Romantik, felsefik, müzikal ve Ömer'in iş arkadaşlarıyla tanışmalı bir shot oldu. Uzun da oldu. İyi okumalar...
Gamze banyo aynasının karşısında küpesini takmaya çalışırken aynadan Ömerle buluştu gözleri. Kollarını bağlamış, kapının eşiğine yaslanmış dalgın dalgın bakıyordu. Küpeyi taktıktan sonra yüzüne bir gülümseme yayıldı ve arkasına döndü. "Hazır mısın?" Ömer kafasını sallamıştı sadece. "Ben de hazırım. Çıkalım mı?" Gamze ona doğru yürürken Ömer transtan çıkmış gibi kafasını iki yana salladı. Dalgın bakışları kaybolmuştu. "Nasıl? Ömer fermuaaar diye çağırmadın beni." Gamze gülümseyerek hafifçe kolunu kaldırdı. "Bunun fermuarı yanda." Ömer huysuz bir şekilde fermuara bakmıştı. "Hiç güzel değilmiş." "Nasıl yani? Beğenmedin mi?" Gamze kolunu indirip kaşlarını çatarak bu soruyu sorunca Ömer fark etmişti ne söylediğini. "Ya hayır, sen çok güzelsin. Elbise değil. Yani- yani fermuarının yanda olması güzel değil. Yoksa elbise mükemmel." Gamze Ömer'in küçük paniğine gülümserken banyo kapısının koluna astığı çantasını aldı. "Çok tatlısın. Sen de çok yakışıklı olmuşsun." Gamze gözlerini kısıp parmaklarını Ömer'in saçına daldırdı ve küçük dokunuşlarla düzeltmeye başladı. "Siyah gömlek çok yakışıyor sana. Daha sık giy bence." "Sen siyah giyiyorsun diye giydim. Beğeniyorsan giyerim daha sık." "Beğeniyorum." Gamze ellerini çektikten sonra Ömer Gamze'nin dağınık topuzundan çıkan bir tutam saçı kulağının arkasına attı. Sonra da elini yavaşça çenesine götürüp iki parmağının arasına aldı Gamze'nin çenesini. "Bir öpücük ver." Ömer gözlerini hafifçe kapatıp yaklaşmasına rağmen Gamze olduğu yerde kalmıştı. "Veremem..." "Offf..." "Yemekten sonra. Yeni sürdüm şimdi." "Gamze, lütfeen." "Geç kalmıyor muyuz biz?" "Kalıyoruz. Kaldık." "Taksi çağırdın mı?" "Eveeet."
Kapıyı çaldıktan sonra açılmasını beklerken bakışlarını birbirine götürüp gülümsediler tekrar. İkisi de öyle büyük sırıtıyordu yanakları acımaya başlamıştı. Kapı açılınca da aynı gülümsemeyle kapıya döndüler. "Ömer hoşgeldin." bakışları sonradan Gamzeye kaydı. "Siz de Hoş geldiniz buyrun geçin." "Hoşbulduk..."
İçeri girdiklerinde onları çok şık bir masa ve ışıklandırmalar karşılamıştı. Etraftaki rengarenk tabloların ortasına kurulmuş uzun masa, mumlar, avizeler, hafif kulaklarına gelen klasik müzik... Gamze ortamın hoşuna gittiğini belli edercesine gülümseyip Ömer'in kolunu okşadı hafifçe. Masaya bir şeyler taşıyan insanlar çok meşgul görünürken kadehleri dolduran biri kafasını kaldırıp onları görünce elindeki kadehle onlara doğru gelmişti. "Ömer, Turan Bey seni sordu az önce." Ömer Gamzeye bir bakış atarken Gamze gözleriyle hafifçe onaylayıp Ömer'in kolunu bıraktı. Yanlarına gelen adam ikisi yalnız kalınca ne yapıcağını bilememişti. Elindeki kadehi garip bir şekilde uzattı. "İçer misiniz?" "Hah... Teşekkür ederim." Gamze bir yudum alıp adama baktı. Neden bu kadar gergin görünüyordu ki? "Ben yeniyim de burda. Yalın ben." "Gamze ben de. Memnun oldum." Bir ses duyunca kafasını çevirip kalabalığa doğru döndü. "Siz keyfinize bakın. Benim küçük bir işim var." Bunu söylemesiyle de gözden kaybolmuştu. Bu sırada onları kapıda karşılayan adam ve yanındaki başka bir kadın Gamzeye yaklaşmıştı. "Merhaba... Güneş Hanım, kapıda tanışamadık ben Tuncay ve eşim Defne." Gamze hafifçe yanına dönmüştü. Adam başkasını mı kastediyordu yoksa Güneş diye kendisine mi söylüyordu? Kadın elini uzatınca gülümseyerek elini sıktı. Bu sırada masanın ucundan biri "Gamze!" diye bağırmıştı. Bakışlarını kaldırıp Şuleyle göz göze geldi. Yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirip yanına doğru gitti yavaşça. "Gamze mi? Ömer'in eşi dememiş miydin?" "Evet. Niye öyle dedi ki?" "Kadının adını yanlış biliyorsundur belki." "Saçmalama ya Ömer söyledi bana. Eşiyle gelmemiştir belki."
"Hoşgeldin. Nasıl beğendin mi Ömer'in yeni çalışma mekanını?" "Eskisinden güzel Şulecim." Şule gergin gergin gülümserken Ömer ve başka biri yanlarına gelmişti. "Buldunuz demek birbirinizi..." "Aksi mümkün mü..." "Canım... Etrafı gezdin mi biraz?" "Gezmedim. Gezdirirsin." "Tabii ki." "Haaaaaaa..." Üçü de kafasını yanlarındaki dördüncü kişiye çevirdi. "Ben de kim diyorum. Ömer'in ablası. Nilay Nisan- Nisa." Şule gülmemek için dudağını ısırıp arkasını dönerken Ömerle Gamze birbirine bir bakış attı. "Yok... Orkun. Gamze eşim." "Haa Gamze." Adam kafasını hatırlarmış gibi yukarı aşağı sallarken sonra iki yana sallamaya başladı. "Yok, hatırlamadım." "Orkun sen masaya yardım etsene. Hadi abicim." Orkun yanlarından ayrılırken Ömer Gamzeyi biraz kenara çekti. "Onun kusuruna bakma. Biraz değişiktir." Gamze kafasını sallayıp etrafına baktı. "Hiç kimse beni tanımıyor ama herkes beni tanıyormuş gibi davranıyor." "Herkes mi?" "İşte bu eşi Defne olan adam Olcay mıydı ve kapıda bizi karşılayan falan..." "Tuncay." "Evet, Tuncaydı doğru." "O çerçeveleri, dekoru yapıyor. Hatta bak..." Gamze'nin elindeki kadehi alıp masanın kenarına bıraktı ve onu geriye doğru çekti biraz. "Ne?" "Bana değil yukarı bak." Ömer parmaklarını Gamze'nin çenesinin altına koyup kafasını biraz yukarı kaldırdı. Gamze Ömer'in göstermeye çalıştığı şeyi gördüğü an yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. "Çok güzel..." "Malzeme güzel olunca..." Ömer Gamzeye muzip bir bakış atıp devam etti. "Çerçevesine çok özendi. E ben de tablosuna özenmiştim. Biz de baş köşeye astık." Gamze ikinci katın teras duvarına asılan Kızıl Güneş tablosuna bakarken Herkes yavaş yavaş masaya geçmeye başlamıştı. Gamze ve Ömer de yan yana bir yer buldular kendilerine. Şule karşı çaprazlarında oturuyordu. Tuncay ve Defne ise karşılarındaydı. "Tuncay Bey, tablonun çerçevesi mükemmel olmuş. Elinize sağlık." "Beğenmenize sevindim Güneş Hanım." Ömer ağzı doluyken kaşlarını çatmış ve kızgın bir bebeğe benzemişti bu sırada Tuncay'ın diğer tarafından başka biri lafa daldı. "Bir dakika... Tablodaki Ömer'in eşi olan Güneş siz misiniz? Saçlarınız kızıl değil ama." Gamze'nin git gide kafası daha çok karışıyordu bakışlarını Ömere çevirince Ömer de lokmasını yutup açıklama yapmaya hazırlanmıştı. "Güneş saçlarının ucuna yansıdığı için kızıl görünüyor." "Ne biliyim oğlum ressam olan sizsiniz." Adam gülerken Gamze açıklamanın gerisini bekliyordu. "Ömer." "Efendim?" "Güneş kim?" "Ben de anlamadım ki." Sonra dönüp Tuncay'a baktı Ömer. "Tuncay... Güneş kim?" "Nasıl kim?"