Ben, Defne.
Kendimi en iyi şekilde nasıl tanıtacağımı bilmediğimden olsa gerek, sadece nesnel ve bilinen özelliklerimden bahsedeceğim.
On yedi yaşındayım, Kocaeli'de oturuyorum fakat on yedi güne İzmir'e taşınacağım gibi bir gerçek var. Arkadaşlık konusunda, her ne kadar sosyal biri olmakta çabalasam da, sonuç kötü bir şekilde geri dönüyor. Ah, hayır. Kimseye yakınlaşmakta gayret göstermeyip 'Ben yalnızım.' diye yakınan tiplerin aksine, insanlara samimi davranarak kendimi belli etmeye çalışan bir insandım. Soğuk biri değilim insanlara karşı anlayacağınız.
Ruhsal özelliklerimden en sevdiğimde, 'Kendimden nefret ediyorum, çok kötü bir insanım.' gibi konuların aksine her yerde kendimi sevdiğimi, hatta en sevdiğimi belli eden biriyim. Bu huyumu gerçekten çok seviyorum, denemelisiniz; kendinize karşı barışık olursunuz. Bana göre sizi seven biri varsa, kendinizden nefret etmek; sizi seven kişiye karşı bir hakarettir.
Önceden dediğim gibi, sosyal olmaya çalışıp olamayan insanlardanım, ama her ne kadar 'Fazla arkadaşım yok.' desem de, beni kendimden daha iyi tanıyan üç dosta sahip olmak, yüzlerce arkadaşa bedel. Sorun şu ki, bu üç dosttan ayrılacağım.
Neden ayrılacağım da ayrı bir trajedi. Yakın zamanda babamın dünyadan varlığı silindiği için, dememi mazur görün; öldüğü için, annemin daha bir üzülmemesini isteyerek, akrabalarının yaşadığı İzmir'e tanışacağız. Her ne kadar uzak olsa da, annemi benden daha iyi yatıştıracak bir ailesi vardı. Ah hayır, bu annemin bir arkadaşının olmayacağı anlamına gelmez; arkadaşlarından ayrılmayı göze alabileceği bir ailesi vardı.
Arkadaşlarıma geri dönelim, bu üç dostum ailem gibi; hayır, kardeş değil. Kötü zamanlarımda anne ve baba olan bu insanlar, iyi zamanlarımda da aynı yakınlığı göstermekle; kendi içimde meşhurdurlar...
Esra; ortaokuldan arkadaşım, her ne kadar liselerimiz farklı olsa da, dostluğumuz bitmeyecek gibi. Deniz; okul arkadaşım, sınıflarımız aynı değil fakat bu önemli bir şey de değil. İsminin unisex olduğundan kaynaklanan bir yanlış anlaşılma olmasın, Deniz kız değil. Devam edelim, son olarak Çağdaş; kurstan arkadaşım. Neredeyse her gün kursa gittiğim için, okul arkadaşlarımdan farksız.
Esra'nın şu son zamanlarda, taşınmamla ilgili bir sözü var; 'Seni elinde bavullarla görmek, askere oğlumu göndermek gibi olacak. Oğlum olsana, aksiyon yaşamış oluruz.'.
Aynı şekilde diğer iki yakınım da bana bu konuda laflar uydurmaktan hoşlanmışlardı. 'Seni ben ellerin olsun diye mi sevdim?', bu Deniz'in söylediği saçma bir laf gibi gelmiş olabilir, ama bence saçmanın aksine Deniz'e göre normal bir söz. Bir de Çağdaş var. 'Kurs sensiz çekilmez olacak, bırakma beni.', size göre duygusal gelen bu lafı, Çağdaş gülerek söylemişti. Nedenini bilmiyorum, o her zaman güler. Deniz'den farksız.
Ah, kendi sözümü unutmuşum.
''Sizi özleyeceğim pis kertenkeleler.''
Bunu sesli bir biçimde söylemiştim. Onlara kertenkele diyordum, fakat hiç biri birbirini tanımadığı için her zaman 'Sen sadece bana kertenkele diyorsun.' havalarındaydılar. Bu komik.
''Seni de özleyeceğim evim.'' Kendimi bildim bileli yaşadığım bu evden ayrılmak, beni fazlasıyla etkileyecekti; ne de olsa eve badana yapıldığında bile, ev bildiğimin aksi diyerek ağlarım. Değişiklik, alışılmış şeyler için iyi değildir.
''Hele seni çok özleyeceğim, küçük ağacım.'' Küçük diyorum bakmayın,on senedir tam penceremin dibinde büyüyen bu ağacı, bin bir zorlukla büyütmüştüm. Çoğu zaman komşular bu ağaca itiraz ederlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On Yedi
Teen Fiction''Biraz dağınık, biraz umursamaz; rahatına düşkün ve tarzı kızların tersine dayanan, yaptıkları ise bir deli ile eşdeğer bir insan; ben. Cesareti de unutmayalım. Ama bir dakika, deliler zaten cesaretlidir! Bir konuyla ilgili konuşurken, başka bir ko...