↝ Şebnem Ferah - Kalbim Mezar ♬
Sonu bilinmez kapılar açılır bazen hayatımızda. Her basamak daha derine götürebilir sizi ya da bir bataklık misali kaçmaya çalıştıkça içine çeker arsız bedeninizi. Siz çırpınırsınız, o sizi yutar. Zifiri karanlık gibi görünür rengi, oysa dibinin tonu henüz keşfedilmemiştir. Önce gülümser aciz hayatınıza, siz de buna kanarsınız. Bir kurtuluş olduğunu düşündüğünüz anda da hapseder sonsuzluğuna sizi. Sizinle beraber sizin olan her şey de yitip gittiğinde anlarsınız aslında hiçliğin kurbanı olduğunuzu.
Güneş ışığı ilk defa kinini kusmak istercesine vücudumda dolanıyordu. Her bir uzvum cehennemde gazaba uğramış gibi yanarken araladım yaşlarla ıslanmış gözlerimi. Tek ıslak şeyin gözlerim olmadığını da o an fark ettim. İnce yorganın altında kalmış bedenim baştan aşağı terle kaplıydı. Minik damlacıklar vücudumu esir almışken alnıma yapışan saçlarımı elimle geriye ittim.
Anlaşılan gördüğüm rüya beni fazla etkilemişti. Rüya demişken... o da neydi öyle? Bilinçaltım bana her ne tür bir oynuyor bilmiyorum ama emin olduğum bir şey varsa o da durgun hayatımda aksiyona yer olmadığı. Yutkunmak bile her zamankinden zor gelirken ıslaklık yüzünden çarşaflara yapışmış bedenimi renksiz kumaşlardan ayırarak yatakta oturur pozisyona geldim.
Beynim zihnimdeki kargaşayı idrak edemeyecek durumda olduğundan gözlerim yalnızca beyaz çarşaflarda gezindi. Boşluk hissini tanımlamak mümkün olsaydı büyük ihtimal şu an kolaya kaçarak boşluktaymış gibi hissettiğimi söylerdim. Fakat bu olanaksızdı, en azından benim için. Birileri alnımın tam ortasına çivi çakıyormuş gibi hissediyordum. Şiddetli ve yerinde durmayan bir ağrı vardı beynimin derinliklerinde.
Elimle bir süre şakaklarımı ovaladım. Bunun işe yaramaz olduğunu fark ettiğimde ise baygın gözlerimi zorlayarak ağrı kesici bir şeyler aradım. Umutsuz vaka. Beklentilerim hüsranla son bulurken bedenimi yataktan savurdum, bu bile azıcık olan havanın vücuduma temas etmesine dolayısıyla da ürpermeme neden olmuştu. İç çeke çeke odadaki banyonun yolunu tutuğum sırada saatin kaç olduğu sorusu takıldı aklıma. Halalarım çoktan uyanmış olsa gerekti.
Yerdeki beyaz fayanslar gözlerime ilişen tek görüntü olurken akan suyun altına tuttum ellerimi. Su avuçlarım arasından taşıp giderken kalbimin ritmi kulaklarımda atıyordu. Parmaklarımı birbirine kenetleyerek suyun gitmesini engelledim. Su dolu avcum saniyelerce yüzümde, saçlarımda ve ensemde gezindi. Serin su az da olsa kendime gelmemi sağlarken eğik olan vücudumu eski haline getirdim. Islak kirpiklerimin gözlerime ağırlık yapmasını bir kenara bırakarak aynaya çıkardım bakışlarımı. Ne görmeyi beklediğim aşikardı belki de lakin böyle bir görüntüyle karşılaşmayı beklemediğim kesindi.
Rüyamda gördüğüm kişinin siması tekrar kendini bana sunuyordu. Arkamda durmuş yarım bir şekilde gülümsüyordu. Dudakları hep olduğu gibi sadece bir tarafa kıvrılmış avını bekliyordu üstelik. Su damlacıkları saçlarım arasından kayarak yüzüme düşerken gördüğüm görüntü yutkunmama bile engel olmuştu.
Bir adım ileri attığında sanki olabilirmiş gibi kalbim daha da hızlandı. Gördüğüm yansımada göğsü sırtıma temas ederken bedenimde hiçbir his uyandırmadığını fark ettim. Ancak bu fikrim saniyeler sonra çürümüştü. Keza başını omzuma santimler kalıncaya kadar eğmesi sonucu sıcak nefesi ıslak ensemde tarif edilmesi zor duygular uyandırmıştı.
"Korku sorununu çoktan aştık sanıyordum." dedi. Gülümsemesi şekillenirken vücudumda olan bakışlarını benimkilerle buluşturdu. Hayır, hissettiğim şey korku değildi. Hissettiğim şey gerçeklere direnişin bir yansımasıydı. Sadece kötü bir rüya olarak kalması gerekirken şimdi tam dibimde durmuş bana korkudan bahsediyordu. Korkunun kendisi olarak karşıma çıkmayı seçen o iken nasıl oluyor da bana korkudan bahsediyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ışığın soyundan gelen 𝜗𝜚 minsung.
Fantasydevam ediyor. ➴ bir kehanete göre ışığın soyundan gelen için adanan adaklar insan ırkının yetiştirdiği en lezzetli meyve sebzeler ya da eti ağız sulandıran kurbanlık hayvanlar değildi. o, gökyüzünün insanlık ve tanrı ulusu için bizzat indirdiği bir...