Bölüm 3

47 4 0
                                    

Tufan Arslan
Siyah takım elbisemi giydim ve arabama doğru yürüdüm. Bugün özel bir gündü şık olmam gerekliydi. En azından kardeşim öyle istiyordu. Arabama bindim. Gaza basıp yola çıktım. Emniyete doğru gidiyordum. Melih aradı ve radyonun sesini kıstım. "Kardeşim benim araba pert. Beni de alsan birlikte gitsek." dedi çeginceli bir ses tonuyla. "Geliyorum hazırlan." dedim tek nefeste ve telefonu kapattım. Melih'in evine gittim. Evden çıkıp arabaya bindi. "Eyvallah kardeşim sen de olmasan napardım." dedi gülümseyerek. "Eyvallah eyvallah da kardeşim ne usta. Abin amir oluyo amir." dedim heyecanlı bir şekilde bağırarak. "Heyt be aslanım benim! Hadi bismillah" dedi. Arabayı çalıştırdım emniyete doğru yöneldim.
Emniyete vardığımda kapıda Efe duruyordu. Bize doğru yürüyüp: "Sonunda! Nerede kaldınız abi? Ağaç olduk burda ağaç!" dedi sitem ederek. "Dallarını göremiyorum." diye alay etti Melih. O hep böyleydi. Komik olmayan ama aynı zamanda komik olan saçma espirileri vardı.
"Ben içeri geçiyorum. Çağırdığımda anında yanımda olun şakasız ağzınıza sıçarım." dedim ciddi bir sesle. "Tamam" manasında kafalarını salladılar. İçeri girdim. Müdürün odasına doğru yöneldim. Birden küçük bir sarsıntıyla durdum.
"Oha be kardeşim! Öküz müsün? Önüne baksana!" diye bağırdı ince bir ses.
Kafamı kaldırıp ince sesin sahibine baktım. Karşımda iyi giyimli, uzun boylu, şık ve güzel bir kadın duruyordu. "Pardon hanımefendi" dedim kibar bir sesle. Beni bu şekilde kibar da ancak böyle güzellikte bir kadın görebilirdi zaten.
Elindeki kahve beyaz mini elbisesine dökülmüştü. Siyah saçları ve toprak rengi gözleri çok büyüleyiciydi. "Pardon pardon! Herşeye pardon! Nedir bu öküzlük arkadaşım! Sabah sabah hey Allahım ya!" diye çıkıştı.
- Özür dilesek suç dilemesek suç. Ne yapmamı bekliyorsun hanımefendi acaba?
- Birincisi bekliyorsun değil bekliyorsunuz. İkincisi hanımefendi değil savcım. Üçüncüsü de daha dikkatli olsana! Önüne bakmadan yürürsen böyle olur. Sabah sabah bide senin gibilerle uğraşıyorum. Çıldırmamam için bir neden arıyorum ama yok! Tüm öküz herifler beni buluyor! diye bağırıyordu emniyetin ortasında.
- Birincisi sayın savcım öküz herif değil Amirim. İkincisi fark ettiyseniz ben gayet dikkatli bir şekilde yürüyordum. Önüne bakmayan biri varsa o da sensin. Üçüncüsü de sen ne çirkef bir şeysin ya! Savcılar kaba olur derlerdi de inanmazdım.
- Bana bak! Seni gebertirim. Duydun mu beni? Amirsen amirsin. Beni zerre ilgilendirmez. Bidahakine daha dikkatli ol bu sefer yeminle acımam ebeni-
- Hoopp Sayın Savcım! Dikkatli mi olsanız? Mazallah yerin kulağı var. Başsavcılığa falan gider bu konu benden söylemesi. dedim alayla.
- Sen beni tehdit mi ediyorsun?
- Tehdit değil savcım ufak bir uyarı. yarım ağız sırıtıyordum.
- Yerin de kulağını senin de kulağını keserim eline veririm duydun mu beni? Seninle uğraşamayacağım. Hadi selametle! dedi elini başına götürüp selam işareti yaparak.
- Tufan ben. Tufan Arslan! diye bağırdım arkasını dönüp giderken.
- Memnun olamadım Tufan Arslan! dedi sırıtıp giderken. Acayip bir kadındı. Her neyse. Kadının nasıl olup olmadığı beni ilgilendirmezdi.
Müdürün odasının kapısına tıklattım ve "gir" sesiyle içeri girdim. "Günaydin müdürüm." dedim gülümseyerek. O da beni gülücüklerle karşılamış ve oturmam için koltuğu işaret etmişti.
"Evet Tufancığım. Sen bizim için çok özel bir komisersin. Herkesin ortak bir düşüncesi vardı şu son 2 ayda. Seni Amir yapmak. Bugün artık amirliğe geçiş yapıyorsun. Dosyaların bunlar. İçinde çalışacağın savcının ismi de yazıyor. Eminim iyi bir iş çıkaracaksın. Tebrikler tekrardan." dedi. "Sağolun müdürüm" deyip önüme koyduğu dosyalara uzandım. İçlerini karıştıdığımda çalışacağım savcının adı gözüme takıldı. "Gözde.. Gözde Taşkın." dedim mırıldanarak. Gözde Taşkın'ın adını çok duymuştum. 2 senelik savcıydı fakat akıl erdiremeyecek kadar üstün başarıları vardı. Kendini tanımıyordum ama adını çok iyi biliyordum.
Eğlenceli bir iş olacağı kesindi. Emindim buna. Dosyayı biraz daha karıştıdığımda avukatın ismine takıldı bu sefer gözüm. "Zehra Işık" dedim yine mırıldanarak. Zehra'yı tanıyordum. Şirketimizin avukatıydı. Bu dosyada işi neydi bilmiyordum. Ama illaki er yada geç ben bunu öğrenecktim!
☘︎
Zehra Işık
Ofisimde ki işler az kalmıştı. Normalde pazar günleri çalışmayı sevmezdim ama önemli bir imza işi vardı.
Ofisimi düzenlerken telefonum çaldı. "Zehra bana acil güzel bir elbise getir. Öküzün teki bana çarptı. Sinir krizi geçiricem. Üstüme kahve döküldü." dedi telefonun karşısındaki Gözde sitem ederek.
"Tamamdır güzelim geliyorum hemen. İşlerim de bitti zaten. Hem bugün benim çalıştığım şirketin patronlarından birinin amir olma töreni var. Ona da katılmış olurum. Yarım saate ordayım." dedim ve telefonu kapattım. Ofisimin içinde acil durumlar için olan kıyafetler çoktu. Dolaba doğru yöneldim. Biraz bakındıktan sonra içinden beyaz sade bir elbise alıp çantama koydum.
Annemgilin işi olduğu için arabam onların yanında İstanbul'daydı. Motor almıştım ben de kendime.
Motoruma bindim ve yola çıktım. Emniyetin önünde durdum. Motorumdan indim ve çantamı koluma takıp başımdaki kaskı çıkarıp badem rengi saçlarımı düzelttim. Emniyetin kapısına doğru yürüdüğümde kapıda avukatı olduğum şirketin 2. Patronu Mert Efe Taş duruyordu. Biraz daha yaklaştığımda bana baktı.
"Avukat hanım günaydın. Sizi görmek ne güzel!" dedi güler yüzlü bir ifadeyle. "Günaydın Efe bey. Sizi görmek de çok güzel." dedim samimi bir şekilde. Bu adamdan haz ettiğim çok söylenemezdi ama onun sanki bana karşı bir ilgisi vardı. Ya da ben öyle düşünüyordum.
"Eee naber Zehracığım, ne var ne yok?" dedi benle konuşmak istiyordu. "Aynı aynı olmasına da benim içeride arkadaşım bekliyor acil gitmem lazım. İyi günler." dedim sahte bir gülümsemeyle. Adam bozulmuş gibiydi ama çok da umrumda değildi şahsen.
İçeri girdim ve Ali'nin odasına doğru yürüdüm. Gözde büyük ihtimalle orada olmalıydı. İçeri girdim ve tam tahmin ettiğim gibi arkadaşım buradaydı. "Sonunda gelebildin!" dedi sinirli bir şekilde. Elbiseyi çıkarıp verdim ve elimden kaptığı gibi aldı ve odadan çıktı.
Ali'ye "hayırdır" der gibi baktım. "Valla hiç sorma Zehra. Patlamaya hazır aktif bir bomba gibi dolaşıyor. Az önce biriyle tartışmış zaten. Aşırı gergin ve sinirli. Klasik savcım yani kısaca." dedi sona doğru sesini alaylı bir ton bürüyerek. "Anladım." dedim ve sandalyelerden birine oturdum. Aradan 5 dakika geçtikten sonra patlamaya hazır bomba geri geldi.
"Eee naptınız?" dedi sanki az önce bağırıp çağıran o değil gibi rahat bir sesle. "İyi savcım iyi sizi sormalı." dedim alaylı bir tonda. "İyi değilim... Yemin ederim tüm öküzler beni buluyor. Hayır bir de özür de dilemiyor. Hayvan herif insan bir özür diler. Bide 'hayvan herif değil amirim diyeceksin' diyo bana. Bak bak sen şuna. Büyümüşte amir olmuş! İt herif. Çıldırmak üzereyim yeminle." dedi aktif bombamız. Gözlerinden alev çıkıyordu bildiğimiz ama bana da patlar diye birşey demiyordun.
Telefonum çaldı. Arayan 2 numaralı patron efe'ydi. Açtım telefonu ve kulağıma götürdüm. "Alo!" dedim soğuk bir sesle. Efe de heyecanlı heyecanlı konuşmaya başladı;
"Bizim amir hazır. Tören başlayacak. Gelmiyor musun?" dedi. Son cümlesinde endişeli bir ses tonu vardı. "Geliyoruz hemen!" dedim ve kapattım. "Hadi gidip şu amiri kutlayalım." dedim. Gözde bıkkınca bana baktı ama hiç ısrarlamadı.
Emniyetin arka bahçesine gittik. Tüm komiserler, memurlar buradaydı. İlk önce emniyetin müdürü kürsiye çıktı. Biz de o sırada ön lere doğru ilerliyoruk. Efe'nin yanında durduk.
- Evet sevgili memur arkadaşlarım. Sizleri burada görmek çok güzel. Bugün Tufan başkomiserimiz için buradayız. Kendisi üstün başarılarından dolayı bugün amir oluyor. dedi müdür Mahmut Bey. Bahçede büyük bir alkış koptu.
- O zaman bugünün en mutlu kişisi, sevgili Tufan Arslanı buraya alalım. dedi kibarca Mahmut Bey. Yanımda Gözde vardı.
- Tufan mı? Tufan Arslan mı? dedi garip bir yüz ifadesiyle. Tufan kursiye geldiğinde Gözde bir coştu.
- Aha buydu. Vallaha buydu. Bana çarpan öküz buydu. dedi. Anlaşılan hayvan herif diye bahsettiği kişi 1 numaralı patronumdu.
- Bu pezevenk senin patronun mu Zehra? Neden daha önce söylemedin? dedi sitem ederek. Omuz silktim.
- Ne bileyim ben sana gelip çarpacağını. Hem ayrıca senin o pezevenk dediğin adam çok başarılı bir iş insanı aynı zaman da çok başarılı bir polis. Hatırlatırım.
- İyi be yemedik canın patronunu. dedi bıkkınca. Zaten şu patronumu yemeyecek tek insan sen olabilirsin canım arkadaşım!
Tufan kısa ama öz bir konuşmayla herkesin alkışını hak etmişti. Mahmut Bey geri kürsi de yerini aldığında konuşmaya başladı. Tufan hâlâ yanındaydı.
- Evet sevgili amirimiz Tufan Arslan artık Ali başkomiser, Efe komiser, Zehra avukat ve Gözde savcıyla çalıçacaktır. Gözde savcım sizi de buraya alabilir miyiz? dedi Gözdeye dönerek. Gözde sahneye çıktığında Tufan'ın ağzı açık kalmıştı.
"Yok daha neler. Ciddimisin sen ya?" dedi Tufan memnuniyetsiz bir tonda. Gözde güldü. "Maalesef. Çok pis belam oldun. Napalım kader." dedi Gözde. Sesi çok kısıktı ama duyabiliyordum ben. Duymasam bile onun mimiklerinden anlardım ne dediğini.
Gözde kürsü de konuşurken Efe bana döndü. "Bunlar birbirlerini çiğ çiğ yer ben sana söyleyim." dedi konuşmak ister gibi bir tonda. Ama tabiki bu benim umrumda olmamıştı. "Hı aynen." dedim ve başımı geri Gözde'yr çevirdim. Tekrar Efe'nin sesiyle ona dönmek zorunda kaldım. "Zehra bizim aramız mı kötü? Neden böyle davranıyorsun anlamıyorum?" dedi sitem ederek. Ben hep böyleydim zaten bunu yeni fark edemezdi. "Benim ne zaman sıcak kanlı olduğumu gördün? Hem napabilirim 'ay ayneen çok kötü bakıyorlar birbirlerinee' diye sizinle dedikodumu yapacaktım. Kusura bakma ama ben böyleyim. Nadıl kabullenirseniz Mert Efe Bey." dedim kelimeleri bastırarak. Adamın zoruna gittiği belliydi ama zerre umrumda değildi.
Gözde yanımıza geldi. "Ben bu adama boğarım." dedi sıktığı dişlerinin arasından. "İt herif ya! Kendini bişey sanıyo. Sanki bana padişah oldu paşam! Hey Allahım ya!" diye söylenmeye devam ediyordu. Ali ve ben istemsizce bu haline gülüyorduk.
Tufan beyin en sonunda töreni bitmiş eve doğru gitmek için yola koyulduk. Ben r6 motoruma Gözde de c180 arabasına bindi. Normalde birlikte giderdik ama iki araçla gelince böyle oluyordu.
Eve girdiğimizde Ezgi'nin süslendiğini gördük. Ona dik dik bakarken şımarık bir şekilde güldü. "Hayırdır?" dediğimizde de aynı gülüşe devam etti. Ne kadar sorsak da söylemedi neden bu kadar süslendiğini.

EzhelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin