Ön Söz

88 40 33
                                    

BELA ÇİÇEĞİ

Hikâyelerinin sonunu okumayı seven birine göre yeni başlangıçlar için fazla heyecanlı olduğumu söylerler. Sanırım haklılar. Ne zaman bir kitap alsam elime her zaman son cümlesini okurum ilk önce. Okumadan bir kitaba başlayamam. Son için büyük bir ipucu almış olsam da umursamam. Ben sondan daha çok o sona gelmemize neden olan olayları merak ederim. Kitabın içinde gelişen olaylardan daha önemli değildir sonlar benim için. Her son biraz birbirine benzer ama her kitapta yaşanan olaylar birbirinden farklıdır.

Öyle bir gündü her şeyin başladığı zaman. Kaçmak için çok geçti, kitabı elime almıştım ama son sayfaları henüz yazılmamıştı. Sadece ilk cümle yazılıydı. Kız yeni bir yere taşındı. Devamını benim getirmem gereken bir kitabın içindeydik. Sonu yaşamadan öğrenemeyecektim. Sona varmak için kalemi elime aldım hızlıca: Kız yeni bir yere taşındı. Yeni bir hikâyenin başlangıcını yaşadığının farkındaydı. Korkmuyordu, hayatına ona getireceklerinden hiçbir zaman korkmamıştı.

Eğer ilk cümleleri yazdığım güne dönseydim bu paragrafı asla kaleme almazdım. Hayatım boyunca arkasına saklandığım korkusuz kimliğimin bu sefer arkasına saklanmaz ve biraz korktuğumu kabul ederdim.

Yazardım ki: Kız aslında hayatın ona getireceklerinden korkuyordu ama yeni girdiği yoldan geri dönmeyecek kadar inatçıydı. Yolda öleceğini bilse bile ilk adımı attıysa devamını her zaman getirirdi. Bu hikâyede öğrenecekleri de bundan ibaretti. Korkmayı ve bazen dağları aştığı yoldan geri dönmeyi öğrenecekti.

Dağları aştığım yolun geriye dönmeye değmeyeceğini düşünüyordum yeni bir maceraya başladığım günler de. Oysa dönülmesi gereken yerler vardır her zaman; ne kadar dağ çıkmış olsan da o an geldiğinde geri dönmen gerekir. Yoksa çok şey kaybedersin.

Hikâyenin sonuna daha gelmedim ama buna rağmen çok fazla şey kaybettim. Yine de adımlamaya devam ettim.

Kız yeni bir yere taşındı ama o gazete küpürünü hiç yanından ayırmadı. Yeni bir hikâyenin başlangıcını yaşadığının farkındaydı ama eski hikâyesine nokta koymak istemiyordu. Eski hikâyesinde canını kaybetmişken yenisine nasıl başlayacağını bilmiyordu. Korkmuyordu, hayatın ona getireceklerinden hiçbir zaman korkmamıştı ama son yaşadığı şeylerden sonra birini daha kaybetmekten çok korkuyordu. Bir kez okuduğu o gazete küpürünü bir kez daha okuyamadı ama her yere yanında taşıdı o küçük kâğıdı.

Küçük gazete kâğıdı kızla şehirleri gezdi oysa kızın dileği kâğıtta yazan ismin her zaman yanında olmasıydı. Olmadı. Bazen olmazdı. Hayat izin vermezdi hayallerin gerçekleşmesine. Kızın hayali de o tür hayallerdendi. Yine de elindekiyle yetinmeye çalıştı ve sımsıkı hayallerine tutundu.

Esila Çınar, şimdilerin en büyük yazarlarından biriydi. Ünü her geçen gün artarak büyüyordu. Çıkardığı tek kitapla milyonlarca satış yapmış ve ülkenin gündeminde yer edinmişti. Daha yazarlık kariyerinin başındayken milyonlarca satmasıyla sadece ülkesine değil, dünyaya yayılmayı başarmıştı. Kitabı üç farkı dile çevrilmişti ve bu da yetmediği gibi yurt dışında kitabı çok beğenilmişti.

Esila bunu anlayamıyordu. Öylesine bir kitaptı yazdığı şey. Herhangi bir zamane kitabından farkı yok gibi geliyordu. O da diğer yazarlar gibi hislerini yazmıştı. Yaşadıklarını yazmıştı. Ama insanlar ona çok büyük bir şey yapmış gibi teşekkür ediyordu. Dün ona okurunun söylediği bir cümleyi unutamıyordu. Beni insanların anlamadığını düşündüğüm bir dünyada benimle aynı hisleri taşıyan insanları bana gösterdiğin için teşekkür ederim, demişti. Çok garipti çünkü Esila da onu anlayacak kimsenin olmadığını düşünüyordu dünyada. Düşünmeden edemiyordu; madem beni anlayacak bir sürü insan vardı neden tüm bu hisleri taşıdığım zaman ben dünyada yapayalnız hissettim, diye.

BELA ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin