önündeki kağıtları derledi, topladı ve kenara bıraktığı gözlüğüne uzanıp özenle burnunun üzerine yerleştirdi. gözlüğü hafifçe ittirip oturduğu sandalyede dikleşti, boğazını temizledi ve minho'ya ait olan defteri bir eline alıp, diğer eliyle de tükenmez kaleme uzanırken konuştu. "bu kez konuşmayı düşünüyor musun minho?"
"soru sormuyorsun."
terapistinin masasının hemen önüne özenle dizilmiş koltuklardan masaya en yakın olanı seçip oturmuş, tasasızca arkasına yaslanmıştı. ellerini koltuğun iki yanına bırakıp ensesini de koltuğa yaslamıştı. fazla ciddiyetsiz görünüyordu.
aldığı cevap hoşuna gitmeyen adam, gözlüklerinin altından hastasına kısa bir bakış attıktan sonra elindekileri bırakıp çekmecesine uzandı. "buraya gelen hemen herkes, gelmeden önce söyleyeceklerini prova eder." çekmeceden aldığı bir mumu masaya, minho'yla tam ortalarında olacak bir noktaya bırakıp bu kez de bir çakmak almak için çekmeceye uzandı.
minho bu hareketleri kaçırmadan, ama hiç de umrunda olmadığını belli eden bir edayla izliyor ve kulağına dolan cümlelerin içinde yarattığı sıkıntıdan dolayıp bıkkınlıkla oflamaktan da çekinmiyordu. "zorla getirilenler için bu maddenin geçerli olduğunu sanmıyorum."
"zorla getirilenler için de bu madde geçerlidir, minho." çekmeceden aldığı çakmakla uzanıp mumu yaktıktan sonra çakmağı tekrar çekmeceye bıraktı.
minho gözlerini devirdi. "buraya gelen insanlar genelleme yapmana müsade edecekleri kadar alışılagelmiş olsalardı, muhtemelen onları ölene kadar hiç görmezdin." aldığı cevaplar onu çoğu zaman şaşırtıyordu. minho, zekiydi, ama zahmet edip de bir şeyler anlatmıyordu. aslına bakacak okursak, saygıdeğer terapistimiz de bunun altında kalmaktan korkmuyor değildi. duyacaklarına hazır olduğunu sanmıyordu.
düşüncelerini bir kenara bırakıp tekrar defterle kalemi ellerine aldı. "benimle saygı eklerini düşürecek kadar uzun zamandır birliktesin minho, ve hala yerimizde sayıyoruz. sana bunu daha önce de söyledim," bir bacağının diğerinin üzerinden atıp masada hafifçe öne doğru eğildi. "bana her şeyi anlatamazsan hapse girebilirsin."
minho hapse girmek istemiyordu. bugüne kadar özgürce ve kimseye hesap vermek zorunda kalmadan yaptığı her şeyi tekrar yapmak için şimdi bile güçlü bir istekle yanıp tutuşuyordu. hapse girip beyaz tavanlar seyrederek tüm o anıları aklında oynatmak istemiyordu.
kaçmak için bakışlarını muma çevirdi, çenesiyle onu işaret etti. "uyuşturucu mu bu?"
aldığı soru karşısında gözleri büyüyen adam, kaşlarını çatıp ses tonunu sertleştirdi. "lütfen saçmalamayın bay lee. sizi yarıştırmak için kokulu mum kullanmak istedim yalnızca. buna ihtimal vermeniz bile tahammül edilemez."
minho yediği azar sebebiyle yüzünü buruşturup sızlandı. "şimdi de bay lee oldum." terapist cevap vermeyip tekrar konuşana kadar minho'yu beklemeye karar verdi. minho ortamın sessizliğinin yarattığı huzursuzlukla rahatsızca kıpırdandı ve yayıldığı koltuktan nihayet doğruldu. "baksanıza, bay bang," masaya doğru eğilip gözlerini kıstı. "odanız ve şu kokulu mumlarınız, beni rahatlatmaktan başka her boka yarıyorlar. ve yaklaşık on yedi saniye önce, daha fazla buraya gelmek istemediğime karar verdim." arkasına tekrar yaslanıp bacağını bir bacağının üstünden attı. "bir kereye mahsus, sorularınıza içten cevaplar verebilirim sanırım."
bay bang, kendisine edilen küfrü bu seferlik görmezden gelmeyi tercih ederek derin bir nefes aldı ve cevabını öğrenmesi gereken soruları aklında öncelik sonrasına göre dizdi. ardından, cidden cevabını öğrenmek zorunda olduğu başlıca soruyu minho'ya yöneltti. "neden, minho?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
gazete sayfaları.
Fanfictionhyunjin'e takıntılı minho, terapistine yaptığı çılgınlıklardan bahsediyordu.