Bölüm 7

32 1 0
                                    

Uyandığımda Ezgi de Zehra da uyuyordu. Kendime acı bir kahve yapıp içtim. Üzerime siyah bir crop bluz, altıma kon pantolon giydim. Saçımı düzleştirdim. Hafif bir makyaj yaptım. Bileğime bileklik, kulağıma da küpe taktım. Ayağıma da siyah bir çorap giydim. Aklımdan seda sayanın çorap bir kültürdür, ben çorap kadınıyım sözleri geçti. Gerçekten ben bir çorap kadınıydım.
Üstüne uygun bir ceket bulamadığım için Ezgi'nin odasına gittim. Dolabı karıştırdım. Siyah kısa bir deri ceket buldum. Elime aldım ve hızlıca kapıya doğru gittim. Ayakkabımı giyip evden çıktım. Oktay kapıda yoktu. Bu aralar birşeyler oluyordu ona ama hayırlısı.
Apartmandan çıktım. Arabama doğru giderken Oktay'ın elinde ekmek poşetiyle geldiğini fark ettim. Ona doğru çevirdim tüm bedenimi.
"Günaydın Oktay" dedim gülümseyerek. Yanıma geldi.
"Günaydın Gözde" dedi sarılarak. Her zaman ki enerjisi yoktu.
"Hayırdır oğlum ne bu hâl suratın sirke satıyo" gerizekalı diye de ekleyesim geldi ama eklemedim.
"Of sorma" dedi boş boş oflayarak.
"Susmayacağımı biliyorsun. Konuş noldu" dedim kibarca.
"Üf Bora malı geliyomuş. Ne güzel rahat rahat takılıyordum. İşim gücüm yok bir de onunla uğraşacağım. Hayır bir de benim yanıma gönderiyolar. Annenin yanına gitsene mal!" dedi bıkkınca. Bende onun bu bıkkın haline ufak bir kahkaha attım.
Bora onun erkek kardeşiydi. 20 yaşında karizmatik bir gençtir. Kendi öz kardeşim gibi de severim. Arda'yla da zaten samimilerdi. Geleceğine şuan gayet sevindim.
"İyi ya iyi Bora'm gelsin." dedim gıcık eder gibi.
"Bora'm?" diye sordu tek kaşını havaya kaldırarak. "Bana bir kere Oktay'ım demedin pislik, insafsız." yine kahkaha attım.
"Bora'm" dedim bastırarak. "çok ayrıdır"
"Cık, cık, cık" diye sesler çıkardı hayret eder gibi. "Yılan beslemişiz evimizde" kahkahalarımız havalarda uçuştu.
Saatime baktığımda geç kaldığımı fark ettim. "Hadi hadi ben gidiyorum görüşürüz sonra" dedim omzuna hafif hafif vurarak.
"Görüşürüz" dedi o da samimiyetle. Hızlıca arabaya binip adliyeye doğru yola çıktım. Radyomu açtım. Bilionera şarkısı çaldı. Bu şarkıyla büyüyen bir kız olduğum gerçektir... Keyifle şarkıya eşlik ederek yoluma devam ettim.
Adliyenin önünde durdum ve arabadan indim. Güneş gözlüğümü takmıştım. Onu çıkardım ve minik çantama atıp kapıya doğru yürüdüm. Karşıma sürekli savcı arkadaşlarım, hakim, avukat arkadaşlarım çıktı. Hepsine tek tek selam vererek cool halimle odama doğru ilerledim. Normalde hep elbise tercih ederdim bugün bir değişiklik olsun diye düşünüp bunları giymiştim. Sanırım bu bir çok kişi tarafından yadırganmıştı. Çoğu kişinin tip bakışlarını üzerimde hissettim.
Odamın kapısının önünde durdum. Çantamdan anahtarımı çıkarıp kapıyı açtım ve içeri girdim. Sandalyeme oturdum. Hâlâ uyanamadığımı fark edip çaycıyı aramak için telefonuma uzandığım sıra kapı çaldı.
"Gel" dedim ve telefonu geri bıraktım. İçeri Kaan girdi. "Aaa Kaan hoşgeldin" dedim sevindiğimi belli ederek.
"Hoşbuldum Gözdeciğim" dedi tatlılıkla. Gözdeciğim deyince aklıma Tufanla geçen gün ki konuşmamız geldi... Öküz yine aklıma gelmeyi başarmıştı.
"Cafeye inip kahve içmeye ne dersin?" diyen Kaanla düşüncelerimden sıyrıldım. Seni bana Allah gönderdi be Kaan'ım.
"Valla çok iyi olur. Hadi gidelim" dedim hızlıca kalkarak. Masadan telefonumu aldım ve odamdan çıktık. Hızlıca cafeye inip boş bir masa bulduk.
"Bak şurası boş" dedi ortadaki masayı işaret ederek. "Sen git ben de kahveleri alıp geliyorum" dedi kibarlıkla. Sanırım tek kibar arkadaşım Kaan...
Tamam maanasında kafamı sallayıp işaret ettiği masaya doğru ilerledim. Mavi ve yeşil sandalye vardı. Tabiki hiç düşünmeden mavi sandalyeye oturdum. Mavim de mavim...
Biraz bekledikten sonra Kaan da elinde kahvelerle yanıma gelip oturdu.
"Bu senin" dedi sağ elindeki bardağı uzatarak. "Sert ve acı" diye ekledi.
"Çok saol" dedim samimiyetle. Görevimiz der gibi başını salladı. Kahveden bir yudum alıp sandalyeye iyice yayıldı.
"Eee Gözde savcı, hayat nasıl gidiyor?" diye sordu.
"Aynı, senin ki?"
"Benim de aynı" dedi samimiyetle. Gülümsemeyle karşılık verdim. Kahvemden bir kaç yudum alırken konuşmaya başladı. "Evlilik yaşıda geldi ha Gözde." dediğinde kahve resmen boğazımda kaldı. Hafifçe öksürdüm.
"O konular benden uzak konular." dedim hiç düşünmeden.
"Bence en çok sana yakın olan bir konu. Bak ben ne güzel evlendim yuvamı kurup kurtuldum kızım. Sen de artık herkesle kardeş olmayı bırakta biraz aşık olmaya bak. Güzel kızsın elini sallasan ellisi gelir 'beni al Gözde' diye. Bu gidişle evde kalırsın ben sana söyleyim. Sonra 'yok Kaan bana dememişti' falan deme!" dedi sona doğru biraz sinirlenerek. Ne gerek vardı ki şimdi böyle bir konuşmaya.
"Of Kaan başka mevzu mu yok? Ne güzel işte kendi yuvanı kurmuşsun beni ne dert ediyon? Git karınla mutlu mesut yaşa!" dedim bıkkanca. Hafifçe sırıttı. Bardağı bırakıp bana doğru yaklaştırdı yüzünü.
"Gözdeciğim benim, sen benim burdaki en yakın arkadaşımsın. Hatta direkt en yakın arkadaşımsın. Tüm sırrımı bilen tek dostumsun kızım. Senin mutluluğunu görmek benim en büyük hakkım bence değil mi?" dedi tatlı bir ifadeyle. Bu dedikleri hoşuma gitmişti ama gerçekten bunu düşünmenin ne yeri ne zamanıydı. Düşünceli surat ifademle yüzüne baktım.
"Tamam inşallah bir gün o da olur." dedim tebessüm ederek. "Anca rüyada" diye ekledim mırıldanarak. Duymuş olmalı ki göz devirdi.
"Bak ya! Biz ne diyoruz sen ne diyorsun! Gıcıksın! Tanıdığım en gıcık savcı sensin Gözde!" dedi hafif yalan bir sinirle. Ufak bir kahkaha attım. O da güldü.
Defalarca konuyu değiştirmeye çalışmıştım ama en sonunda yine aynı noktaya getirmişti. Bu sıkıcı sohbetin ardından kahvemi bitirdim. Hızlıca masadan kalkıp odama doğru gittim. Hızlıcs kapıyı açıp içeri girdim.
Koltuğuma rahatça oturmuş, resmen yayılmış bir şekilde Tufan'ı buldum. Hayırdır der gibi bakış attım ve göz kırptım.
"Ne kahveymiş savcım bir türlü içemediniz!" dedi gıcık bir tonda. Pislik insan ya. Yine keçilerim geldi. Yok kaçtımıydı o. Her ne boksa. Şuan onu düşünmeye uğraşamam. Daha büyük dertlerim var. Daha büyük sıkıntılarım. Tufan beyler...
"Hayırdır kahve içişimize de mi o koca burnunuzu sokar oldunuz Tufan amirim!" dedim sahte bir samimiyetle. Dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. Şunu yapma be adam. Kafamda sabahki dinlediğim şarkı çalmaya başladı.

EzhelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin