"Kanka senin o boş midene asma yaprağı girsin de, onlar orada çiftleşirken ağzından üzümler çıksın. Onun yüzünden oruç tutama e' mi?" dedim arkadaki sürüden kaçmayı başarmışken orada gördüğüm bir taşa oturup.
"Sinirliyken daha mı yaratıcıdın sanki horozum?"
"Ulan dağ başındayım, yeminle sinirlerime yenik düşüp ilk Kocaeli uçağı ile tepende dikilip o horozu malûm bir yerine sokarım."
''Neyse, ben kapatıp görüntülü arıyorum. Ha eğer istersen, hiç aramayayım. Sen fotoğrafını çekip WhatsApp'dan atarsın ha?''
''Sen onu bunu bırak, ben nasıl yazacağım ismini buraya?''
''Kanka, dağ başında telefon çekme mucizesini başarıp; bana burada 'İsmini nasıl yazacağım?' diye sorman saçma. Hadi hadi, halledersin sen.''
''O telefon çekme mucizesi de sana girsin.'' diyerek telefonu kapattım.
Sizce, dağ başında elimde çomakla ne yapıyor olabilirim?
Anlatayım mı? Tamam be.
Kocaeli'deyken Esra'ya şarkı söylüyordum.
''Adını dağlara yazdım yarim.'' Tabii canımız kanımız Esra kankamız bunu ciddiye aldı.
''İzmir'e gidince yapıveren mi?'' Ertesi gün İzmir'e gideceğim için beni yormak istemeyen arkadaşım, İzmir'e gelince beni dağa koşturup arkama öküz sürüsünü taktığını bilseydi eğer; edeceğim küfürlerden dolayı bunu istemezdi...
''Sen iste ben yaparım bacım.'' Tabii 'bacım' kelimesini 'bajım' halinde söyleyip cevap verdim ben de. O zaman ne içtiysem, kendimi bilmediğim şehirde; erkenden dağ başına soktum.
''O dağ da sana girsin Esra.''
Sen iste ben yapayım bacım lafından sonra atağa geçen Esra için artık hayat daha güzeldi. Her şey daha güzeldi. Çünkü, Defne; İzmir'in ikinci gününde dağa çıkıp peşine öküzleri takarak Esra'ya değişik küfürler edecekti.
Esra, bunun mutlu sonla biteceğini düşünürken; Defne intikam alacak mıydı bilinmez...
*Yazardan minik not:
Dağ başı derken, o kadar da yüksek ve ıssız bir yer sayılmaz, öyle hayal etmeyin siz yani. Vefalı arkadaş Esra, Atatürk Mahallesi'ni de dağ olarak saydığı için bir sorun yok. Bilmeyenler için; İzmir'de Atatürk Mahallesi en yüksek yerlerden biri sayılır. Burada da bilgimi konuşturayım...*
___
''Anne... Ben geldim!'' diyerek anahtarı kapı deliğinden çıkartarak girdim eve. Annemden ses seda çıkmayınca, bir şey demeden mutfağa ilerledim.
Çoğu tulumba kızlar, buzdolabından bir Nutella ve kaşıklıktan bir kaşık alıp, o şekilde karnını doyururken; benim suçum neydi? Fakir miydim, yoksa bir tulumba kız mı değildim? Bence ikisi de.
Buzdolabından peynir ve ekmek dolabından bir tam ekmek çıkartarak yemeye başladım. Acıktığım için de değil, sıkıldım...
Sonunda karnımın doyduğundan emin olduktan sonra, masayı toplayarak odama geçtim. Dizüstü bilgisayarımı buraya taşındıktan beri ilk defa çıkardıktan sonra, yatağa koyup tekrar mutfağa girerek kendime kola kattım. Ardından tekrar odama geçtiğimde bilgisayar açılmıştı.
Direkt olarak Facebook girip, sanal ile kurduğumuz konuşma grubuna göz attım. Sadece ben, Yaren ve İlayda vardı. Ve yaklaşık iki gün içerisinde grupta iki bin civarı mesaj vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On Yedi
Teen Fiction''Biraz dağınık, biraz umursamaz; rahatına düşkün ve tarzı kızların tersine dayanan, yaptıkları ise bir deli ile eşdeğer bir insan; ben. Cesareti de unutmayalım. Ama bir dakika, deliler zaten cesaretlidir! Bir konuyla ilgili konuşurken, başka bir ko...