" Ağabey! Ağabey! "Küçük beyaz uzun saçlı kız bana doğru geliyordu. Maviş gözleriyle gülerek bana bakıyordu. Kardeşim Erva.
" Buyur güzelim ne oldu? "
Erva yanıma gelip heyecanla bana baktı.
" Ağabey bende pamuk şeker istiyorum! "
İstemsizce yüzüm güldü. Ailemizdeki en masum kişiydi erva. Onu hep korurdum. Ben yasayamamıştım küçüklüğümü bari o yaşasın diye düşünürdüm.
" Alırız güzelim, Ervam "
Saçlarını okşadım kız kardeşimin. O ise bana 32 diş gülümsemişti. Ardından aklına birşey gelmiş olacak ki yerinden zıpladı ve beni kolumdan tutup çekmeye başladı.
" Erva?! "
Şaşkınlıkla ona bakarken o hala büyük bir heyecanla beni çekiyordu. Bir süre onu takip ettim. Geldiğimiz yer sokağın kuruyemişçisiydi.
" Canın kuruyemiş mi istiyor ? "
" Hayır hayır! Ağabey bak! "
Beni bırakıp çocuksu bir mutlulukla kuruyemişçinin yanında yatan yavru kediye doğru adımladı. Anında yüzümde büyük bir gülümseme oluştu. Bende yanına gittim. O kediyi severken kedi ona sürtünüyordu.
" Ağabey bak benim kedim. İsmi şubat "
" Şubat mı? "
Yanına eğildim ve küçük kardeşime büyük bir sevgiyle baktım.
" Evet ağabey, kedi Şubat ayı gibi hissettirmiyor mu? "
Düşündüm. Biri, bir canlı nasıl bir zaman gibi hissettirebilirdi? Hissettiriyordu. mesela benim küçük kardeşim Haziran ayı gibiydi. Sıcak ve huzurlu.
" Ağabey bence sen aralık gibi hissettiriyorsun. Kokun kışın açan bir çiçek varya ismini unuttum. Beyaz renkte çok güzel kokuyor "
Diye mırıldandı. Gözlerim dolmuştu sanki.
" Kış sümbülü "
Dedi sanki aklına çok önemli birşey gelmiş gibi
" Çok güzel kokuyor "
Diyede ekledi. O an ağlamamak için dudaklarımı ısırmıştım..
Gözlerimi büyük bir zorlukla açtım. Ağzımdaki buhar makinesinden Buharlar çıkıyordu.
Bir vazo kırılma sesi. Kafamı çok zor bir şekilde çevirdim. Tunç arkasındaki bir gardiyanla ağzı yarım açık bana bakıyordu.
Koşarak yanıma geldi ve ağlamaya başladı.
" Utandı! Uyandın!! "
Bana sarılmadı ama yatağın önünde eğilip yatağın örtüsünü elleriyle sıktı.
" Özür dilerim! Özür dilerim amına koyayım aklımın! yetişemedim.. "
Son kısmı fısıldayarak söylemişti neredeyse. Gözlerimi hafifçe kapattım. Rüyamda kız kardeşimi görmüştüm. Buraya girdiğimden beri yüzünü görmemiştim onun. Çok özlemiştim..
Tekrar açtığımda birkaç doktoru başımda gördüm. Biri mor saçlıydı diğeri kahve
" Senin ilahın kimdir? "
Aralarından mor saçlı olanı sesini kalınlaştırarak sordu. Sözde alay ediyordu. Kahve saçlı çocuk mor saçlı gerizekalıya bir tane sağlam geçirdi.
" Ulan bu çocuğudamı komaya sokacaksın?! "
Mor saçlı çocuk gülerek geri çekilince kahve saçlı olan bana doğru eğildi.
" Duyuyor musun bizi? "
Yutkundum boğazımdaki acıyla yüzüm buruştu. Konuşamazdım bu acıyla sadece kafamı salladım zorlukla.
Doktor memnuniyetle gülümsedi. Tunç'a döndü ve birşeyler söyledi ama benim aklımda olan tek şey kız kardeşimdi. Doktor birkaç dakika sonra gene başıma toplandı.
" Seni uyutalım şimdi yaraların çok acıyordur. "
Kahve saçlı çocuk nazikçe konuştu ve bana gülümsedi. Serumumu değiştirdiler ve bilincim yavaş yavaş kapandı.
Tunçtan;
1 haftadır uyanmamıştı Arel. Suçu hep kendimde buldum, onu koruyabilirdim. Sözde ona abilik ediyordum işte..
Fakat şimdi uyandı ve ölmesi veya uzun süre komada kalması korkusu yavaşça bedenimi terk etti.
Öfke hariç.
Gökhan olacak o orospu çocuğuna deli gibi öfkeliydim. Bipolar orospu çocuğu birde Arel gittikten sonra üzülmüş numarası yapıyordu. Yüzüne yumruğumu çakasım geliyordu.
Sırf eşcinsel olduğu için gördüğü bu muameleyi hak etmiyordu Arel. Ben gizli eşcinselim asla açıklamayı düşünmüyordum. korkuyordum.
Gardiyanın zoruyla koğuşa geri dönmüştüm. Gardiyan arkamdan kapıyı kapatırken oradaki herkese iğrenir bakışlar attım. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Ama ağızlarının payını vermem gerekiyordu. Sinsice gülümsedim
" Ölmüş "
Koğuşta öyle bir sessizlik olmuştu ki iğne atsam yankılanırdı. Yüzümdeki gülümsemeyi silip role girdim.
" Sizin yüzünüzden gencecik çocuk ölmüş "
Mehmet abinin bem beyaz yüzünü görmemle yutkundum.
" Ne demek ölmüş oğul? "
Mehmet abi titrek sesle konuşup Elini yakasına atıp çekiştirdi. Ceyhun abi kendini yatağına bıraktı. Ben kafamı Gökhanın olduğu kısma çevirdim. Gözleri fal taşı gibi açılmış bana bakıyordu.
" Ne oldu Gökhan abi? Amacın bu değil miydi? Neden uçan domuz görmüş gibi bakıyorsun?? "
Üstüne yürüdüm duyduğum büyük öfke ile. O birşey demedi. Gözlerini kaçırdı gözlerimden. Yere baktı uzun uzun. Ellerimi yumruk yaptım o kadar öfke doluydum ki hepsinin ebesini sikmek istiyordum.
Bir anlık cesaretimle ağzım açıldı.
" Bende eşcinselim amına koyayım "
Herkesin şok dolu bakışları bana dolarken Kıvanç abi ayaklandı.
" Ne demek eşcinselim oğlum?! "
Sinirle üstüme yürüyünce dim dik durdum önünde.
" Ne lan?! Benide mi öldüreceksiniz?! "
Kıvanç abinin yüzüne doğru bildiğin kükremiştim. Nefes nefese kıvanç abiye büyü bir öfke ile bakarken onun şaşkın dolu gözleri bu sefer Gökhan'ı buldu. Bakışlarımı o yana çevirdim.
Ağlıyor muydu?
Gözleri kızarmış ve dolmuştu. Ağzını tutuyordu ama gözünden yaş akmıyordu.
" Ağla birde? "
Sinirle Gökhanın üstüne yürüdüm.
" Tunç.. o cidden öldü mü? "
O an beynime darbe almış gibi hissettim. Ne haddineydi bunu sormak? Ondan nefret ediyordum herşeyimle nefret ediyordum. Yakalarından tuttuğum gibi karşımdaki adama kafa attım. Birkaç şaşkınlık nidası yükselirken ben geri çekildim ve iğrenç adama ve kanayan burnuna baktım.
" Neden doğdun ki sen amına koyayım? "
Ayaklarımı vura vura yatağıma gittim ve örtüyü kafama kadar çektim. Kimse konuşmuyordu ben ise örtünün altında pis pis sırıtıyordum.
Hak etmişlerdi, fazlasıyla.