Bölüm 4

40 2 0
                                    

Tufan Arslan
"Ya abicim ısrar istemiyorum. Bugün o partiye gi-di-le-cek! Nokta!" dedi üstüne basa basa Melih. "Oğlum partide işimiz gücümüz ne?" diye sordum defalarca ona doğru yönelttiğim soruyu. "Ya abicim fenamı havamız değişir. Hadi söz ben sana çok içirttirmem." dedi gülerek Mert Efe. "Evet abi Mert haklı. Hadi ya! Ya yeminle yeni gelinler bile bu kadar nazlanmıyo. Ne abarttın amınakoyayın ya!" dedi. Çocuk gibiydiler şuan. Bu yoğun ısrarlarına hayır diyemedim daha fazla. "Tamam be lanet olsun tamam gidelim. Ama alkolü fazla kaçırmak yok! Söz verin." dediğimde ikisi aynı anda "söz!" dediler.
Yukarı çıktım. Üstüme siyah bir gömlek ve altına da siyah bir pantolon giydim. Saçlarımı güzelce tarayıp şekil verdikten sonra üzerime en kalıcı kokusu olan parfümümü sıktım. Koluma ince gümüş bir bileklik ve babamın saatini, boynumada bilekliği ne benzeyen gümüş, ince bir zincir kolye taktım.
Aşağı indiğimde Mert ve Melih de hazır gözüküyordu. Mert'in üzerinde beyaz gömlek, altında siyah pantolon vardı. Boynunda da küçük bir zincir kolye vardı. Melih'in üstünde ise Mert'in kıyafetlerinin bir değişi vardı. Tek siyahı ben d istedim sanırım.
Dışarı çıktık ve son model arabama hep birlikte bindik.
Gözde Taşkın
Ezgi bize hiç bişey demedi sadece 'sürpriz yapıcam. Güzelce elbise giyip süslenin.' demişti. Hatta bize emir verdiği yetmez gibi kıyafetlerimizi de kendisi seçmişti. Geçen gün zorla aldırdığı mini elbiseleri giymiştik. Sade bir makyaj yaptım ve saçımı güzelce şekillendirdim. Biraz dalgalı yapmıştım. Zehra'yla tarzımız neredeyse aynı olduğu için ikiz gibi olmuştuk. Hiç sorun değildi bu beni çok mutlu ederdi.
Ezgi de kısa, dar, dekolteli ve kırmızı bir elbise giymişti. Ayağında kırmızı ince topuklu bir ayakkabı vardı. Bizim aksimize o saçını düzleştirmişti.
Hep birlikte dışarı çıktık. Karşımıza Oktay çıktı. Çapkın çapkın ıslık çaldı. "Vay vay vay! Siz ne olmuşsunuz lan böyle. Yeminle dilim tutuldu. İnsanmısınız abi siz. Kanatsız melek gibisiniz." dedi yavşakça. Bizi övüyordu ama bu övme tamamen yavşakçaydı. Klasik Oktaydı alışmıştım. "Allah'ın yavşağı!" dedi zehra yine kendini tutamayarak. "Bak işte ya." dedi sitemkar bir sesle Oktay. "Yine yavşak olduk arkadaş. Neyse kraliçeler ben kaçtım iyi geceler iyi eğlenceler size." dedi yanağıma öpücük kondurarak. Diğerlerine el sallamakla yetinmişti. Oktay gitmek için arkasını döndü. Oktay'ın arkasından bağırdım.
"Oktay sen de gelmek istermisin. Sensiz tadı olmaz oraların." dedim.
"Evet Oktay sen de gelsene eğleniriz ne güzel." dedi beni onayladığını belli eden Zehra.
"Bilemedim. Anneme sorayım." dedi dalgaya vurarak daha sonra, "iki dakika bekleyin giyinip geliyorum." dedi. Arkasını döndü evine doğru yürüdü. "Makyaj yapmayı unutma!" diye bağırdı Ezgi'de arkasından.
17 dakika boyunca Oktay'ı bekledik kapıda. Sonunda çıktı ve "ben hazırım." dedi. Hep birlikte arabama bindik. Yola çıktık. 38 dakikanın ardından mekanın önünde durduk. Arabadan inip hep birlikte içeri girdik. Kapıda bizi mekanın sahibi karşıladı.
"Vay savcı hanım hoşgeldin." dedi iğrenç bir tavırla. Sarhoş olduğu belliydi onu kelimelerimle uyardım. "Sayın Savcım!" dedim bastırarak. Böyle pişkin pişkin konuşması sinirimi bozmuştu. Oktay da bu yavşak tavırı fark etmiş olmalıki belimi kavradı. "Hoşbulduk." dedi sinirli sesiyle. Bu tonu sadece ben ve kızlar anlardı ne demek istediğini. Bu ses tonu tamamen seni sikerim ses tonuydu.
Bu yavşak herifle uğraşamazdık. Mekanın en orta kısmına geldik. Boş bir masa bulup oturduk. Gözüm etrafta gezindi. Tam karşımızdaki masaya takıldı gözüm. Bu şakaydı demi. Sabahki o hayvan herif tam karşımdaki masada oturuyordu. O da önce etrafa sonra bizim masaya baktı. Göz göze geldik. Kapkaraydı gözleri. Seninle sabaha kadar bakışamam paşam kusura bakma. Kafamı çevirip arkadaşlarıma baktım. Ardından başımı tekrar aynı yöne çevirmeme kaba bir ses sebep oldu. "Selamın aleyküm. Sizdemi burdaydınız?" dedi Tufan. Yok canım bedenimiz burda ama biz aslında burada yokuz. Ya sabır. "Aa Tufan Bey merhaba." dedi Zehra samimiyetle.
Ardından diğer arkadaşları da geldi. Onları tanımıyordum tek bildiğim Zehra'nın patronu olduklarıydı.
" Merhaba Mert ben." dedi hafif dalgalı saçlı ve yeşil gözlü adam. "Gözde", " Ezgi", "Oktay" dedik sırasıyla el sıkışarak. "Melih ben de." dedi yanındaki yine yeşil gözlü olan çocuk da. "Memnun olduk." dedim hepsinin ağzından konuşarak.
Tufan bana dik dik baktı ardından, "iyi eğlenceler o zaman biz masamıza dönelim." dedi.
"İyi aslında böyle. Masalarımı birleştirsek." dedi Ezgi heyecanlı heyecanlı. "Yok amınakoyayım ya!" dedi Oktay kısık sesle. Yine haklısın Oktaycığım.
"Aslında olabilir." dedi Ezgi'ye hayran hayran bakan Melih. Senin gözünü oyarım ben de neyse.
"Yok hiç gerek yok rahatsız etmeyelim biz sizi." dedi Mert Efe denen insan da.
"Bence de!" dedi Zehra üstüne bastıra bastıra. Sanırım Zehra ondan pek haz etmiyordu.
Arkalarını dönüp gittiler. Hemen ardından üçümüzde Ezgi'ye döndük. "Kızım sen kafayımı yedin?" dedi Oktay dik dik. "Elin adamlarının masamızda ne işi var? Bizene onlardan! Kendi başlarına eğlensin öküz herifler!" sesi baya sinirli çıkıyordu. E haklıydı. Bizene onların eğlencesinden.
"Şu saçma huylarından vazgeç artık Ezgi!" dedi Zehra tok bir sesle. Ne kadar sakin gibi çıksa da sesi onun içindeki siniri tahmin edebiliyordum.
Tufan Arslan
Sürekli savcıyla göz göze geliyordum. İstemsizce sürekli ona bakıyordum. Niyesini bende bilmiyorum ama hoş gözüküyordu gözüme. Aman Tufan saçmalama. Çirkef kızın teki. Neler düşünüyorsun böyle.
"Hayırdır? Aşık mı oldun?" dedi Melih. "Kıza bakarak derin düşüncelere daldında abicim ondan soruyorum." dedi alaylı ses tonuyla. Ne alakası var? Ben o kadına bakıp niye dalayım?
"Üf saçmalama oğlum! Ne işim olur?" dedim sakin bir tonda.
"He he kesin işin olmaz. Gözlerinle kızı yedin amınakoyim. Güzel kız ama şimdi hoş kız." dedi imalı imalı. "Güzel." dedim tek kelimeyle. Ama bu piç şimdi yanlış anlar diye cümlemi toparladım. "Güzelse güzel banane. Beni ne ilgilendirir. Çirkefin teki zaten. Ne o benden haz ediyor ne de ben ondan." dedim.
"Onun haz etmediği belli de senin için aynı şey söylenilmez sanki." dedi. Basbaya aşık olduğumu ima ediyordu.
"Bana bak oğlum zaten sinirliyim senden çıkarırım bu siniri it herif. Boş boş konuşma pezevenk!" dedim dişlerimin arasından.
Melih'i boş verip Mert'e döndüm. Karşı masaya bakıyordu. Avukatımız Zehra'ya bakıyordu. "Ne oldu lan niye öyle bakıyorsun?" dedi yine Melih. Efe tüm dikkatini dağıtıp bize döndü. "Ne?" dedi bağırarak. Sanırım yüksek müzik yüzünden bu kadar bağırmıştı. Ama biz onu duyuyorduk. Aptal gibi gözüküyordu şuan. "Sen de yedin kızı gözünle?" dedi yine piç Melih.
"Ne yemesi oğlum ne saçmalıyorsun?" dedi Mert Efe sinirli sinirli. "Ne yiyeceğim kızı abi. Sabah sert davrandı. Öfkeliyim biraz o kadar." dedi.
Mert Efe Taş
Ben ne diye yiyecektim o kızı. Sabahki tavrına sinirliydim zaten. Ben ona daha samimi olmak için, arkadaş olmak, kardeş olmak için gibi niyetlerle yaklaştıkça o yanlış anladı. Ona ilgi duyduğumu sanıyordu ama kesinlikle yanılıyordu. Tek amacım yakın arkadaş olmak, abisi gibi olmaktı. Başka ne gibi bir amacım olabilirdi ki?
Gözlerimi tekrar ona çevirdiğimde bana bakıyordu. Mekana geldiğimizden belli bu ilk olmuştu. İlk defa göz göze gelmiştik.
Melih'in sesiyle geri bizimkilere döndüm. "Abi o değilde şu Ezgi denen kız çok güzel değil mi? İçim gidiyo oğlum resmen. Bu insansa ben neyim abi..."
"Hayvansın oğlum." dedi Tufan dalga geçerek.
"Ayıp oluyo ama abi. Ne hayvanlığımı gördünüz?"
"Hangisini sayalım?" dedim bende ses tonumu alaya bürüyerek. Güldük. Geldiğimizden belli ilk kez bu kadar içten güldük.
Gözde Taşkın
Gece oldukça eğlenceli geçiyordu. Ben bunları gerçekten çok seviyordum. Bana tek tek hepsi de iyi geliyordu.
Çalan müzikle Ezgi ayağa kalktı. "Hadi kalkın!" dedi heyecanlı heyecanlı. "Yok artık daha neler? Saçmalama!" dedi Zehra. Sevmezdi o böyle şeyler çok. Ezgi'nin ardından Oktay da kalktı. "Hadi kızlar kalkın çok sıkıldım otur otur götüm uyuştu. Hadi hadi!" dedi bir elini benim elimden tutup diğer elinide Zehra'nın elinden tutarak. Ezgi'yi de önüne alıp herkesin dans ettiği piste doğru sürükledi bizi. Durduk ve dans etmeye başladık.
Zehra odun gibi duruyodu. "Anın tanıdını çıkaralkm daha sonra odunluğumuza devam ederiz." dedim kulağına doğru eğilerek. Güldü ve o da dans etmeye başladı. Oktay arada beni arada Zehra'yı arada da Ezgi'nin elinden tutup kendi etrafında çeviriyordu. Baya eğleniyorduk ki Ezgi'nin yanına o Tufan öküzünün arkadaşı Melih gelene kadar. Kızın dibine sokulmuş yavşayarak dans ediyordu onunla. Ne kadar piç bir herifti. Üstelik Tufan'dan bile daha öyleydi. Dur bir saniye bu görüntü aşırı iğrenç. Ay yok tövbe. Kusucam şimdi. Melih resmen Ezgi'ye dayıyordu? Şakaydı demi bu görüntü.
Bu saçmalığı gören Oktay dayanamayıp Ezgi'nin kolundan tutup kendine çekti. Belini sıkıca kavradı. "Ne ayaksın oğlum sen?" diye bağırdı Oktay. O sırada Ezgi'yi Zehra'yla benim ortama çektim. Sımsıkı tuttuk kolundan. "Hayırdır oğlum sen kimsin? Sana ne oluyo?" diye bağırdığında müzik kesilmiş herkes bize doğru dönmüştü. Bu olanları fark eden Tufan ve Mert yanımıza geldi. "Noluyor burda?" diye sordu öküz bey. Hiç öyle şakalaşıyorduk Tufancığım ya. Alt taradı arkadaşın daha demin arkadaşıma dayıyordu. "Bana bak oğlum belanı benden bulma sikerim seni!" diye bağırdı Oktay. Yapardı. Daha önce bizim için kaç kez kavga etmiş ve hepsinde de galip gelmişti. "Tamam birader sakin. Ne oluyor anlatın bi öğrenelim!" diye bağırdı öküz bey.
"Ne olacak senin bu yavşak arkadaşın gelmiş Ezgi'ye yavşıyo. Lan amınakoduğum resmen önümüzde kıza dayadın! Bir de gelip bilmiş bilmiş bağırıp duruyorsun! Ağzımı bozdurmayın benim uzatmayı bizden uzak durup siktir olup gidin şurdan!" diye bağırdım. Biraz sinirlenmiştim sanırım. Biraz mı? Resmen çıldırıyordun. Araya Mert Efe denen varlık girdi.
"Hanımefendi çirkefleşmeden insan gibi de konuşabiliriz!" dedi. Çok bilmiş.
"Pardon? Ne gibi konuşuyor şuan?" dedi Zehra dayanamayıp.
"Bağırmak insan gibi konuşmak değildir. Yada medeni insan gibi konuşmak değildir deyim ben ona. Çünkü genelde medeni insanlar bağırmadan sakin sakin konuşurlar."
"Lan bana bak seni ters dönderir düz sikerim gavat! Bırak medeni insanı senin karşında koskaca savcı duruyo savcı!" diye bağırdı Zehra. Bunu ben bile beklemiyordum.
"Ağzını bozmadan mı konuşsan? Çünkü senin gibi bir hanımefendiye inan hiç yakışmıyor Zehracığım." dedi bastırarak. Araya girmek için doğru zamanı bekliyordum.
"Sana mı kaldı benim hanımefendiğiliğim? Nasıl davranırsam davranırım! Nasıl konuşursam konuşurum! Sana mı soracağım?"
"Bak kızım bu 2 oldu. Sabrımı sınıyorsun artık sen benim! 3 de bu kadar kibar konuşmam canını yakarım!" gebertirim lan ben seni. Araya girmenin tam şuan sırasıydı.
"Kimsin lan sen? Kendini ne sanıyorsun pardon da? Denesene bi! Sen bu kızın bırak canını yakmayı onun tek bir saç teline dokun gebertirim lan ben seni! Kendini çok önemsiyorsun belliki sen. Ama ben sana söyleyim bu kadar önemseme! Seni öyle bir rezil ederim ki! Annen baban bile senden iğrenir. Duydun mu beni?" dedim sabrımı sınadağını belli ederek.
"Annemin babamın adını sakın bir daha ağzına alma! Duydun mu beni?" o kadar kelime arasından neden bir tek ona takılmıştı?
"Tamam uzatmayın şunu! Bitsin gitsin, abartmayın!" dedi Tufan arkadaşlarının kolundan tutup arkasını döndüler.
"Emredersin paşam!" diye bağırdığımda omzunun üzerinden sinirli bir bakış atıp geri önüne döndü.
"Of tamam yeter bu kadar kasmayın. Ben rahatsız bile olmadım hem. Ne bu sinir?" dedi Ezgi. Şaka olmalıydı bu kız. Neydi bu raharlık?
"Ezgi sen şakamısın. Ne demek ben rahatsız olmadım. Hey Allah'ım ya! Şaka gibi." Zehra çok haklıydı. Şaka gibiydi şuan herşey.
"Dua etsin onlar size! Yoksa şimdiye burdan arkalarına bakmadan kaçarlardı." dedi bizi rahatlatmaya çalışarak olayı şakaya vuran Oktay. İstemsizce güldük ve yerimize gittik.
Mekanın sahibi yanımıza geldi. Şuan sarhoşluğu gitmişti sanırım. Saçmalamıyordu.
"Siz onların kusuruna bakmayın savcım öyledir onlar. Hepsi birbirinden sinirlidir. Boşverin." dedi bana bakarak. Bu masada sadece benim olmadığımı hatırlatmak istedim ona. "Sadece bana değil onlarada çıkıştılar." dedim bizimkileri işaret ederek. "Aa evet doğrudur. Siz de kusura bakmayın." dedi.
"Savcım sesinizle bir şuranın kirini pasını atsanızmı diyorum. Avukat hanım sizin içinde geçerli bu teklif." dedi Mekan sahibi Kenan. "Yok be şuan hiç havamızda değiliz inan hiç gerek yok." dedi Zehra. Bende onaylar gibi kafamı salladım. Ne gerek vardı şimdi buna. "5 dakikacık sadece ya lütfen. Misafirlerimizden de istek var nolur 5 dakika sadece." dedi ısrarcı bir şekilde. Israrına dayanamayıp "peki" dedik.
Önce Zehra söyleyecekti. Masadan kalktı ve sahneye doğru gitti.
Mert Efe Taş
Sahnede gördüğüm kişiyle bir an şaşkına dönmüştüm. Sahneye Zehra çıkmıştı. Onun böyle şeylerle ilgilendiğini bilmiyordum. Sen benim şarkılarımsın şarkısını söylemeye başladı.

EzhelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin