Sarsıntılı Temeller

25 5 1
                                    


 Ay ışığı, sessizce pencereden sızıyordu odama. Yorgun bedenim, yaşadığım kâbusların izleriyle dolu bir uyku arıyordu. Yastığıma yüzümü gömüp, içimdeki fırtınaları susturmaya çalışıyordum. Ciğerlerime dolan her bir hafa bir bıçak gibi kesiyordu içimi. Aklıma, zihnime sahip çıkmam gerektiğinin farkındaydım. İçeriden gelen bağrış sesiyle bir kez daha irkilip yanımdaki küçük yastığı kollarımın arasına aldım. Babamın alkol ve uyuşturucu bağımlılığı hayatımızı adeta bir kabusun içine sürüklemişti. Her gün onun bu iğrenç halleri yüzünden evde huzur yoktu.  Annem, bu karanlık çukura dayanamayıp çekip gitmişti. En iyisini yaptığını bazen düşünmeden edemiyordum. Belki beni de alabilrdi ama onu da anlıyordum. Bu karanlık çukura bulaşmış herkesi bırakıp gitmeyi seçmişti. Geriye sadece babam, büyükbabam, büyükannem ve ben kalmıştık. İçeriden bağrış ve bardak kırılma sesleri yükselmeye devam ediyordu. Büyükannem ve büyükbabam odalarına çekilmiş olmalıydı evde babamın bağrışlarından başka ses yoktu. Alışmıştık, onu bu zamanlar kendi haline bırakıyor daha sonra ortalıktan birkaç gün kayboluyor ve geri geliyordu.

    Hayat bazen, insana adeta bir oyun gibi gelir. Oyunun kuralları hiçbir zaman net değildir ve bazen en güçlü oyun parçaları bile kaybolabilir. Ben ise bu oyunda kaybolmuş bir parça gibiydim. Kaybolduğum yerden bulunmak gibi bir amacım da yoktu. Bu acıya, kedere daha fazla dayanmak için kaybolmam gerekiyordu. Babamın alkol bağımlılığı, çocukluğumdan beri hayatımda süregelen bir kabus gibiydi. Bir zamanlar güçlü ve neşeli bir adam olan babam, içkiyle ve uyuşturucuyla iç içe olduğunda tamamen farklı biri haline geliyordu. 

   Zihnimin dolu duvarlarına yansıyan kötü düşünceleri boş vermek benim için sıradan bir uğraştı. Uğraşıyor uğraştıkça dibe battığımı hissediyordum ama aslında batmıyordum bu çözülmesi imkansız olmayan zor bir denklem veya anlaması zor bir matematik konusu gibiydi. İmkansız, inanması veya anlaması güç ama bir o kadar gerçek olan bir durumdu evet ama ben bunu sürekli yaşıyordum. Sabahın ilk ışıkları yüzüme vururken tırnaklarımı geçirdiğim yastığı yavaşça serbest bıraktım. Gözlerimi hızlıca kırpıştırarak yattığım yatakta döndüm. İşe gitmem gerekiyordu. Ayağa kalkıp elimi yüzümü yıkamak için lavaboya doğru ilerledim. Bir şeylerin beni kendime getirmesine ihtiyaç duyduğumu hissediyordum ve bu o anlık soğuk bir su demetinin yüzüme doğrudan çarpmasıydı. Odanın boş duvarları üzerime üzerime geliyordu. Lavaboya girdiğim anda oyalanmadan suyu açtım. Dışarıda yağan yağmurun etkisiyle buz gibi olmuş suyu doğrudan avuçlarıma doldurup suratıma çarptım. İlkin gelen tek etki üşüme gibi gözükse de su sadece yüzüme değil zihnimdeki düşüncelere de çarpmış gibi birden etkisini göstermiş hepsi olmasa bile çoğunun dağılmasına neden olmuştu. Derin bir nefes alıp sakince vererek gözlerimi kapattım. Ardından bir süre öylece bekledim. Kendime gelmeye ihtiyacım vardı ki bunu yapacaktım. Her zaman yapmıştım. Fakat bu buhranlar beni paramparça ediyor neredeyse bin parçaya ayırıyordu. Yorulduğumu hissediyordum artık ki bu sadece bedenen olan bir durumda değildi. Yapabilsem ağlamak isterdim belki de ama bu benim için fazlasıyla zordu. Kocaman dünyada kendini yapayalnız hissetmek nasıl bir çıkmazdı böyle? Kimseye güvenememek nasıl bir cehennemdi? Ben bu cehenneme hapsolmuş ruhu o cehennemde kalmaktan şeytana dönmüş lanetlenmiş bir ruh gibiydim. Duygularımı hissedememek.. gerçekten hissedememek ne demekti? Yavaş yavaş insanlıktan çıkmış mıydım yoksa benim için halen bir umut var mıydı?

  Yeniden avuçlarım tamamen dolana kadar suyla doldurup yüzüme çarptım. Bu bedenime ve kendime yaptığım basit bir işkenceydi. Yeniden derin bir nefes alıp göz kapaklarımı aralayarak başımı kaldırdım. Lavabonun hemen üzerinde yüzeyi su damlaları yüzünden kirlenmiş olan aynadaki kendi siluetimi izledim. Yorulmuş bir beden ve çökmüş yüz hatlarıyla göz göze gelmiştim. Birkaç damla su yüzümden akarken suyun etkisiyle ıslanmış kirpiklerim ve dağılmış kaşlarım bana göz kırpmışlardı. Kafamın içindeki ben aynadaki yansımamın karşısına geçmiş ve omuzlarından tutup sertçe sarsmıştı. Adeta "Kendine gel!" diye haykırıyordu. Derken yüzümde benden izinsiz bir gülümseme belirdi ve ben derin bir soluk bırakarak kendime geldim. Yüzümdeki ıslaklığı havluya silerek lavabodan çıktım.

YİTİRİLENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin