Giriş

4 3 0
                                    

                            *______*

Soğuk bir ilkbahar gecesi, dışarıda yağan yağmur damlaları sert esen rüzgarla birleşerek havayı adeta savaştırıyordu. Evlerin içine yağmur damlaları düşerken, rüzgar sert bir şekilde camdan, deliklerden içeriye sızıyordu. Bu evlerden biri, karanlık dünyaları içinde barındıran ve sevginin yok olduğu, mutluğun ve huzurun uğrak olmadığı bir evdi. Kaderi üzerine basılmış, kirletilmiş olan Ilgın'ın eviydi. Hayat ona kötülüğü fazla fazla dağıtmış, her yere serpmişti. Kaçışı yoktu, elbet yaşayacaktı.

Evin çatısından yağmur damlaları akıyor, çatlak duvardan bir şelale misali su akıyordu ve kırık pencereden rüzgar kendini belli ediyordu.Ilgın, annesi Azra ile küçük mutfakta oturmuş, akşam eve gelecek felaketi Murat'ı bekliyorlardı. Murat, evin erkeği ama aynı zamanda cehennemiydi. Azra'nın yüzünde kapanmayacak yaralar,izler, Ilgın'ın ise beyninden silinmeyecek anılar bırakmıştı Murat.

Sabahları evden çıkar, akşama kadar cebindeki parayı bitirir, sarhoş olur; eve gelince ise karısını döver, kızını ise bodrum katındaki karanlık dar odaya götürür, aç bırakırdı. Annesi bayılıncaya kadar dövülürdü, ayıldıktan sonra kızını alır, koynunda saklardı. Bazense Murat yorulur, Azra ise onun elinden kaçar, biricik kızını  alıp dışarıda otururlardı.

Fakat bir gün bir şey oldu, çark ters çevrildi, zaman acımasız tarafını gün yüzüne çıkardı.

Yine her zamanki gibi soğuk evde yaşayan Azra ile Ilgın birbirine sarılmış, bekliyorlardı, cehennemi cenneti unuturken, kırık kapının ardından sarhoş olmuş Murat yamuk yamuk, sağa sola çarparak eve geldiğinde Ilgın'ın içinde bir korku peyda oldu. Azra hemen ayağa kalkıp kızını arkasına aldı, Murat ellerini yüzüne bastırarak "Hazır mı lan yemek?" dediğinde Azra korkuyla gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, "Hayır yapmadım, evde bir şey yok, tüm gün açtık bizde,"dediğinde Murat okkalı bir tokat indirdi genç kadının yüzüne, "Sen niye yaşıyorsun lan? Ha niye? Ne boka yarıyorsun?"diye bağırıyordu. Ilgın minicik ellerini kulaklarına kapatarak içinden on'a kadar sayıyordu, belki bu kabus biter, tatlı bir rüyaya geçer diye umuyordu.

Kolunda acı hisseden Ilgın sıkı sıkıya kapattığı gözlerini hemen açtı, babası kolundan tutup cehenneme sürüklüyordu bodrumdaki odaya. Odaya vardıklarında Murat kızını içeri bir çöp gibi fırlatıp kapıyı üzerine kilitledi ve yukarıya Azra'yı cezalandırmaya gidiyordu.

Genç kadın yukarıda kızını düşünürken aşağıda küçük kız ise annesini. Küçük kız odanın az da olsa ışık olan yerine geçip minik kollarını etrafına sarıp ısınmak istiyordu, fakat yırtık kıyafetleri ve kırık pencere buna engel oluyordu. Yukarıdan babasının küfürleri, annesinin ise acılı feryatları yankılanıyordu. O an anladı, ılgın annesi geç gelecekti, onu kurtarmaya.

Kaç saat geçti bilmiyordu, ılgın ya da kaç gün annesi gelmiyordu, artık korkmaya başlamıştı, unutulmuş olabilirim diye, ama bilmiyordu ki annesi onu artık gökyüzünden izlediğini küçük kız soğuktan donmuş bedenini kaldırarak siyah demir kapıya yöneldi. Tam kapının önüne gelince de küçük yumruklarıyla sertçe kapıya vuruyor ve "Anne, annem artık çıkart beni buradan, bak burası çok soğuk, kızın çok üşüyor, hadi sıcak ellerinle ısıt beni, ne olur anne, lütfen gel," diyordu, ama kimse yoktu, sesler gelmiyordu. Fakat birkaç dakika sonra merdivenden bir ses geldi, küçük kız heyecanla ayağa kalktı, kapı açıldı ve içeriden annesi ya da babası değil farklı biri çıktı. Sarı saçlı, uzun boylu bir kadındı bu, takıları onu çok zarif gösterirken, karnındaki şişlik onun hamile olduğunu gösteriyordu. Yüzünden akan gözyaşları, maskarasının akmasına neden olmuştu. Küçük kız korktuğu için geri adımladı ve aynı zamanda neden ağladığını merak ediyordu.

Genç kadın ona doğru yaklaştı ve tam önünde diz çökerek "Korkma, gel yanıma. Beraber yukarı çıkacağız ve seni çıkartacağım buradan," dedi. Küçük kız bu fırsatı kaçırmamak için kabul etti ve kadının elini tutarak onunla üst kata çıktılar. Çıktıklarında nefesini tutmasına neden olan bir şey gördü.

Annesi ölmüştü, babası ise sarhoş, yatar vaziyetteydi. Annesi buz gibiydi, kafası kan içindeydi, saçları etrafa saçılmış, bazıları kesilmişti. Babası ise sarhoş, eli kanlı, baygındı. İşte ilk kez o gün, ılgın içinde nefret tohumu ekti. Bir gün onu büyütecek, herkese gösterecek, anlatacaktı, acı bir şekilde.

Genç kadının yanında, eşi olduğunu düşündüğü bir adam vardı. Beraber karakola gidip beklediler, sonra bir eve geçtiler. Küçük kız hiçbir şey anlamıyordu, sadece ağlıyordu, soluksuz. Genç çift, ona "Korkma, biz yanındayız," deyip sakinleştirmeye çalışıyorlardı.
                                 
                      20 dakika önce

Genç çift, bu mahalleye yeni taşınmıştı. Genç kadın hamileydi ve mutlu bir gelecek hayal ediyordu. Ancak, evlerine doğru ilerlerken bir çocuk çığlığı duydular. Hemen sesin geldiği yöne doğru ilerlediler ve eve girdiklerinde dehşet verici bir manzara ile karşılaştılar: bir ceset ve sarhoş bir adam. Hemen ambulansı arayıp bodruma indiler ve orada küçük bir kız buldular. Kızın donmuş bedeni, içlerini burkan bir acıyla titretiyordu.

Polise gidip her şeyi anlattılar. İşlemler ve cenaze olaylarından sonra, genç çift, küçük kızı evlatlık olarak almaya karar verdiler. Bu karar, onların yaşamlarını sonsuza kadar değiştirecek bir adım olacaktı. Artık oğullarına bir abla, küçük kıza ise yeni bir aile, sevgi ve umut sunuyorlardı.

Bu kararla bir laneti mi yoksa bir çocuğu mu evlat edindiler, zaman gösterecekti. Ancak, onlar için önemli olan tek şey, bu küçük kızın artık güvenli ve sevgi dolu bir yuvaya kavuşmuş olmasıydı.

GİZLİ ADALET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin