yanımda değilken öyle somurttuğuma bakma; her aklıma gelişinde, dudaklarım çekilir yukarıya.
buluşmamızın ardından tamı tamına iki saat geçmesine rağmen seni özlediğimi hissettim. ilk olmasının yanı sıra, alışmıştım yüzünü sürekli görmeye. hiçte şikayetçi değildim.
seni düşündüm. yüzünü, burnunu, dudaklarını, aptal ifadelerini, onu anlatırken yüzündeki huzur dolu gülümsemeyi... sahi yeonjun, beni de anlatır mıydın arkadaşlarına?
eğer öyleyse, yüzünde huzur dolu bir gülümse olur muydu yoksa sadece aptallıklarımı anlatıp onları mı güldürürdün? beni kullanma.
buluştuğumuzda, onu anlatmadın. aksine sürekli bizi konuştuk. ellerimizde dondurma, ayaklarımız çıplak, kumların üzerinde yürüdük saatlerce. zaman dursaydıda yıllarca öyle kalsaydık.
kapıdaki anahtarı çevirmemle annem ile karşılaşmıştım. "sırıtışının nedeni ne?" demişti bana.
kendimde bile değildim, sarhoş gibi. bağımlıymışım oysa.
ellerimi dudaklarıma götürdüm, "ben mi sırıtıyorum?"
gülümsedi.
kapıdan çıkarken, "arkadaşın aptal." dedi fısıltıyla, ona rağmen duydum. senin hakkında hiçbir şey kaçırmazdım ki. çok mu belli ediyordum yoksa?
evet, aptaldın. sana çokça hediyeler yaptım, adını bile düzgünce telafuz edemediğim şeylerle uğraştım sırf sen seviyorsun diye, çok istediğin konserlere gittik... daha vardı. hatırlayamadım o an. önemli olan o değildi gerçi. önemli olan: benim sana olan duygularımı görmemendi.
aptaldın ya da aptala yatıyordun, her neyse.
dış kapının kapanması ile annemin evden çıktığını ve nereye gittiğini sormadığımı fark etmiştim. koşar adımlarla pencereye ilerleyip, "nereye gittiğini söylemedin." diye cıyaklamıştım.
araba anahtarını aradığı sırada, yüzüme bakmadan konuşmuştu. "eczaneye gidiyorum, kuşa göz kulak ol." demişti hatırladığım kadarıyla.
hayvanları severdim, senin kadar olmasada. hiçbir şey senin yerini tutamaz merak etme.
odadan gelen kuş sesleriyle oraya gitmiş, ne yaptığını anlamaya çalışmıştım. seni anımsatıyordu. tamam, artık seni aklımdaki raflardan birine kaldıracağım.
uçuyordu uçmasına da kolu incinmişti bunun. üstelik her yeri pisleyip, tüylerini dökmüştü!
"aptal kuş! nasıl temizleyeceğim burayı?"
küçük atışmamızdan sonra ben yeri temizleyip, kuşun önüne birkaç şey bırakmıştım. önüne bıraktığım şeyleri yemiyordu. "junyeon olsun senin adın, çok benziyorsunuz." demiştim ona. iki cümlemden ikiside sendin.
aklımda sen, karşımda hayvan halin. gülümsedim. aptal sırıtışıma alıkoyamadım. seviyordum, memnundum bu halimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kumsalda, yeongyu.
Fanfictionben karşımdaki denizi izlerken yavaşça yanaştın yanıma. saatlerce karşıdaki dalgaları izledim ben, sen ise saatlerce onu anlattın bana.