Taehyung yavaşça uyanmış, göz kapakları titreşerek açılmış ama tepesindeki tavana odaklanması uzun zaman almıştı. Oda sessizdi ve şafağın yumuşak ışıltısına gömülmüştü. Yaralarını zihniyle kontrol etmeye çalışırken bir inilti çıkardı. Tüm vücudu ağrıyor ama yine de el ve ayak parmaklarını oynatabiliyordu, bileklerini fazla acı çekmeden döndürebiliyor ve başını çevirebiliyordu. En çok kaburgaları ve başının arkası ağrıyordu, kafasında, duvara çarptığı yerde büyükçe bir şişlik oluşmuştu.
"Jun... Jungkook," dedi Taehyung, sesi susuzluktan ve acıdan boğuklaşmıştı. Yan tarafa baktığında Jungkook'un yatağın yanındaki sandalyede uyuduğunu gördü, başı ve kolu yatağın kenarına sarkmış, usulca horluyordu. Taehyung kolunu Jungkook'un eline doğru kaydırdı, bu çaba bile onu neredeyse yormuştu. Sonunda nemli eli Jungkook'unkine dokundu ve gözyaşları yanaklarından aşağı süzülürken parmaklarını Jungkook'unkiyle birleştirdi. Jungkook adını duymuştu ama onu tamamen uyandıran Tae'nin dokunuşu oldu. Tae endişeyle ona bakarken yanlışlıkla elini Tae'ninkinden ayırarak ayağa kalkmıştı.
"Tae... sonunda uyandın," dedi Jungkook onun gözyaşlarını görmeden önce, "Neden ağlıyorsun? Canın mı yanıyor? Ağrın nerede?" Soruları arka arkaya sıralıyordu, panikle yatağın kenarına tüneyip Tae'ye dikkat kesildi. Taehyung'un dudaklarında bir gülümseme belirdi.
"Yaşıyorsun... Şükürler olsun..." Tae fısıldadı, gözyaşlarının arasından gülüyordu ve rahatlamıştı. Jungkook hafifçe kaşlarını çattı.
"Seni eşek sudan gelinceye kadar dövdüm ama yine de güvenliğim için endişeleniyorsun... Seni hiç anlamıyorum..." Jungkook mırıldandı, yaptıklarından dolayı duyduğu suçluluk yüzüne yansıyordu ve bu defa Taehyung kaşlarını çatmıştı.
"Hey, kes şunu," diye tersleyerek doğrulmaya çalıştı ama başaramadı. Jungkook'un elini tuttu ve onun yardımıyla yastıklara yaslandı, battaniyeler aşağı kaymış ve çıplak göğsünü şafağın soğuk havasına maruz bırakmıştı, "Bu senin hatan değildi. Bunu sana ben yaptırdım. Ölmeni istemedim..."
"Sen bir aptalsın..." Jungkook mırıldandığında Taehyung acıyla omuz silkti.
"Ne zamandır uyuyorum...?" Jungkook ona bir bardak su uzatırken Taehyung sordu.
"Üç gün," dedi, yaşadığı korkuyu düşündükçe sesi çatlıyordu. Jungkook tüm bu süre boyunca uyanık kalmış, Tae'nin nefes alış verişini ve kalp ritmini izlemiş, yorgunluktan kelimenin tam anlamıyla bayılana kadar Yoongi'yle birlikte yaralarını tedavi etmişti.
"Üç gün mü?!" Taehyung bağırdı ve Jungkook başını salladı, "Çok özür dilerim..."
"Neden özür diliyorsun?" diye sordu Jungkook.
"Çok endişelenmiş olmalısın... beni çok kötü incittiğin için çok korkmuş olmalısın," diye mırıldandı Taehyung ve Jungkook, Tae'nin onu bu kadar iyi anlayabilmesinden nefret ederek başka tarafa baktı. Taehyung'u kucağına almadan önce yatağa tamamen oturmuş, başının arkasını öperken kollarını onun beline sarmıştı.
"Hiçbir fikrin yok..." Jungkook fısıldadığında Taehyung arkasına yaslanıp sırtını Jungkook'un sert göğsüne dayamıştı.
"Ben iyiyim, iyi olacağım..." Taehyung ellerini Jungkook'un kollarına dolayarak ikisini de rahatlattı. Jungkook Taehyung'un omzundaki bir çürüğü öpüp iç çekti.
"Sana karşı elimi asla kaldırmayacağım... Bunu bir daha yapamam," diye fısıldadı Jungkook, dudakları Tae'nin boynununa yaslıydı. Bu his Taehyung'un içinde bir şeyleri ateşliyordu, sözleri ise kalbinin hızla çarpmasına neden olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the mafia's son; taekook
Short Storykim taehyung aniden babasının gangsterler, uyuşturucular, şiddet ve cinayetle dolu dünyasına sürüklenir; tek kurtuluş yolu ise zekâsı ile onu koruması için görevlendirilmiş, çok yakışıklı -çok baştan çıkarıcı- bir gangsterdir: jeon jungkook. the o...