Bir sağa bir sola durmadan volta atıyordu Jeongin. Her adımında da hazırlığının tamam olup olmadığını teyit ediyordu. Hyunjin bunu pek umursamasa da evi temizleyip havalandırmıştı, hakkında yalan söylediği filmi gerçek kılmak adına telefonuna hızlı bir mesai harcamış ve onun zevkine uygun bir şey ayarlamıştı, bir şeyler izlerken ağzı boş durmadığı için mısır patlatıp içecek almıştı.
Ve işte, hiçbir şey yapmamak için her şey hazırdı. Bu bir randevu değildi, hâlâ yalnızca arkadaşlardı ve bugün bunu haybeden zedelemeye niyeti yoktu. Maksadı biraz vakit geçirmek, sesini işitmekti. Hem madem onun da canı sıkılıyordu, bu davette bir sakınca yok demekti.
Giriş jeneriğine bile girmeden durdurduğu filmi kontrol ettikten sonra koltuğun yaklaşık üç dört metre arkasındaki köşeye dayalı yatağında gözüne çarpan kırışıklığı düzeltti, çalışma masasındaki kitapları üst üste koydu, gardırobunun aralık kapağını kapattı. Tam ağzından bir oflama firar edecekken kapının tokmağı vuruldu birkaç kere. Jeongin panikle kapıya doğru koştu, kavradığı kolu indirmeden evvel kapının kenarına montelediği boy aynasından kendini süzdü, dışarıdan bakınca gayet normal bir ev hâlindeydi fakat özenmişti buna bile. Temizlikten sonra duşunu almış, Hyunjin ağır parfüm kokularından hoşlanmıyor diye temiz kıyafetlerine hafif aromalı yumuşatıcı spreyden sıkmış ve boynunun kenarlarına azıcık losyon sürmüştü. Farkına varacak kadar dikkat etmeyecekti, bunu biliyordu fakat içinden gelene de mani olamıyordu işte.
Fazla bekletmek istemediğinden çeki düzenini kısa kesip kapıyı açtı. Siyah uzun saçları daha henüz kurutulduğunu belli eden kalın dalgalarla ensesine dek uzanan oğlan olağan bir neşeyle direkt içeri girdi.
Ayakkabılarını çıkardıktan sonra, "Selam şekerim." dedi haylaz bir tonla ve kendisine tuhaf bir tebessümle bakan Jeongin'in yanağından yumuşak bir makas alarak içeri geçti. "Ne güzel koktu lan, senden mi geliyor?"
Jeongin hayretini çaktırmamaya çalışarak, "Bilmem." diye mırıldandı sadece. Kapıyı kapatırken fark edilmenin müthiş heyecanıyla kulaklarına varan ağzını kontrol etmeye çabalıyordu, böyle her boka haddinden fazla gülerse dikkatin âlâsını çekerdi. Bugün olmazdı.
Hyunjin, üzerindeki rahat kıyafetlerle L koltuğun köşesine her zamanki gibi kurulup ayaklarını uzatırken Jeongin de gelip kenarına oturdu acelesiz bir tavırla, böyle bir izlenim vermeye çabalıyor diye de biraz fazla uzağına oturmuştu istemeden, tuhaf görünmemek adına kıpırdamadı yerinden şimdilik.
"Hayırdır üç günlük ömrüm falan mı kaldı?" dedi Hyunjin önünde duran sehpadaki mısır kasesini kucağına alırken, bu minik bencilliği istediği gibi yapabiliyordu çünkü patlamış mısır hiçbir zaman Jeongin'in sevdiği bir atıştırmalık olmamıştı.
"İki mısır patlattık diye havalara girme," diye söylendi Jeongin içten içe telaşlanarak. "Canım sıkılıyor dedin."
Karşılık olarak sadece burnunu şirince kırıştırdı oğlan ağzına iki üç mısırı birden atarken, Jeongin yine gülümsedi istemeden, kendinin farkına varınca gözlerini kaçırdı çabucak.
"Neyse aç hadi, sarmazsa var ya gebertirim seni Jeongin."
"Kapatırız olmadı."
"Kötü de olsa bitirmeden bırakamayacağımı biliyorsun." diye sızlandı Hyunjin, sonra gözleriyle oğlanın elindeki kumandayı işaret etti başlatması için ve saniyeler içinde yaklaşık bir saattir durdurulmuş vaziyette bekleyen film oynamaya başladı.
Hyunjin, şimdi az önceye nazaran çiğnemekte daha yavaş olan ağzıyla pür dikkat seyretmeye başladı filmi. Arkadaşının tercihlerine güvenirdi ki çoğu zaman izlemek için filmleri Jeongin seçerdi, zira bazı istisnalar dışında Hyunjin izleyeceği şeyin ayrı bir heyecanı olsun diye konusuna bakmaktan dahi uzak dururdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aleyuh | hyunin
Fanfiction[tamamlandı] Jeongin o kadar da aptal bir adam değildi. -minsung, chanlix. -texting, friends to lovers.