"Ağladığım gece yarısı
İnsanlığın garip sancısı
Belki de biz öğrenmeliyiz
Belki de biz sevmemeliyiz""Geldim." Dedi Aida sakin bir ses tonuyla.
"Hoş geldin yavrum."
"Hoşbuldum baba. Hızlıca konuya girer misin? Hina'yı işten alacağım." Dedi masaya otururken.
"Peki... o gün neden apar topar kaçtın?"
"İşlerim vardı?" Dedi kaçtığını inkar edercesine.
"İşlerin arasında eski eşinle tartışmak olduğunu sanmıyorum."
"Yanılıyorsun baba. O herifle tartışmak başlı başına benim tek işim. Madem kaçtığımı düşünüyorsun, bir de peşimden onu gönderiyorsun; söyleyeyim. Olası bir tartışma başlatmamak için kaçtım. Sana bir şey dememek için kaçtım. Oldu mu?"
"Sorun hayatımdaki insan mı?"
"Bak hâla ya..." dedi sinirle gülerken.
"Baba niye anlamak istemiyorsun?! Hayatındaki kişi her kimse benim umrumda değil, benim umrumda olan tek şey bizden esirgediğin vakti başka bir kadına fazlasıyla vermen! Bir anda kayboldun, yıllardır ortalıkta görünmedin. Hadi kendimi geçtim." Dedi dolan göz pınarlarını parmak uçlarıyla tutarken.
"Hadi beni zaten saldınız çayıra da, Hina'yı niye düşünmediniz? Ben her şeyi hatırlıyorum. Mutlu bir aile oluşumuzdan kendi ailelerimizi kurduğumuz ana kadar. Ama o hatırlamıyor baba. Sen ve annem onun için hayal meyal anılarda berabersiniz." Göz yaşları akmaya başladığında sesi titredi.
"O rahat bir gençlik yaşasın diye yıllarca çalıştım. Bundan pişman da değilim, o benim kardeşim. Çocuğumdan ayırmam. İyi bir üniversite okusun istedim. Sonra sen ve benim yaptığım gibi bir hata yapıp yanlış bir eş seçsin istemedim."
"Anlıyoru-"
"Anlamıyorsun işte! Bunları ona benim değil, senin demen gerekiyordu! Kızını sadece düğün davetiyesi gönderdiği zaman görmek yerine evleneceği kişiyle oturup konuşman,'kızımı üzme' demen gerekiyordu! Yapmadın işte! Ona bunu senin yerine ben yaptığım için şu anda mutlu bir evliliği var. Ya ben? Benim bunu diyecek bir ablam dahi yoktu. Sonum da sizden farksız olmadı zaten." Hıçkırıklara boğulurken cümlelerini tekrar toparlamaya çalıştı.
"Ben senin hayatında biri olup olmamasını umursamıyorum baba. Demek ki sen de isteyince birine sevgini, ilgini verebiliyormuşsun. Umursadığım şey de bu, madem yapabiliyordun, niye yapmadın?"
"Özür dilerim..." dedi adam titreyen sesiyle. Aida sinirle söyleceği şeyleri yuttu ve ayağının altındaki çimenlere odaklandı.
"Anlıyorum, görevlerin gereği hep uzaklardaydın. İletişimimiz zor oldu, bunun da farkındayım. Ama ne yapar eder bize haber verirsin diye düşündüm hep. Fazlasında gözüm yoktu baba, sadece iyi olduğunu bilmek istemiştim. 7 ay boyunca senden haber alamamak ne demek sen biliyor musun? Ben senden haber alamadım diye..." cümlesinin devamını getirmeye dili varmadı. Masada duran peçetelikten bir yaprak kopardı ve gözlerinden akan yaşı sildi.
"İnan bana benim için de hiç kolay olmadı."
"Farkındayım. Kimin için kolay olabilir ki? Bir anda ailen dağıldı, kendini bambaşka bir şehirde hiç bilmediğin bir kimlikle buldun. Ve bunu da bize bile çaktırmadan yapmaya çalıştın. Ben bile senin istihbaratçı olduğunu üniversitede fark ettim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fourteen Years. (Suna Rintarou)
Fanfiction"Sen hâla o ruh hastası kadınsın, ben de hâla sana köpekler gibi aşık olan o aptal herifim. Ve zaman da hâla bizim sonumuzun geldiği yerde." Aida Miyahara, yıllar önce boşandığı eski eşi Suna Rintarou ile yeniden irtibat halinde olmak zorunda kalır...