BAŞLANGIÇ

6 3 0
                                    

                                 ____
                
Gecenin sessizliği ve yağmurun yağışı ile beraber, toprakla üzerimizde siyah uzun bir yağmurluk, kafamızda yüzümüzü örtecek siyah bir şapka ve ellerimizde bizi koruyacak aynı renkte silahlarla depoya girmeye başladık.

Bugün büyük patronların günüydü. Bugün kimin celladı olacaklarını konuşacaklardı ve bu son konuşmaları olacaktı, maalesef.

Toprak arkadan, ben ise önden depoyu sardık. Depoya girmem gerekti, o yüzden yukarıda küçük bir pencere kestirmiştim gözüme. Yerdeki tahtaları yavaşça üst üste koyup üzerine çıkıp içeriyi gözlemlemeye başladım. Kırık pencereden gördüğüm kadarıyla içeride on kişi vardı. Deponun içine büyük bir masa, etrafında ise sandalyeler vardı. Büyük patronlar hariç korumalar da vardı, toplam indireceğimiz hedef on beşti.

Kulaklıktan toprağa seslenip "neredesin?" diye sordum. Sesi gecikmedi, "arka taraftayım. İki kişiyi nazik bir şekilde indirdim ve içeriyi gözlemliyorum" diye konuştu. "Kaç kişi var içeride? Ben on beş saydım," diye sordum. Gözden kaçırmak istemiyordum hiçbir şeyi. "On beş saydım, ben de. Artık yedi buçuk, yedi buçuk bölüşürüz," deyip güldü. Bende güldüm, çünkü on beşinci kişiyi Üstün marifetlerimle ahirete yollayacaktım. "Hazırsan, girelim içeri," dedim. Toprak ise "hiç olmadığım kadar hazırım, ablacığım" dedi.

Toprak benim biyolojik olmasa da en az biyolojik kardeşim kadar sevdiğim kardeşimdi. Yıllarca aynı evde kaldık, aynı şekilde büyüdük ve aynı geleceği inşa ettik. Biz sadece kardeş değil, biz sırt sırta verdiğimiz iki dosttuk.

Tahtaların üzerinden inip kapıya doğru yürüdüm. Depoyun içi tamamen karanlıktı, masanın olduğu kısım hariç, tabii. Karanlık kısımdan yürüyüp perdenin arkasında masanın yakınına geçtim ve onları dinledim. İçlerinden biri "Ivan bize kimi nasıl öldüreceğimizi zaten listelemiş. Bu iş kolay olacaktır," dedi. Başka biri ise "Ivan her zaman bir şeyler bilmek ve söylemek ister, ama ben onun her zaman doğru bildiğinden emin olamam. Ama neden o liste yapmış ki? Bırakalım, cevap verelim bize de, olur mu?" Bu kişinin Türkçesi iyi değildi, yüksek ihtimalle rus'tu ve anladığım kadarıyla Ivana güveniyordu ama liste onu şaşırtmıştı. Diğerleri de bu rus olarak tahmin ettiğim adama katıldıklarını belirttiler. Fakat başka yerden bir ses yükseldi, "ben Ivana güvenmiyorum. Madem çok şey biliyor, o zaman işi o halletsin," diye çıkışınca masa da kargaşaya sebep oldu. Tam o an kulağıma toprağın sesi ilişti, "hadi sıra sende, Keskin." Bana Keskin diye hitap etmesi hoşuma gidiyordu ve yüzümde bir gülümsemeye neden oluyordu. Karanlık kısımdan çıkıp tüm dikkatleri üzerime çektim. Dikkatlerle beraber silahları da üzerime çekmeyi başardım. Oldukça rahat bir şekilde kafamdaki şapka'yı çıkarıp onlara samimi ve masum bir gülümseme sundum.

"Merhaba, ben Yulia. Ivan'ın eski sağ kolu. Ben buraya, onu alt etmek istediğiniz için geldim. Biliyorum ki kimse onu sevmiyor ve hemen öldürmek istiyor. Size yardımcı olabilecek bilgilere sahibim," dedim, yarı Türkçe konuşarak ne kadar başardığım meçhul. "Fakat indirmeniz gerekiyor silahları, ben vermen bilgileri bu şekil," böyle söyleyince silahlar indi ve bana meraklı gözlerle bakıyorlardı. Yağmurluğumun iç cebinden bir dosya çıkartıp onlara uzattım. Rusça yazılmış oldukça önemli bilgiler yazılıydı. Ivan'ın onlardan sakladığı bilgiler onlardı. Dosyaya bakarken, "eğer siz bu işi yapsaydınız, bitecekti işiniz.Ivan, yapıyordu gizli planlar. Bana etti ihanet bu yüzden bende ettim size yardım," bu saçma konuşmayı bitirmek için sabırsızlanıyordum.

Adamlardan biri şerefsizce gülümseyip, "biz teşekkür eder, sana güzel kız," dedi ve güldü.

Birazdan o çeneni köpeklere yem ettiğimde de böyle konuşup gülecek misin acaba?

Onlara ciddi bir şekilde bakıyordum, onlar ise aynı şekilde dosyaya.Sağ tarafıma bakıp toprağa işaret verdim. Benimle beraber o da saklanmıştı. O gelmeye başladığında sırtımda sakladığım silahımı alıp korumaları teker teker vurdum. Rahat bir ölüm oldu  onlara. Seslerle beraber patronlar bana ve toprağa baktılar ve elleri silahlarına gittiği an toprak elindeki iki silahı ile iki kişiyi alnından vurdu ve "ah, özelmişim" dedi. Toprak uzun süredir işlerle uzaktan ilgileniyordu. Az önce yavşaklık eden o şerefsizin yanına gidip cebimde sakladığım bıçağı çıkartarak kulağını güzelce kesip masaya bıraktım. Tam gözünün önüne o sırada da toprak cesetleri çoğaltıyordu. Şerefsiz ağlamaya başlayınca ona "sesin kulak pasını silecek türden değilmiş. Hem korkma, zaten varlığın dünyaya yüktü, o yüzden acısız bir ölüm olacak," diyerek kulağının içine tek kurşun sıkıp öldürdüm.

Çok yaşamıştı, şerefsiz.

Toprakla önemli dosyaları belgeleri aldık ve cesetleri teker teker kesmeye başladık. Hepsi bittikten sonra da dışarıda olan köpeklerin kulübesine doğru fırlattık. Toprakla birbirimize bakıp güldük. Toprak'ın yüzü kan olmasına rağmen hâlen yakışıklıydı. Üçe vurduğu kumral saçları, hafif kirli sakalı ve koyu yeşil gözleri onu yakışıklı göstermekle yetmiyordu. İki kez bakmaya zorluyordu. Benim ise sarı saçlarım kana bulanmış durumdaydı. Yeşim rengi gözlerimin içinde yanan ateş her bir ölümde daha çok harlanıyordu.

Siyah Range Rover'a binip tünele doğru gittik. Örgüt şu anda oradaydı.

Tünele gelince arka gizli kapaktan girip içeri geçtik. İçerisi son model teknolojilerle donatılmış, kameralarla süslenmiş ve haritalarla dizayn edilmişti. Toprakla beraber örgüt liderimiz Atilla Yılmaz'dı. Ama biz ona Kıyıcı deriz, lakabının hakkını verir kendisi.yanına varınca selam verip, "temizce hallettik, Kıyıcı," deyince başını aşağı yukarı salladı. "Güzel," dedi ve elini uzatarak "ılgın odama gel," deyip odasına doğru ilerledi toprağa, "sen git istersen, eve bir duş al sonra annemlerin yanına geç," dedim. O ise "emin misin, beraber gidelim," dese de itiraz edip gönderdim. Odaya geçince, herhangi boş bir koltuğa geçip Kıyıcı'yı dinlemeye başladım. Duvar'da asılı televizyonda bir adamın fotoğrafı vardı,takım elbiseyle verdiği bir pozdu. "Ahmet Celal Dingin, namı diğer Kara. Kendisi büyük patronların elçiliğini yapar ama patronlar için hayati önem taşır. Para gözdür, para ver, namusunu bile satar o şekil," böylelerini çok tanırdım. Hatta çok gebertmiştim. On yıllık mesleğimde her beş şerefsizden biri de bu sebepten ölürdü. "Bu akşam bitir işini, konumunu atarım yolda," dedi ve çıkmam için işaret verdi. Ben de kalkıp dışarı çıktım.

Telefonuma mesaj gelince ekranı açıp baktım ve konum olduğunu gördüm. Arabaya binerek konuma göre hareket ettim. Bir sahilin önüydü. Arabadan inip bir binanın arkasına saklanmaya başladım. Adamı biriyle konuşurken gördüm, elinde bir çanta vardı ve pis pis sırıtıyordu. Yüksek ihtimalle paraydı. Adam yanından uzaklaşınca silahımı çıkarıp nişan almaya başladım. Uygun sırayı kolluyordum. Tam uygun zamaı  bulduğum anda tetiğe bastım. Fakat o an şok olmama sebep olan bir şey gördüm. Aynı anda bir kurşun daha adama isabet etti ve adam o an yere serildi. Kafamı kurşunun geliş yönüne doğru çevirdim, fakat kimse yoktu. Ama bir ışık gördüm, kırmızı bir ışık. Işığı takip ettiğimde üzerimde tam kalbimin üstündeydi.

Neydi lan bu şimdi?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 08 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GİZLİ ADALET Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin