evlen benimle

641 106 92
                                    

Hangi durumlarda çaresizlik en korkunç hale bürünürdü?

Minho'ya göre hiçbir olasılık şu an yaşadığı çaresizlik kadar korkunç değildi. Kendi sessizliğinin çığlıklarında boğuluyor gibi hissediyordu. Kafası o kadar doluydu ki sınıftaki gürültü bile umurunda değil gibiydi. Normalde en ufak seste bağırıp çağıran öğretmen, sınıfta birbirlerine kağıt fırlatarak bağırışan çocuklara ağzını açmıyordu. Öğrencilerinin birçoğu da ondaki değişikliği fark etmişti, bunu da fırsata çevirmeye çalışıyorlardı.

Minho, yaklaşık üç yıldır bu okulda Japonca öğretmenliği yapıyordu ve sabah ilk iki dersinin dolu olmasından nefret ediyordu. Her zaman nefret etmişti ancak son zamanlarda nefreti en az ikiye katlanmıştı. Boş mideyle ders anlatmaya çalışmak işkenceden farksızdı, özellikle mide bulantılarının peşini bırakmaması yetmezmiş gibi bir de kafasındaki sesleri ne yaparsa yapsın susturamadığı bu iğrenç dönemde. Hem halsizdi hem de gereğinden fazla sinirli. İçinden çıkmadığı karmaşaya sinirden ağlamak istiyordu çünkü başka bir şey gelmiyordu elinden.

Daha fazla ayakta duramayacağını hissederek öğretmen masasına oturdu. Bayılacağını hissediyordu. Tanrı aşkına, ne zaman bitecekti bulantıları? Midesine masaj yapmak bile işe yaramıyordu. Kırk beş dakikalık ders süresi boyunca en fazla on dakika konu anlatabilmişti. Kalan otuz beş dakikada öğrencilerinden özür dileyerek rahatsız olduğunu söylemiş, öğretmen masasının üstüne başını koyarak sakinleşmeye çalışmıştı.

Ders bittiğinde ilk işi müdür yardımcısının odasına gitmek olmuştu omeganın. İyi olmadığını söyleyerek izin almak istiyordu. Bu halde derslere girse de çocuklara hiçbir şey öğretemezdi, en iyisi eve gitmek olacaktı. Hatta belki de hastaneye gitmeliydi. Mide bulantılarının ilk aylarda normal olduğunu biliyor olsa da içinden bir sesin söyledikleri onu korkutuyordu. Müdür yardımcısından çıkmak için izin alır almaz hastanenin yolunu tutmayı planlıyordu fakat okulun dışına çıktığı an beklemediği bir durumla karşı karşıya kalmak planlarını bozmuştu.

Bahçenin hemen önünde, demir kapıya yaslanarak duran adamı uzaktan da olsa tanıyordu. Yani daha doğrusu sadece isim olarak tanıyordu. Tüm tanışıklıkları en fazla bir ya da iki kere aralarında geçen üç cümlelik diyaloglardan oluşuyordu. Bu noktada birbirlerine yabancı sayılırlardı fakat yine de buraya gelme sebebinin kendisi olabileceğini düşünmekte hatalı olmadığını varsayıyordu omega.

Çünkü yanına doğru ilerlediği kişi sevgilisinin, daha doğrusu eski sevgilisinin, iş arkadaşıydı. Buraya onun hakkında konuşmak için gelmiş olma ihtimali yüksekti. Kahretsin ki Minho bunu düşündükçe heyecanlanmadan edemiyordu. Seonghwa hakkında olumlu bir gelişme duymak onu mutlu edecekti, biliyordu. Gururunu ezdirmeyip onu tamamen hayatından silmeyi, geri dönecek olsa bile onu reddetmeyi isterdi fakat karnındaki bebek buna engel oluyordu. Eğer ortada bir bebek olmasaydı eski sevgilisinin yüzünü bir daha görmeyi asla istemezdi ancak vardı, ortada bir bebek vardı ve Minho onu yalnız büyütmek istemiyordu.

Bang Christopher Chan, Seonghwa'nın çalıştığı ajansın en gözde sanatçılarından biriydi. Üstünde hak sahibi olduğu birçok şarkı vardı, üstelik müzik konusundaki başarısıyla da hem kendisini hem ajansını defalarca kez haber metinlerine konu etmişti. Dışarıdan bakıldığında soğuk ve sert gözüken bir alfa olabilirdi fakat Minho taş çatlasa iki kez aralarında geçen üç cümlelik diyaloglarından bile onun aslında oldukça samimi olduğuna kanaat getirmişti.

"Bang Chan?"

Ona yeterince yaklaştığında soru sorarcasına ismini mırıldanmıştı omega. Karşısındaki alfanın kibarca gülümseyip başıyla selam vermesinin ardından hızlıca aralarındaki birkaç adımlık mesafeyi de kapatarak hemen yanında durakladı.

our baby, banginho Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin