yirmi-dört

329 28 41
                                    

  Mevsimlerden sonbahar, aylardan kasım, günlerden çarşamba günüydü. Herkesten önce uyanmış olan Arif, mutfakta otururken çayını yudumluyordu. Dışarıda esen rüzgarı izlerken aklı karmakarışıktı. Düşünceler aklını sağdan dola, üsten alta, önden arkaya donatmıştı. Cuma günü bir iş görüşmesi vardı ve bir tanecik sevgilisi Cenan bu durumdan bihaberdi. Aslında bu durum üzerine bu kadar düşünülecek bir olay değildi. Fakat bir kere kafayı takmıştı. Ona en uygun şekilde söylemeye kararlıydı.  

  Çayını bitirdikten sonra yerinden kalktı ve sadece ikisine özel bir kahvaltı sofrası hazırladı. Birlikte kahvaltı ederken yavaş yavaş anlatacaktı.

  Kahvaltıyı hazırladıktan sonra birlikte kaldıkları odaya giderek arkasından kapıyı kapadı. Tek isteği Cenan'ı uyandırana kadar bir başkasının kahvaltı sofrasına oturmamasıydı.

  Cenan'ı uyandırana kadar akla karayı seçse de kendini yatakta onun yanında yatarken bulunca uyandırmayı başardığını anlamıştı.

  Zar zor ikisini de yataktan kaldırdıktan sonra Cenan'ı kolundan sürükleyerek mutfağa getirdi. Kahvaltı sorfasını gösterirken "ta-daa" diye bir nida çıktı ağzından. "Bize kahvaltı hazırladım." Cenan sadece kuş sütünün eksik olduğu sofraya bakarken gülümsedi. Uyandığı en güzel sabahlara bir yenisi daha eklenmişti. Gerçi Arif hayatına girdiğinden beri uyandığı her sabah onun için çok güzeldi.

  Kahvaltılarını ederken Arif konuyu açmak için benzer bir konudan sohbet açmaya karar verdi. "Sanayideki işler ne oldu?"

  "Yasin bakıyor bizim yere. İdare ediyorlar."

  "Özledin mi çalışmayı." Sanki konuşacak hiçbir şeyleri kalmamış gibi açılan bu konuya şaşırmıştı Cenan. Yine de Arif ile konuştuğu her kelimeyi başkası ile konuştuğu bin kelimeye tercih ederdi. Onun sessizliğini bile herkese tercih ederdi. "Sanırım. İsteyerek seçtiğim bir çalışma hayatı olmadığını sende biliyorsun ama yaptıkça alıştım. Güzel yanları da oldu. Seninle tanışmama da vesile oldu." Her an yaz güneşi altında eriyen dondurma misali eriyip gidebilirdi ama önce konuşmalıydı.

  "İyi ki de oldu." Biram gülümseştikten sonra devam etti Arif. "Bende çalışsam ne güz-" Tam bu sırada içeri esneyerek, uykusundan yeni uyanmış Emre girdi. "Gonoydon."

  "Günaydın Emre." O görmezken göz devirdi Arif. Konuşması bitince gelseydi olmaz mıydı? Ne güzel söyleyip sırtındaki bu anlamsız yükten kurtulacaktı.

  "Bizsiz mi başladınız kahvaltıya? Çok ayıp, çok kırıldım." Çarşamba tribi tutmuştu Emre'yi.

  "Baş başa kalalım diye uyandırmadım." Arif'in bakışlarından önemli bir şey konuşacaklarını anlamıştı Emre. Maalesef iş işten geçmişti. Sandalye çekip yanlarına oturmuştu bile. Sonrasında Ömer de uyanmış ve aralarına katılması ile birlikte Arif'in baş başa iken konuşma planı suya düşmüştü. Pes etmiş değildi yine de.

  =><=

  "Dediğim gibi yapıyoruz Emre, anlaştık mı?" Cenan ve Ömer televizyona bakarken Emre ve Arif yiyecek-içecek getirme bahanesi ile mutfaktalardı. Arif'in aklına söylemek için bir plan gelmişti ve yardımcı olarak Emre'yi tutmak istiyordu.

  "Olum niye bu kadar stres yaptın? Direkt söyle gitsin. İş görüşmesine gidiyorsun diye seni yüz yerinden bıçaklayacak değil ya!"

  Arif elbet bunun farkındaydı. Ama düzgünce söyleme isteğinin sebebi bu değildi. "Olsun. Sen dediğimi yap yeter."

  "Of." Atıştırmalıkları alarak içeri döndüler. "Hadi oyun oynayalım." Mükemmel planının başlangıcıydı bu. Oyun sayesinde anlatmayı planlıyordu. Emre'ye de oyunu bozmasın diye ne yapacağını anlatmıştı.

Aşk-ı Sanayi // ArCen (askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin