şaplak attı. "Kızım, biz Van'dan geldik, yol yorgunuyuz. Seninle de tanışmışken bir kahveni içmek isteriz." Korhan'ı dürtüp "Sen de yardım et oğlum. Tek bırakma." dedi.

Oturduğum yerde kalkıp mutfağa yönelirken "Sen otur, Korhan. Ben hallederim. Hem annenin bir daha bir tansiyonunu ölç. Yükselmediyse tuzlu ayran yaparım." diye geri oturmasını istedim.

Zaten sadece bir kahve yapacaktım. Çok zor olmamalıydı.

"Şekerli içiyorlar." diyerek bana bakan Korhan'ı onaylayarak başımı salladım.

Dediğim gibi mutfağa geçerken hemen süt ve kahveyi tezgaha çıkardım. İlk başta şekeri bulamasam da tezgahta gördüğüm kavanoz ile kendime doğru çekip oranla bi şekilde cezveye koyup ocağın altını yaktım. Köpüklerini aldıktan bir süre sonra kaynayan kahvenin altını kapatıp öncesinde hazırladığım fincanlara kahveleri ekledim. Minik su bardaklarına da sularını koyup tepsiye koyarken dökmemeye dikkat ederek içeri getirdim.

Saklanır Güzellikler KaranlıktaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin