Bölüm 2

48 4 0
                                    

Saat 4.17 gibi işlerim bitti. Adliye'den çıkıp Mercedes markalı arabama bindim. Zehra'yı aradım; "Avukat hanım, benim işlerim bitti. Seninki de bittiyse geliyorum." dedim. "Bitti savcım bitti. Bekliyorum." dedi Zehra samimiyetle.
Telefonu kapatım Ezgi'ye ses attım. "Ezgi'm bizim işimiz bitti. Seni almaya geliyorum. 20 dakikaya ordayım." dedim ve telefonumu kapatıp radyoma döndüm. En sevdiğim şarkılar listesine girip Dere Boyu Kavaklar şarkısını açtım. Sakın sakin şarkımı dinlerken önce Ezgi'yi sonra da Zehra'yı aldım. "Güzel bir şarkı açında dinleyelim." dedi Ezgi. Zehra telefonunu çıkardı ve radyoya bağlayıp Sezen Aksu'nun Ben de yoluma giderim şarkısını açtı.
Ezgi'nin sesiyle şarkıyı kısıp ona döndük. "Ay valla çok sıkıcısınız. Biraz eğlenceli bi şeyler açın be!" dedi. "İyi al o zaman kendin aç!" diyerek telefonu uzattı Zehra. Ezgi telefonu eline alıp youtube'u açtı. Arama kısmına "Demet Akalın" dedi. Işıklarda durup Zehra'yla aynı anda arkamızı dönüp "Saçmalama!" diye bağırdık. Ezgi pis pis sırıttı ve çalkala şarkısını açtı. Zehra'da bende hiç sevmezdik bu şarkıyı. Ezgi sesi fulleyip bağıra bağıra şarkıyı söylemeye başladı. Zehra sinirlenmişti. Ben araba kullandığım için onlarla çok ilgilenmiyordum. Zehra radyoyu kapatıp Ezgi'ye doğru baktı. "Iy ne vıcık vıcık hareketler. 24 yaşına geldin. Büyü artık!" diye bağırdı. Amber rengi gözleri çok sinirli bakıyordu. Ama Ezgi her zamanki Ezgi'ydi çok takmadı Zehra'yı. Cama dönüp yolu izlemeye başladılar ikisi de.
Sevdiğimiz bir mağazanın önünde durup arabadan indik. Mağazaya doğru yürüdük. Mağazaya girdiğimizde mağaza sahibi Eren Bey yanımıza geldi. "Ooo sayın savcım! Sizi buralarda görmek ne güzel. Hoşgeldiniz." dedi adam büyük bir samimiyetle elini uzatarak. Bende elimi uzatıp; "Hoşbulduk Eren bey. Yeni şeyler geldiğini duyduk."dedim. Elimi geri çektim. "Tabii savcım gelmez mi! Buyurun şurdan gidelim." dedi bize gideceğimiz yönü işaret ederek. Oraya doğru yürüdük.
Güzel elbiselerin olduğu bölüme geçip etrafta göz gezdirdim. En sevdiğim renkte elbiselerle doluydu burası. Neredeyse her yer maviydi. Hepimiz ayeı ayrı reyonların önüne geçip bakındık. Elim kısa boylu, mavi renkli, sade ama şık bir elbiseye gitti. Ezgi yanıma gelip; "Valla savcı hanım bu kadar iyi zevkiniz olduğunu bilmiyordum." dedi alayla gülümseyerek. Genelde böyle kıyafetler çok sevmezdim ve tercih etmezdim. Garipsemesi gayet normaldi. "Yok be kızım baktım öyle sadece." dedim ve elbiseyi geri yerine atmak için elimi uzattığımda Ezgi elbiseyi elimden çekip aldı. "Bence sana çok yakışır. Al lazım olur belki." dedi kıkırdayarak. Her ne kadar "Almam." diye defalarca tekrarlasam da bana o elbiseyi aldırmayı başarmıştı.
Zehra kabine girip bir şeyler deniyordu. "Çık da biz de bakalım Avukat hanım." dedi Ezgi. Zehra kabinden çıktığında ikimizinde ağzı şaşkınlıktan açık kalmıştı. Yarım ağzı sırıtıp "vay be! Ne cevherler varmış sende Zehra Işık." dedim. Zehra biraz utanmış gibiydi. "Üf saçmalamayın. Öyle denedim sadece!" dedi. Zehra'nın tarzıda benimki gibiydi. Çok fazla süslenmeyi sevmezdi.
Üstündeki krem rengi elbise incecik fiziğine tam uymuştu. Badem rengi saçlarıyla da daha güzel gözüküyordu.
Zehra geri kabine girip klasik takımlarını giydi ve yanımıza geldi. Elbiseyi yerine koymak için giderken tabiki onu durduran Ezgi olmuştu. "Kızım napıyorsun? Ne güzel olmuştu işte bana geri bırakıyorum deme lütfen Zehra!" dedi. Zehra da tıpkı benim gibi davranmıştı ama Ezgi onu da ikna etmişti ve elbiseyi aldırmıştı. Ezgi de birkaç parça bişey aldı. Aldıklarımızı ödeyip mağazadan çıkıp eve doğru gittik. Eve geldiğimizde güzel bir yorgunluk kahvesi içik. Ezgi gitmek için hareketlendi. Ezgi gittiğinde geri içeri geçip oturduk. "Çok yorucu bir gündü." dedi Zehra. Ben de "aynen" manasında kafamı sallayıp televizyonun kumandasını aldım. Kendimi geriye doğru atıp televizyonu açtım. Televizyona bakarken uyuya kalmıştım...
☘︎
Ezgi Gökçek
Babamın yanına gittim. Ona olan biten herşeyi anlattım. Gözde ve Zehra'nın planlarını bir bir ona aktarmıştım. Benim sayemde babam da planlarını ona göre yapıyordu.
"Seninle gurur duyuyorum güzel kızım. Benim yararıma güzel bir haber de sunarsan herşey planladığım gibi gidecek." dedi kurnazca. Babamın bana böyle davranması çok mutlu ediyordu. Küçüklüğümden belli beni zorbalamıştı ama şuan iyi davranıyordu. Nedenini merak etsem de sorgulamıyordum. Böyle iyiydi.
Şirketten çıkıp birlikte eve doğru gittiğimizde anneme selam verip üst kattaki odama çıktım. Küçük bedenimi yatağın üzerine bıraktım. İçimdeki garip duyguyu çözemiyordum. Neden böyle hissediyorum bilmiyordum. İçimdeki şüpheleri durdurmaya çalışırken uyuya kalmıştım.
☘︎
Sabah babamın sesiyle uyandım. "Ezgi nerede? Neden yine geç kaldı? Bu sofraya herkes vaktinde gelecek demiyor muyum ben?" diye bağırıyordu. Sanırım yine alkol almıştı.
Yatağımdan kalkıp odamdaki banyoda girdim. Elimi yüzümü yıkayıp geri odama döndüm. Üstüme günlük, sarı bir elbise giydim. Siyah düz saçlarımı at kuyruğu yapıp, uzun kirpiklerime rimel ve dolgun dudaklarıma koyu olmayan pembe bir ruj sürdüm. Odamdan çıkıp aşağı kata indim. Salona doğru yürüdüğümde hâlâ bağırıyordu. "Ooo Ezgi hanım! Ne büyük mucize. Sonunda teşvik edebildiniz!" dedi bağırarak.
Babam hep böyleydi. İşine geldiği müddetçe beni cidden sever, sayardı.
-Özür dilerim baba. Uyuya kalmışım. dediğimde gözlerim dolmuştu.
-Hep özür hep özür. Sıçarım senin özrüne de sana da! Hâlâ bağırıyordu. Annem daha fazla dayanamayıp araya girdi:
-Ertuğrul özür diledi işte kız. Dilese suç dilemese suç. Ne yapsın bu çocuk? dedi. Ben o sırada masaya geçip yerime oturdum. Zaten alışımtım bu tavırlarına. Çok da umursadığım söylenemez.
-Senin sesin de çok çıkıyor bu aralar. Ben o sesi kesmesini çok iyi biliyorum. Sıra sana da gelecek az kaldı." dedi anneme doğru. Açık açık annemi tehdit ediyordu. "Yaparsın babacığım. İnan hiç şüphem yok. Bunca zaman yapmışsın. Anneme gelince yapamayacaksın?" dedim sakın bir şekilde. Bu sakinlik onu kızdırmış olmalı ki gözlerinden alev çıkıyordu. "Sen ne demek istiyorsun? Tehdit mi ediyorsun o minik beyninle beni, hı?" dedi öfkeyle. "Asla babacığım. Tehdit senin işin. Ben senin gibi nasıl olabilirim ki? Değil mi babacığım?" dedim aynı sakinlikle. Babam bana doğru yürümeye başlarken kapıdan içeri Murat abi girdi. Murat abi babamın sağ kollarındandı. Babamın kulağına birşeyler dedi ve ikisi birlikte çıktı. Annem bana döndü ve yanıma geldi, sarıldı. Biraz sarıldıktan sonra kollarından ayrıldım. "Benim işlerim var anne dikkat et kendine." dedim ve evden çıktım.
Siyah BMW marka arabama bindim. Arabayı çalıştırdım ve saray gibi evimizin bahçesinden çıktım. Biraz ilerlediğimde ormanlık bir arazide durdum. Arabadan indim ve önüne doğru geçtim. Kalçamı arabaya yaslayıp kafamı gökyüzüne dğru kaldırdım. Aklımda çok fazla soru işareti vardı. Daha fazla dayanamadım ve ağladım. Gözlerimden süzülen yaşlar o kadar çok şeyi ifade ediyordu ki.
Biraz düşündükten sonra arabaya bindim. Geri eve doğru gittim. Odama çıktım ve valisine birkaç parça eşya koyup geri indim. Anneme yazdığım notu masanın üzerine koyup kızların gnına gitmek için yola koyuldum. Babamın beni sevmesi gerekiyordu. Bana gurur cümleleri söylerken ciddi söylemesi gerekiyordu.
☘︎
Gözde Taşkın
Gözlerimi rahatsız edici bir zil sesiyle açtım. Akşam kanepede uyuya kalmıştım. Üstümde minik bir battaniye vardı. Üstümü örten kesinlikle güzeller güzeli ev arkadaşım Zehra'ydı.
Yattığım yerden kalkıp diz kapaklarımın üstüne doğru sıyrılmış olan mini elbisemi düzelttim ve kapıya doğru yöneldim. Kapıyı açtığımda her sabahki manzara karşımdaydı. Yeşil gözleriyle bana bakıyordu Oktay. "Vaayy savcım! Sabah sabah bu ne şıklık. Cumartesi cumartesi bide." dedi çapkınca sırıtarak. "Sen bilmezsin bizim Gözde Savcımız hep şıktır." dedi arkadan gülerek gelen Zehra. Okatu çapkın çapkın gülmeye devam ediyordu. "Eee güzel kızlar beni almıcakmısınız eve?" dedi Oktay. "Buyurun Oktay bey buyurun." deyip içeri aldım.
Salona geçtiğimizde onlara dönüp "Siz oturun ben üstümü değiştirip geliyorum." dedim be odama doğru yöneldim. Dünden belli aynı kıyafetlerle duruyordum. Altıma rahat gri bir eşofman ve üstüme salaş beyaz bir tşört giydim. Zehra'nında üstünde benimki gibi bir eşofman vardı. Sadece o tşört yerine crop tercih etmişti.
Tekrardan salona döndüğümde kulağım Zehra'nın Oktay'a her zaman ki söylediği kelimeleri duydu. "Yavşak mısın oğlum?" diyordu Zehra. "Hayırdır bu sefer niye yavşak oldun Oktay efendi?" dedim yanlarına otururken. "Yav valla benim bir suçum yok. Her dediğim kelimeyle yavşak oluyorum. Ben anlamadım bu işten." dedi sitem ederek. Büyük ihtimalle yine bir kızdan bahsediyor, ya da Zehra'ya saçma iltifatlar ediyordu. İkinci seçenek olduğuna adım kadar emindim. Ben gülmemi tutamıyordum ama Zehra aynı tepkiyi vermiyordu. Oktay'a sınırlı sınırlı bakıyordu. "Kızım neye bakıyorsun öldürecek gibi. Tövbe estağfurullah." dedi Oktay. "Zehra cidden o nasıl bakış sakin." dedim kıkırdayarak. Benim konuşmam hoşuna gitmiş olmalı ki gülümsedi.
Mutfakta kahvaltı hazıramaya başladım. Oktay, Zehra'ya komik olmayan espirilerini yapıyordu. Garip bir durumdu fakat Zehra da Oktay'ın o iğrenç espirilerine gülüyordu. Mutfağımız Amerikan tipi mutfak olduğun için onları rahatlıkla görebiliyor ve duyabiliyordum.
Yemek masasını hazırladığımda hep birlikte masaya oturduk. Kahvaltımızı ederken zil çaldı. "Ben açarım" diyerek kalktı Oktay. Kapıyı açtı. Büyük ihtimalle yine bir kız görmüştü ki yavşak yavşak gülme sesleri geliyordu. "Oktay kimmiş gelen?" diye bağırdı Zehra. Oktay içeri girdiğinde arkasında da elinde valiziyle duran Ezgi vardı. Bir an ayaklandık ve Zehra gözleriyle valizi işaret ederek: "Hayırdır Ezgi?" diye sordu. "Babamla kavga ettim" diyerek başladı olayı anlatmaya. Onu liseden belli tanıyordum ve babasıyla sürekli problemleri olurdu.
Oktay şaşkınlıkla bize bakıyordu. "Nasıl bir hayatınız var sizin kızım? Siz benim psikolojimi bozarsınız. Ben gidiyorum." dedi. "Bozuk zaten." diye bağırdım arkasından. Oktayın arkası dönükdü ama yeşil gözlerinin o an neşeyle baktığına emindim.
Oktay gitti ve biz Ezgi'yi dikkatli bir şekilde dinledik. "Ertuğrul amca aslında o kadar kötü birine benzemiyor ben anlamıyorum nasıl böyle olduğunu." dedi Zehra sitem ederek. Ezgi bize babasının annesini tehdit ettiğini ve bu yüzden kavga çıktığını söylemişti. "Kızım ne kendini üzüp duruyorsun. Senin en yakın arkadaşlarından biri savcı diğeri avukat. Üstelik sen de muhabirsin. Ne bu endişe. Ben Ertuğrul amcayı tanıyorsam hiç bir bok yapamaz. Hem onun Yasemin yengeyi ne kadar çok sevdiğini biliyoruz biz. Sen endişelenme güzelim biz yankndayız." dedim onu rahatlatmays çalışarak. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Neden bilmiyorum ama Ezgi bu tehdit işimi çok abartıyordu. Babası kendi çapında bir iş insanıydı. Bu işte başka birşey olduğunu tahmin ediyordum ama emin değildim.

EzhelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin