Hiç keyfim yok.
Bir haftadır Yoongi'yle ya konuştum ya konuşmadım. Gerçekten bünyemde büyük bir yalnızlık hakim, gözlerim ağlamaktan şişti ama gerçekten iyi hissetmediğim için arkadaşlarım bununla dalga bile geçmiyor.
Derslerde uyuyorum, belki abarttığımı düşünüyorlar ama ben böyleyim. Yoongi gözümde o kadar değerli ki bazen kızdığını hissettiğim anlarda bile ağlayacak gibi oluyorum. Şimdi en kötüsü, onu üzdüm ve üzmeye devam ediyorum. Ağlamayı geçtim, kıpırdayacak halim yok. Genelde nazı geçen ben olduğumdan Yoongi'ye az değer verdiğimi falan düşünüyorlar ama tek naz yaptığım kişi de o zaten. Demek istediğim: kelimelerle anlatamayacağım biri ve ondan bir hafta uzak kalmak tam anlamıyla bir felaket.
Ve belirtmeliyim ki Yoongi kötü falan görünmüyor. Gün boyu gizlice onu izliyorum, gizleyemiyorum, ama o her zamanki gibi. Bazen gülüyor, bazen aşırı ciddi oluyor, bazen arkadaşlarıyla saçma esprilerine gülüyordu. Bazen bakışlarını üzerimde gezdiriyor, göz göze gelsek de kaçırmıyordu bakışlarını. Onunla konuşmam gerektiğinden emindim ki zaten o da bunu istiyordu. Yine de konuşmaya başladığım anda muhtemelen ağlayıp ona sığınacaktım ve aslında teselliye ihtiyacı olan oyken beni teselli eden yine o olacaktı.
Yemin ediyorum robot.
"Jimin." Taehyung'un omzumu dürtmesine tepki vermedim. Sıramda uyuyormuş numarası yapmaya devam edecektim. Ben her ne kadar bazen sorun çıkarsa bile duygularımı saklamayı pek sevmem, duygularım zaten onları belli etmem için var. O yüzden üzgünsem herkese o kasvetli havayı yayabilirim, bu benin hakkım. "Kalk Yoongi geldi."
Dediğiyle başımı aniden kaldırdım ve başımda dikilen Yoongi'yle karşılaştım. Kalbim birden hızlandığında gerginlikten karnım ağrır gibi oldu. Parfümünün kokusunu duyduğum anda karnımdaki ağrı arttı, kokusu gerçekten başkaydı. "Yemeğe inmiyor musun?"
Sürekli uyuduğumdan dağılmış saçlarımı bir de kendi ellerimde dağıttım. "Öğlen mi oldu?" bu dediğimle Yoongi'nin kaşları havalanırken Taehyung umutsuzca başını iki yana salladı.
"Aranızın bazen bozulmasını anlıyorum ama aranız bozukken de iletişim kurabilir misin şununla?" gözüm Taehyung'un Yoongi'nin omzuna koyduğu eline kaydı. "Pili bitti, bunaldım yani ben sen değilim ki nazını çekeyim bunun."
Yoongi Taehyung'un bu dediğiyle başını öne eğdi ve güldüğünü belli etmemek için dudaklarını içeri katladı. Ardından kaşlarını kaldırdı ve bir şekilde gülmeyi bırakıp yasemin gibi hissettiren tebessümü kaldı yüzünde. İçimi ısıtıyordu.
Bakışlarımın orada kaldığını hissetmiş gibi Taehyung'un elini omuzundan yavaşça çekti ve "Ben hallederim." diyerek güldü. Gözümü devirdim Taehyung'a, sanki ona nazlanacaktım!
"İyi ben gidiyorum o zaman, Hoseok ve Jin bekliyor yemekhanede." kulağıma eğildi. "Gören de reddedilen sensin sanacak." dedi ve sınıfın kapısına doğru ilerlemeye başladı.
Geri zekâlı.
"Gidelim biz de." Yoongi elleri cebinde, sanki hiç sorun yokmuş gibi konuştu.
"Aç değilim."
"Açsın."
"Ama bugünkü yemeği sevmiyorum."
Derin bir nefes aldı ve bileğimden tutup yerimden kaldırdı. "Yemekhaneye inmeyeceğiz zaten canım." dedi ve onunla beraber merdivenlerden inmemi sağladı.
Her zaman oturduğumuz, gölgede kalan bankımıza oturduğumuzda ceketinin cebinden birkaç şey çıkarıp bankın üzerinde koydu. Bir sandviç ve muzlu süt vardı. Muzlu sütü biraz çalkalayıp üzerine pipet batırdıktan sonra sandviçin ambalajını açtı ve ikisini de elime tutturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anti numerical
Fanfictioninsanlar ikiye ayrılır: sayısalcılar ve onlardan nefret edenler.