O sırada oturan Çağdaş'ı görür görmez, tam dibine damladım ve 'Lan?!' diyerek küçük çaplı bir sevinç yaşadım. Daha sonrasında Çağdaş'a tokat atma ve sarılma merasimini geçersek, Çağdaş bir gram karşılık vermeden 'Sen hayırdır?' bakışlarını sürdürdü.
''Çağdaş sen manyak mısın evladım?'' diye sorduğumda, ne harikadır ki; kimsenin dikkatini bir yeni öğrenci olarak çekmemiştim. Bu iyi bir şeydi, dikkat çekmeyi sevmezdim.
Ama konu bu değil!
''Anlamadım,'' dedi Çağdaş.
''Çağdaş'cığım, arkadaşım...'' Cümlemi bitiremeden konuştu.
''Ben Çağdaş değilim...''
''Yapacağın şakaya böcekler yumurtlasın, ulan boynundaki doğum izini görüyorum,'' dedim, çenesinin altındaki hilal işaretine dokunarak.
''Şaka yapmıyorum, adım Arel.''
''Kanıtla,'' dedim tek kaşımı kaldırarak.
''Pekala.''
Elini, koyu renk pantolonunun cebine atarak; öğrenci kartını çıkardı.
Ve, kartta Çağdaş Yıldırım yerine; Arel Ekinci yazıyordu.
''Sen ciddisin,'' dedim elime, elindeki öğrenci kartını alırken. Üzerinde bildiğimiz Arel Ekinci yazıyordu ve üzerinde kendi resmi vardı. ''İkizi falan mısın? Yoksa amca oğlu mu? Teyze oğlu da olabilir. Bir yakını mısın? Ulan bir insan bu kadar benzeyebilir mi?'' diyerek hala gözlerimi ayırmadığım öğrenci kartını ona uzattım.
''Mantıksal olarak, dünyada birbirine tıpatıp benzeyen beş insan var.''
''Mantığı falan karıştırmasana sen bir...''
Öğrenci kartını tekrar cebine sıkıştırdığında, dikkatlice O'nu incelemeye başladım. Saç rengi, fazlasıyla uyuşuyordu Çağdaş'la. Ayrıca, stili de. Çenesi, hafifçe sivriydi; Çağdaş'ınkinin bir benzeri incecik dudakları vardı. Burnu, yeni doğan bebeklere benzerken, gözleri kahverenginin koyu bir tonuna boyanmıştı.
''Tamam, benziyorum. Anladım da, o kadar uzun bakmasan? Rahatsız oluyorum sanki,'' dediğinde, inadına baktım gözlerine.
''Rahatsız oluyorsun?''
''Evet,'' derken, gözlerini başka yerlere çevirmişti.
''Tamam o zaman.'' Karşısındaki sıranın masa kısmına oturarak daha dikkatli baktım gözlerine. İnatçılığım yine kendini belli etmişti ya...
Hatta bir keresinde, Esra ile inatçılık yarışına girdiğimizi hatırlıyorum. Bir tartışmaya girmiştik, en son susan kazanacaktı. Ve Esra sustuğunda, ben bir yarım saat daha konuşmuştum. Bunun inatçılık ile bir alakası var mı bilmiyorum, fakat bence öyle...
''Şu gözlerini, gözlerimden ayıracak mısın?''
''Huyların da benziyor, Çağdaş'ın gözüne uzun süre baktığımda rahatsız olurdu. İtiraf et, sen O'sun!''
''İnadına devam edecek misin?'' Konuyu değiştiriyordu.
''Kesinlikle.''
''Bence, emin olma. Arkana bir döner misin?''
Ona uyarak, arkamı döndüğümde; bana sert bakışlar atan bir öğretmen ile karşılaştım. Ah be hocam, biraz geç gelseniz de, neymiş bu kereviz öğrensem...
''Yeni öğrenci?''
Sesimi daha yumuşak bir tona çevirerek ''Evet,'' dedim. Hayır, yani yeni öğrencim olsam ne yazar, olmasam ne...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
On Yedi
Teen Fiction''Biraz dağınık, biraz umursamaz; rahatına düşkün ve tarzı kızların tersine dayanan, yaptıkları ise bir deli ile eşdeğer bir insan; ben. Cesareti de unutmayalım. Ama bir dakika, deliler zaten cesaretlidir! Bir konuyla ilgili konuşurken, başka bir ko...