Gamze, Ömer ve Tuna'nın arkasından yaklaşıp onları korkutarak ellerini omuzlarına koydu. "Gamze! Gamze napıyorsun ödüm koptu." "Pastayı mahvediyordun anne." Gamze parmak ucuna çıkıp ikisinin omzu üstünden tezgahta duran pastaya baktı. Mumları yakmaya çalışıyorlardı Ömer ve Tuna. "Çok tatlısınız." "Pastayı kendimiz yaptık." "Şimdi daha bir tatlı oldunuz niyeyse." Ömer gülerek tabağı alıp ikisinin yanından geçti ve hızlıca masaya götürdü.
"Ömer abim işten erken geldi. Öğlenden beri uğraşıyoruz." "Teşekkür ederim, çok güzel olmuş. Biraz da büyük yapmışsınız." "Teyzemlere de götürürüz diye." Gamze ve Tuna masaya geldiklerinde Ömer, ışıkları söndürmüş, sadece mum ışıklarıyla aydınlanan odada ikisine bakıyordu. "Hadi gel, üfle mumlarını." Gamze koşar adımlarla Ömer'in yanına geçince Ömer biraz yana kaydı. Gamze de gözlerini kapatıp dileğini diledi içinden. Ve mumları üfledi.
'Hep böyle kalalım. Mutlu, birlikte, huzurlu...'
"E hadi yiyelim hemen." "Tamam hadi, Tuna bıçak.." Tuna koşarak tabakları ve bıçağı getirmeye gidince Gamze hızlıca Ömer'e dönmüştü. Gülümseyerek onu kendisine çekti ve hızlı bir öpücük verdi. "Çok mutlu ettiniz beni." "Amacımız oydu." Tuna'nın ayak seslerini duyunca hemen uzaklaşıp normal hallerine döndüler. "Anne, en büyük dilimi bana kes." Gamze pastayı kesip yarısını dilimlere ayrıdıktan sonra yarısını da alt kata göndermeyi düşündüğünden ayırmıştı. Tabaklara dilimleri koyup sandalyesine geçti. Hemen pastanın tadına bakmak için çatalını batırmıştı. Bu kadar mükemmel bir tatla karşılaşmayı beklemiyordu hiç. Gerçekten aşmışlardı kendilerini. Hızlı hızlı birkaç lokma daha yiyip ağzı doluyken parlayan gözlerini Ömer ve Tuna'ya çevirdi. "Siz, nasıl yaptınız bunu? Efsane ötesi olmuş. Hayatımda hiç böyle mükemmel bir pasta yememiştim sanki." "Tamam Gamze, denedik bir şeyler. Abartma, utandırıyorsun bizi." Ömer mütevazi tavrıyla dalga geçerken Tuna da gururlu gururlu gülüyordu. Gamze biraz daha yerken Ömer Gamze'nin dudağının kenarında kalan kremayı parmağıyla silip parmağını ağzına götürdü ve dünyanın en doğal hareketiymiş gibi parmağındaki kremayı emdi. Gamze ise "Napıyorsun..." diye fısıldayıp kafasını eğmişti. Ömer ne yaptığının farkına varıp Tuna'ya baktığında Tuna da gülmemek için kendini zor tutup kafasını pasta tabağına eğmişti. İkisine kaçamak bir bakış atıp gülmesini bastırmaya çalıştı. Gamze ise Ömer'in utangaç, şaşkın bakışlarını görüp ortamdaki garip sessizliği bozmak için bir soru atmıştı ortaya. "Neli bu pasta?" "Ha şey... Çikolata, karışık kuruyemişler, kestane..." "Kestane mi?" Gamze gözlerini büyüterek Tuna'ya bakmıştı. Tuna da bakışlarını kaçırıp kısık sesle cevap verdi. "Ömer abim kestaneli çok güzel olur dedi. O an aklıma gelmedi kestane yemediğin." "Nasıl? Kestane sevmiyor musun?" Ömer de şaşkın bir şekilde Gamze'ye dönmüştü. "Bir kere falan yemiştim küçükken. Tüylü ve kötü hissettirmişti." "Ben de enginar için aynısını söylüyorum ama yine de ısrar ediyorsun." Gamze göz devirerek Tunaya dönerken Tuna kaşlarını kaldırıp kendinden emin bir şekilde baktı annesinin yüzüne. "Ama Gamze, onun o tüylü kısmının altını yemen gerekiyor." "Olsun ya sevemedim işte." "Ben sen de seviyorsun diye hatırlıyordum. Hatta şey demiştin en sevdiğim pasta-
Kestaneli."
"Krokanlı."
Ömer dudağını ısırıp masum masum Gamze'nin gözlerine baktı bir süre. "Doğru, haklısın. Krokandı. Ama bak kestaneyi de sevmiş oldun. Çok kötü değilmiş demekki." "Evet değilmiş. Hem siz yaparsınız da ben yemez miyim?" Ömer gülümseyerek önüne dönerken lokmasını bitirip Gamzeye döndü tekrar. "Benim bildiğim tüylü ve kötü hissettiren hiçbir şey yok." Gamze tedirgin bir şekilde kaşlarını kaldırıp delici bakışlarla Ömer'e bakmaya başlamıştı. Ömer tam ağzını açacaktı ki öksürüğüyle onun konuşmasını engelledi.