6

72 7 1
                                    

Elementler, aynı cins atomlardan oluşurlar ve saf maddelerdir. Saf derken mal anlamında değil.

Atom ise bilinen evrendeki tüm maddenin kimyasal ve fiziksel niteliklerini taşıyan en küçük yapıtaşıdır. Atom yunancada bölünemez anlamına gelen atomustan türemiştir. Atomus sözcüğünü ortaya atan ilk kişi MÖ 440'lı yıllarda yaşamış Demokritos'tur. Gözle görülmesi imkânsız, çok küçük bir parçacıktır ve sadece taramalı tünel mikroskobu (atomik kuvvet mikroskobu) vb. ile incelenebilir. Bir atomda, çekirdeği saran negatif yüklü bir bulutu vardır.*

Fakat konumuz ne elementler, ne atomlar. Konumuz şuan Deniz'le yaptığım konuşma.

"Şu yoğurdu sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak?"dedim Deniz'e. Tekerleme yarışı yapıyorduk. Kazanana çikolata vardı ve bu benim üçüncü tekerlememdi. Onun ise dördüncü.

Evet, ödül çikolataydı. İzmir'den Kocaeli'ye nasıl çikolata yollayacaksak...

"Dal kalkar kartal sarkar kartal sarkar dal kalkar,"diye bitirdi 5.tekerlemesini.

"Adem madene badem yemeye gitmiş. Madem adem madene badem yemeye gitmiş bize niye getirmemiş?"dedim ben de. Gecenin üçü olmuş ve biz ne yapıyoruz?

Suyumdan bir yudum alıp Deniz'i dinlemeye karar verdim."Ulan madende bademin ne işi var. Kanka tekerlemelerin bile saçma," deyip güldü.

"Arkadaşlarım saçma olunca benden de bunlar çıkıyor işte.Her neyse. Hadi ya devam et.''

"Şu köşe kış köşesi şu köşe yaz köşesi ortadaki su şişesi" deyip telefonu kapattı. Kesin bitti tekerlemeleri...

"Bir berber bir berbere gel beraber bir berber dükkanı açalım demiş" deyip güldüm. Zaten kapatmam için yalvaran gözlerim kafamı yastığa koyunca kapandı...

Telefonumdan çıkan kulak tırmalayıcı sese karşı uyandım; anormal olduğumu bu Cartel şarkısının alarmım olduğu ile kanıtlayabilirim.

''Kaç kere söyledik biz çocuk sana,

Bir türlü kulak asmadın lafımıza,'' diye sesler gelen telefonu elimle etrafta yokladım. Kim, nereye soktu bu telefonu?

''Anne! Telefonumu uzaylılar kaçırmış!''

Sesin geldiği tarafa bakıp, nihayet telefonumu gördüğümde elime aldım. Saate baktıktan sonra ekran kilidini açıp mesajlara göz attığımda Yaren'in bana trip attığını fark ettim.

'Tamam Defne. İyi geceler.'

Ben ne yaptım bu mala şimdi?

Cevap olarak 'Ne oldu ulan, öldün de cenazene mi gelmedim?' yazdıktan sonra diğer mesajlara cevap verip telefonu bıraktım.

Bıraktığımda 15 dakika geçmişti ve hazırlanmama 15 dakika kalmıştı. Hoş, zaten en uzun giyinme sürem 14 dakikaydı. Evet, işsiz gibi süre tuttum.

Serbest kıyafet olmanın verdiği rahatlıkla, dolabı açıp klasik bir pantolon aldım. Beyaz bir üst aldıktan sonra, havanın soğuk olduğunu anlayıp kırmızı salaş bir ceket aldım. Şaka maka , hava cidden soğuk.

Aynaya baktım, saçlarımı düzgün bir şekilde taradım. Dağınık ve dalgalı saçlarım vardı. Her ne kadar kısa kıvırcık saçlardan hoşlansam da şu anki halimden hoşnuttum.

Annemin yanına, mutfağa inip sofraya oturdum ve anneme ''Double sultanım, nasıl bu kadar erken kalkabiliyorsun?'' dedim. Fakat, annem cevap vermek yerine üç boyutlu bir görüldü attı.

Açıkçası merak ediyorum sofradan bir zeytin alıp 'Görüşürüz anne!' diyen insanların ruh halini. Ya, oturacaksın şu sofraya, yarım ekmek bitirmeden kalkmayacaksın. Önüne konanları bitirip, diğerlerine geçeceksin. Ama yok, 'Ben zayıf kalacağım,' diyerek ölüp geberecek çökelekler.

On YediHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin