Bir demet beyaz papatyayla gelmişti yanıma. Mahçup bakışları herhangi bir cümle kurmasına gerek bırakmıyordu. Çiçeği uzatmadaki başarısızlığı, elini nereye koyacağını bilememesi, ayaklarının huzursuzca kıpırdanışı, ne diyeceğini bilemediğinin ve belki biraz da pişman olduğunun işaretleriydi.
"Sen papatyaları seversin diye aldım," dedi.
"Papatya?" dedim.
"Evet, sevmez misin yoksa?"
Tamam, özellikle sevdiğimi bildiği için değil de şansını denemek için aldığı anlaşılmıştı.
"Favorim değil ama severim. Teşekkürler," diyebilmiştim karşılık olarak. Sonuçta bir çaba harcamış olması önemliydi, değil mi?
Beyaz papatyalar zihnimde, hayatın tam olarak beklediğimizi hiçbir zaman vermeyecek olması ihtimalini çağrıştırmıştı. En sevdiğin çiçek ortancadır mesela; kokusuna, şekline, rengine bayılıyorsundur ama sana papatya gelmiştir. Güzeldir, sevimlidir ama bir ortanca kadar narin ve nadir değildir sonuçta. Ve sen hayatına ortancayı bekleyerek mi yoksa papatyayla mı devam etmek istediğine karar vermelisindir. Ortancayı seversin ama elinde değildir, papatya ise fena değildir ama senindir. Ortancaya sahip olmak için papatyayı bırakır mısın mesela? Bir dakika, hala çiçeklerden mi bahsediyordum?
"Ee, ne dersin?" Sorusuyla kendime gelmiştim.
"Ne, ne dedin?" Kendi zihnimde konuşurken ne dediğini bile duymamıştım.
"Belki bu akşam beraber vakit geçiririz, ne dersin demiştim. Ama olmaz demeden önce şunu söylememe izin ver, baş başa olmak zorunda değiliz, beraber olalım yeter. Sadece," devam etmeden önce adem elması hafifçe yukarı aşağı hareket etmişti ve "ben sadece seni daha yakından tanımak ve daha çok anı paylaşmak istiyorum."
İşte böyle girmişti hayatıma Ozan. Akşam mekânda epey sarhoş olup kırdığı potlar yüzünden pişman halde elinde bir demet papatya ile karşıma geçip beni daha fazla tanımak istediğini söylediği günden sonra her şey koşar adım ilerlemişti. En yakın arkadaşlarımızın hali hazırda çift olmaları sürece tuz biber olmuş, pek çok şeyi bir anda beraber yapar hale gelmiştik.
"Üniversitenin özellikle ilk iki senesinde uzun bir ilişkim olmayacak, kimseye bağlanmayacağım, ben kendi hayatıma odaklanacağım, sonrasını düşünürüz" dediğim günlere daha ilk dönemden ihanet etmiş, benim için bir ortanca olmasa da elimde olan papatya en güzel çiçektir diye düşünerek kendimi Ozan'ın bitmez tükenmez enerjisinin çekimine kaptırmıştım.
Çok sevgi pıtırcığı bir halimiz yoktu ama başımı döndürmesini, ayaklarımı yerden kesmesini, pamuklara sarmasını o kadar iyi biliyordu ki... Bizim ilişkimiz -en azından benim açımdan- ilk görüşte aşkla başlamamıştı, hatta ikinci, üçüncü görüşte aşk da değildi. Gerçi ona sorsan beni ilk gördüğü anda yanaşmak için fırsat kollamaya başlamıştı ancak bunu pek inandırıcı bulmamıştım. Arkadaşlıkla büyüyen bir sevgi, bir yandan da karşılıklı duyulan kimyasal bir çekimle gelişmişti her şey. Onun bana olan yoğun ilgisi de körüklemişti ateşi.
Yaklaşık bir yıl boyunca her şey yolundaydı. Bu süreyi çeyreklere ayırırsak eğer; birbirini tanıma, daha da yakınlaşma, ateşine kapılma ve şiddet... İşin rengi hiç beklenmedik bir şekilde son çeyrekte değişmişti. Belki de ara ara bunun sinyallerini vermişti ama ben görmezden gelmiş ya da kondurmak istememiştim. Şiddet derken mecazi anlamda kullanıyor olmayı çok isterdim. Hem mental hem fiziksel bir şiddetten bahsediyor olmak bugün bile hala kalbimi kırıyor. Her şey benim onun başkalarıyla da konuştuğunu öğrenmemle başlamıştı, başka kızlarla... Önce inanmak istememiştim, sonra önüme serilen kanıtlar, sosyal ortamlarımızda sürekli telefonuyla uğraşması, uzun saatler haber alamamalarım, bakışmalar, temas kurmalar... Düşünmek bile istemiyordum. Bunları anlamamla beraber önümde iki seçenek belirmişti; ya yüzleşip özür dilemesi, kendini açıklaması, gerekirse medenice ayrılmak için fırsat verecektim ya da ona açıklama fırsatı bile vermeden kesip atacaktım. Ve ben tabii ki zor olan yolu, yani ilkini seçmiştim.
İşler beklediğimden daha da farklı bir hal almıştı. Manipülatif tavrını, inkarını, vazgeçilmez olduğunu düşündüğünü, kendi yaptığı hatalar için beni suçladığını, ayrılmak istediğimde evden çıkamamam için kapıyı kilitlediğini, kollarımı sıkarak bıraktığı morlukları şimdi düşününce bile refleks olarak gözlerimi kapatıyorum. Kontrolünü kaybettiği için defalarca özür dilemesi ve ben onu reddettikçe bambaşka bir insana dönüşmesini nasıl açıklayabilirdim, bilmiyordum. Çözüm olarak, bana ulaşabileceği tüm iletişim kanallarından onu engellemiş, Asya'nın adeta bir koruma gibi sürekli yanımda olduğu bir sürece girmiştim. Sonraki haftalarım okulun psikolojik destek hizmetinden bol bol faydalanarak geçmişti. Kendimi suçladım, onu suçladım, neden benim başıma bunlar geldi anlamaya çalıştım, depresyonun kıyısında dolandım durdum. Seanslarda konuştukça narsist karakter özellikleri taşıyan biriyle birlikte olduğumun farkına varıyordum. Sorun ben değildim, hayatına giren her kadınla aynı sorunları yaşayacaktı. Bense bu karakteri hayatıma neden çektiğimi sorgulamak ve aynı döngünün tekrar etmesini önlemekten sorumluydum. Tam o sırada imdadıma yaz tatili yetişmiş ve hem okuldan, hem şehirden hem de Ozan'dan uzaklaşmanın verdiği huzur beni biraz olsun kendime getirmişti.
İlk iki yılımın büyük bir kısmında kendime verdiğim sözü tutamamış ve üstüne hiç beklemediğim yerlerden darbe almıştım. Okula geri döndüğümde ise Ozan'ın değişim programıyla Portekiz'e gittiğini ve bir sonraki döneme kadar onu görmek, duymak, ondan herhangi bir sebeple korkmak zorunda olmadığımı mutlu bir haber olarak paylaşan canım arkadaşım Asya, tüm dönem boyunca kendi ilişkisinden daha çok benim mutluluğuma önem vermişti. Erdem, Asya'ya karşı çok anlayışlı ve uyumlu bir sevgili olmasının yanı sıra Ozan'la yaşadıklarımızdan sonra bana karşı hep mahcup ve mesafeli davranmak zorunda hissetmişti kendini. Yanlışlıkla Ozan'dan bahseder diye Asya'nın onu yanıma yaklaştırmamasının da etkisi olabilirdi bunda.
Geçen aylarda kimse benim yanımda Ozan'dan bahsetmemişti, ben de aklıma geldiği anları bile hiç dillendirmemiştim. İnsan bir anda tüm mutlu anlarını da silemiyordu ki aklından. Bir an, başka kimseye ihtiyaç duymadan geçirdiğim güven, dostluk ve neşe dolu günleri özlüyordum, bir sonraki an bunları tıpkı tek yanlış hamleyle yıkılan bir Jenga kulesi gibi yıkışını hatırlıyordum. Artık yaşananlar da, papatyalar da geçmişte kalmıştı. Bundan sonrası için yapılması gereken şey, ne istediğimi bilerek, sınırlarımı çizerek ve kendime değer vererek daha güzel deneyimler elde etme umuduyla yılın geri kalan yarısına geri dönmekti.
![](https://img.wattpad.com/cover/364831861-288-k234244.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Adım Daha
Romance~ Ondan duyduklarım, vicdanım ve kendime verdiğim değer arasında ikileme düşmeme neden olmuştu. Bir çırpıda anlatılacak kadar kolay değildi yaşadıkları. Tane tane konuşmuş, zaman zaman gözleri dolmuş, bakışlarını kaçırmıştı. Artık bir etkisinin olma...