12

461 46 15
                                    

Üzerinden bir hafta geçmişti hasta olmamın, sigara içtiğim için öksürüğüm biraz devam etse de daha iyiydim. Psikolojik olarak da daha iyiydim. Elbette eğitimlerde komutanı görüyordum ama yüzüne dahi bakmıyordum. Bazen istemeden gözüm değince onun da bana bakmadığını görüyordum. Onunla uğraşmak istesem bile onunla muhattap olmak istemiyordum.

Elimde ki havluyla koğuşa girip, yatağıma fırlattım. Dolabımda ki aynadan kendime baktığımda geçen hafta ki halime göre daha iyiydim. Her zaman ki gibi mükemmel görünüyordum. Ne kadar egoistsin diyen iç sesime sırıtıp arkamı döndüm. Bizimkiler yine goygoy bulmuştu.

"Seni.... seviyorum" dizine koyduğu kağıda her harfi bastırarak ve ona uygun vücut hareketi yapan Jungkook'a döndüm. Ulan sigara içmeye gidip gelmiştim, bu kadar kısa süre içinde kahkahalarla gülecek kadar ne düşünüyor olabilirlerdi. Gidip çirkin yazısıyla yazdığı kağıda göz gezdirdim.

"Ne yapıyorsunuz lan?" dedim sırıtarak. Jin gülmekten gözleri yaşarmış bir şekilde bana baktı. Kıpkırmızı olmuştu. Onun bu halini görünce daha konuyu anlatmadan kahkaha atmaya başlamıştım.

"Bu Chen hemşireye aşık ya, onun için mektup yazıyoruz ama sonunda büyük bir sürprizle" konuşurken yarısında güldüğü için bende onunla beraber güldüm. En sonunda kahkaha atıp yere oturduğunda elimle onu gösterip kahkaha attım.

"Beni... görmek için... hasta numarası... yaptığını... biliyorum." noktayı kağıda koyarken, hareketleriyle hissettirmişti Jungkook, herkesin aksine gülmeyip ciddi bir şekilde işine odaklanmıştı.

Ona bir aşk mektubu yazıp sonuna da akşam saatinde onu bahçede beklediğini belirten bir son yazıp, kağıdı katlayıp koydu. Herkesin gülmesi yavaş yavaş biterken, Chen'de bir on dakika sonra koğuşa girmişti. Hiçbir şeyden haberi yoktu, oldukça masum görünüyordu. Chen'in boyu kısaydı ve tam bir amerikalıydı. Şivesi ve esmerliği ile de bu belliydi. Bazen bize ingilizce küfür ediyordu. Hatta birkaç kelime de öğretmişti ama tabi ki unutmuştum. Sadece seni seviyorum demeyi biliyordum.

Jungkook büyük bir oyunculukla o gelince gidip ona sarıldı, heycanlıymış gibi görünüyordu. Elinde tuttuğu kapalı notu sallayıp Chen'i oraya buraya sallıyordu.

"Hye-su hemşire sana not gönderdi lan!" dedi heycanlı sesiyle.

"Hassiktir la" dedi Chen ciddiye almayarak, ama heycanlandığını hissediyordum.

"Yemin ederim lan." dediğinde Jungkook gülümsüyordu. Çarpılacaktı, Firdevs Yöreoğlu gibi kalacaktı şimdi burda.

Chen direkt eline alıp uzaklara gidip notu aşk dolu bir sırıtma ile okudu. Tabi biz gülmekten kıpkırmızı olmuştuk. Notu okuyup bize döndüğünde hemen gülmemizi kestik. Dolabına koşup havlusunu alınca koğuştan koşarak uzaklaştı. Arkasından hayvan gibi kahkaha arıyorduk.

Akşam saatleri olduğunda hepimiz sıkış tepiş belli etmeden çalılıkların arasına girip bekledik. Chen yazdığımız saatten tam yarım saat önce beklemeye gitmişti. Biraz üzülsemde bizden acısını çıkaracağını bildiğim için sadece eğlenmeye baktım.

"Çekil yav biraz."

"Oğlum göremiyorum." fısıldaşmalar sürerken Jungkook'u kapının girişinde gördük. İşte geliyordu, çakma Hye-su hemşire. Biz şimdiden kıs kıs gülmüşken. Arkası dönük bir şekilde bekleyen Chen'in arkasına yaklaştı ve sırtına dokundu. Chen'in gözünü kapatıp gülümsediğini gördüm.
Kahkaha atmamak için zor tutuyordum kendimi.

"Ye beni Chen!" dedi kız sesiyle Jungkook. O da gülüyordu. Chen anında arkasını dönerken şokla bakıyordu. Biz de yalpalayarak saklandığımız yerden çıkıp kışlayı inletecek kadar büyük kahkaha atarken, Chen'in şoku yerini sinire almıştı.

"Amına koduğumun çocukları!" deyip Jungkook'u çevirmeye ve tekme savurmaya başladığında atom karıncaya benziyordu. Bizim gruba doğru yönelip bize de tekme tokatla gidince gülerken koşmaya başladık. Hem öldürüp hem gülüyordum. Arkama bakıp koşarken sert bir şeye çarpınca ağzımdan bir küfür çıktı. Geriye doğru sendelerken kafamı kaldırıp, mavi gözlerle baktım.

Hazır ola geçip, selam verirken kaşlarım çatılmıştı. Komutanım olmasından nefret ediyordum. Uzun süre sonra onla bu kadar yakın duruyorduk. Gözlerini üzerimde hissediyordum ama ben ona bakmıyordum. Arkamdan içeri girmek için sıralanan kişiler komutanı görünce gülmelerini durdurup yanıma ve arkama sıralandılar. Komutan çatık kaşları ile hepimizin yüzüne bakıyordu. Hepimiz nefes nefese kalmıştık. Boğazım yanınca, derin bir şekilde öksürdüm. Kafasını çevirip bana baktı, birkaç saniye sonra sert sesiyle konuştu.

"Ne oluyor burada?" dediğinde herkes kem küm ederken tam bir açıklama yapamadılar korkularından.

"Eğleniyorduk." dedim en soğuk sesimle. Ve ona böyle üstten bir cevap vermem diğerlerini şok etse de, komutanı daha fazla sinirlendirmişti.

"Eğleniyorsunuz öyle mi?" dedi sesinin soğuk ve sert çıkarmasına rağmen alaycı bir tonda. "Benimle gel." dedi beni çağırıp, arkasını dönüp heybetli bir şekilde yürürken. Bizimkilere son bir bakış atıp, yüzlerinde ki korkuya aldırmadan yürümeye başladım. Merdivenleri tırmanıp odasına girince odanın ortasında bekliyordu. Kapının önünde ona bakmadan ifadesiz bir şekilde duruyordum.

"Bana öyle cevaplar veremezsin asker." dedi otoriter bir sesle. Gözlerinin içine baktım, sırıttım.

"İstediğim gibi cevap veririm." dedim. Ondan korkmuyordum, dışarda belli olmasın diye ona saygılı davranabilirdim ama yan yanayken benim için bir poşetten farksızdı.

"Jimin... Beni sınama." dedi üzerime bir adım atıp. Gülümsedim.

"Allah Allah, sınarsam nolur." ona meydan okuyan bakışlarımı gönderdiğim de daha sert bakıyordu. Tamamen yaklaşınca, şimdi nefesini yüzümde hissediyordum.

Dudaklarımda bir baskı hissedince, gözlerim yavaş yavaş açılmıştı. Seviştiğimiz zaman bile beni dudaktan öpmemişti. Birkaç saniye şok içinde beklerken onu hızlıca ittim. Nefretle yüzüne baktım.

"Sakın bir daha dokunma bana şerefsiz!"

Yüzüne bile bakmadan kapıdan çıkıp, hızla kapattım. Kalbim hızlı hızlı atıyordu. Ne istiyordu bu adam? Oyuncağı mıydım ben öpüp, sevişip daha sonra hiçbir şey olmamış gibi her defasında beni küçük düşürmesine izin mi verecektim?

Sinirle kaşlarımı çatıp, hızlı atan kalbime lanet ederek koğuşa girdim. Ben girdiğim anda başıma toplanan Jungkook ve diğerlerine fırça çekip, kızıp gönderdiğini söyledim. Daha sonra da pantolonumu çıkarıp yatağıma uzandım. Dudaklarım beni sinir edecek bir şekilde alev alev yanıyordu.

Komutan ne istiyorsun aq. Deli midir nedir yahu

Medya: çilekeş jimin.

Komutan •yoonmin• ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin