2001-Sinop
Evin kapısını kilitleyip açılıp açılmadığını kontrol etti Zeliha. Açılmıyordu. Anahtarı cebine koyup kapının yanındaki beş kilogramlık, küçük çuvalı, bağladığı iplerinden eline aldı.
"Hızlu olasun da!" Sesin sahibi eşi Sefer'di.
"Tamamdur da geldum geldum."
Kayınvalidesinin elindeki çuvalı gören Suna eşi Ömer'in yanına gidip "Gızu ben alayum da sen anamun eliundaku çuvalu al." dedi. Suna kucağına Kardelen'i aldı. İki yaşında olmasına rağmen hala kucakta gezmeyi seviyordu küçük, tombul kız.
Ömer annesi Esma'nın yanına gidip sessizce elindeki çuvalı aldı. Bağlı iplerin arasından bir tane elma alıp yemeye başladı. Aynı zamanda da karşı eve doğru ilerlemeye başlamışlardı.
"Bu elmalaru kim verdu ana?"
"Amasyalu bir uşak gönderdu oğlum."
"Şevval bacum midur o uşak?" Bunları söylerken bir yandan da diğer oğlunun kapısını çalıyordu Sefer. Kapıyı çalıp birkaç adım geri çıktığında Zeliha cevap verdi. "He o uşaktur."
Şevval, Zeliha'nın Amasya'daki çocukluk arkadaşıydı. Evlenip Sinop'a gelince görüşme sıklıkları azalmıştı. Babasının evinden elma gelmesine rağmen yine de benim elmalarım başka olur deyip elma göndermekte ısrar ediyordu arkadaşı.
Ömer yediği elmanın kalan çöpünü evin duvar kenarına attı ve boş eliyle pencereye üç defa tıkladı. "Kerem, çabuk olasun çabuk! Hazırlayacağun el kadar bebedur!" Ömer bağırarak konuştuğu için irkilmişti annesinin kucağında olan Kardelen. Başını annesinin omzundan kaldırıp babasına baktı. Uykuluydu. Uğraşamayacaktı. O yüzden başını tekrar annesinin omzuna gömdü ve gözlerini kapattı.
Birkaç saniye sonra pencere açıldı ve Kerem pencereden dışarı baktı. "Sus azcuk abi sus, daha yenu uyuttuk sipayi!"
Kerem ve Özlem'in sekiz aylık bir oğulları vardı. Adı Tarık'tı. Tarık olmasının sebebi Özlem'in babasının adı olmasıydı. Üç sene önce ölmüştü.
"Sen da gelup gelup benum gızi uyandiriydun! N'oldu? Senun başuna gelunce mi anladun benu?" Bunları bağıra bağıra söylerken bir yandan da Kerem'e sırıtıyordu. Kardeşlerdi. Yani intikam almak serbestti. O yüzden ayrı bir rahattı. Ama Kardelen hiçde öyle değildi. Babasının sesi onu çok rahatsız ediyordu. Bir daha başını annesinin omzundan kaldırdı. Suna kocasının sesini biraz bastırabilmek için birkaçadım öteye gidip kızının başını tekrar omzuna koyduktan sonra kısık sesle ninni söylemeye başladı. Ninni söyleyince hemen uykusu gelirdi Kardelen'in.
"Tamamdur, bugün senun benu sınayasun gelmuş." Abisini arada bir tutardı böyle. Onu gıcık etmek için ne gerekiyorsa yapardı. Gelip gelip de Kardelen'i uyandırma olayını inkar edemezdi tabii ama o da yeğenini sevmek için uyandırıyordu.
"Doğrudur." Sırıtmaya devam etti Ömer. Kerem'in pencereyi kapatarak içeri girmesini umursamadan elindeki çuvaldan bir tane daha elma aldı ve arkasını dönüp yemeye başladı. Elması bitince yine çöpünü evin duvar kenarına atmak için arkasını döndü ve attı. O sırada karşısındaki evin kapısı açıldı. Kerem çıktı ilk; bebeği kucağında o taşıyordu. Abisi uyandırır diye kendisi almıştı oğlunu. Uyanınca çok hırçın oluyordu oğlu. Ağlamasını çekemezdi.
"Amcacığum." diyerek bebeğe yaklaştı Ömer. Kerem ise bebeği geri çekti. "Uyuyordur amcasu uyuyor." Kardeşinin bunu yapacağını biliyordu Ömer. O yüzden hızlı bir hareketle minik, tombul bebeğin yanağından bir makas aldı.
Tarık ağlamaya başlayınca koca ve hayvanca bir kahkahayı bastı Ömer. "Bak hele Kerem," diye bağırdı. "Bak, yanağunda yeduğum elmanun şekeri vardur." Yine koca ve hayvanca bir kahkahayı bastı. Ama bu sevinci kendi kızının çığlığını duyana kadardı. Kahkaha atma sırası Keremdeydi. Ve Özlem, oğlunu Kerem'den alırken Kerem tam da o kahkahayı atmaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARDELEN
Sonstiges"Aslında bu hikaye şimdi başlamamıştı. Geçmişte bu hikayenin içindeydi..." Düzenlenecektir.