"jeongin?"changbin hyung içeri girer girmez yaşadığı şaşkınlığı belli ederken zaten akmaya hazır gözyaşlarım onu görünce yanaklarımdan süzülmüştü.
"saç — saçların?"
ağlamam şiddetlenirken nefeslenmeye çalıştım. kısa, yamuk yumuk saçlarımla nasıl göründüğümü bilmiyordum lakin bildiğim de bir şey vardı; berbat bir haldeydim. "neden?" diye fısıldadı changbin hyung bana sarılırken. "reddetmedi. hyung reddetmedi inanabiliyor musun? seni aldatmadım diyemedi, demek ki yapmış." arkadan gelen seungmin hyung saçlarımı okşadı. ne denli kırgın olduğumun bilincindeydiler, chan'ı ne kadar sevdiğimi biliyorlardı.
içeri geçerken hiçbir şeyi umursamıyordum, mantıklı da düşünemiyordum.
"yapmış olması.. hayır, o seni çok seviyordu." yutkundu seungmin hyung. "iyice konuşsa mıydın?" dudaklarını büzerek sorduğu soruyu reddettim. "her şey ortada, bana hâlâ açıklama yapmaya çalışıyordu. açıklama varsa bir olay da vardır değil mi?" karışmak istemediğinden sustu. "ara son defa ya da mesaj at o halde. yüzleşmeniz gerek jeongin." changbin hyung elini koluma koyup destek amaçlı gülümsedi.
"bilmiyorum.. birkaç gün kendime gelmem lazım. onun da akıllanması. ben hiç mesaj atmayacağım, size sorarsa da bilmiyoruz deyin."
1 hafta sonra
açılan kapının ardındaki bedenin kırmızı gözleri beni gördüğünde şaşkınca büyüdü. "saçların?" o günden sonra kuaförde düzelttirmiştim saçlarımı ama kısaydı işte. kısa saç kullanmaktan nefret ettiğimi de biliyordu. "jeongin?" sarılmak için öne geldiğinde elimle engel oldum ona. "dokunma, sarılma, hiçbir şey yapma. son defa konuşmaya geldim, yüzleşmeye." kapıyı sonuna kadar açıp beni içeri davet etti. koltuğa yerleşirken onun yanıma oturuşunu izledim.
"1 hafta boyunca delirdim. ne mesajıma döndün ne aramalarıma. changbin de hiçbir şey bilmiyorum dedi. ne kadar korktum haberin var mı senin?"
"niye?"
"ne niye?"
alayla güldüm. "niye merak ettin ki? aldatırken düşünmedin mi?"
"en azından iyi olduğuna dair bir mesaj atabilirdin!"
"o zaman bırakacak mıydın peşimi?" kaşlarımı çattım. "konuşmak isteyecektin ama ben istemiyordum." derin bir nefes alıp kafasını iki yana salladı. "şimdi," dedim sakin kalmaya çalışarak. "en başından beri tutturduğun açıklaman var ya, yap hadi." yutkundu. "o kız.." devam edemediğinde sinirle gülüp geriye yaslandım. "bu sana verdiğim son şans chan. bir daha evine de gelmem, mesaj da atmam. ne bok zırvalayacaksan şimdi zırvala."
"bara gittiğim bir gündü. sabahında seninle tartışmıştık, sinirlerim bozuktu. kafa dağıtmak istedim, istemsizce fazla içtim." bahaneler. bahanelere sığınıyordu ve sinirlerimi bozmaya devam ediyordu. "sonra diana geldi, o kız. başta sen sandım. yemin ederim o kadar sarhoştum ki.. net göremiyordum bile. bak sana çok aşık olduğumu biliyorsun. eve gitmek istedi. geldik benim evime. öpüştük," yutkundum. "evet, seni aldatmış olduğumun bilincindeyim ama durdum. kendime azıcık geldiğimde engel oldum. ittim onu, devam etmedik."
"yatmadınız mı?"
"hayır. yemin ederim." inanmamı ister gibi baktı bana. yalvarırcasına. "devam et."