Başlamadan önce bu korkunç şeylere, kendi gözlerimle şahit olduğumu söylemeliyim. Evet söylemeliyim ki herkes ne yaşadığım bilsin. Yaşananlar bilinmeli ve unutulmamalı...
Aynalıköşk'te tam 24 saat geçtikten sonra arabamla son süratle kasabanın merkezine doğru yol aldım. Geçen 24 saat miydi yoksa 15 yıl miydi? Zaman kavramım kaybolmuştu. Ruhum ve benliğim bilinmeyen yaratıklar tarafından tutsak edilmişti sanki. Kafamda sis bulutu halinde bu düşüncelerle, yanan evin etrafında arabamla tur atıyor ormanın uğultusunu tekrar benliğimde hissediyordum. Evden çıkan sisli duman insan şeklini alıyor sonra kayboluyordu. İnsan gölgeleri bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Doğduğum ve büyüdüğüm o korkunç uğultulu tepeler bana bunun son olmadığını ve devamı geleceğini söylüyordu. Kana susamış korkunç tepeler bana şunları fısıldadı "Alp ve Ali sanki ormanda kısa bir yürüyüş yapmışlardı ve geri dönmemişlerdi"...
Ailemizden bize kalan eski ve görkemli bir o kadar da gizemli köşk vardı. Köşkün üç mirasçının en küçüğüydüm. Alp ve Ali ağabeylerim ikiz olarak dünyaya gelmişlerdi. Ebeveynlerimize gelince annemiz ve babamız gizemli bir şekilde iki gün arayla hastalığın ne olduğu tam teşhisi konmadan gizemli bir şekilde aramızdan ayrıldılar. Annem ve babam öldüğünde onlar 17 yaşındaydılar ben ise 5 yaşındaydım. Küçüklüğümü hayal meyal hatırlıyordum ve abilerimle pek güzel anılarım mevcut değildi. Genelde onlar ya futbol konuşurlar ya da kızlarla ilgili sıkıcı muhabbet ederlerdi. Hep yalnızdım ve kendimi okumaya vermiştim. Küçüklüğümde sis bulutu olan ebeveynlerimizin ölümü ve onlar tarafından sır gibi saklandığıydı. Abilerime sorduğumda yüzleri buz gibi kesiliyor ve konuyu değiştiriyorlardı. Onlar son derece soğuk ve burnu havada insanlardı. Zaman geçtikçe kalpleri yumuşamış ve onlar daha çok muhabbet eder olmuştum. Küçüklüğümüz yetimhanede geçmişti sonra teyzemiz bizi yanına aldı ve bizim meşhur Aynalıköşk'te bizi büyütmüştü. Naciye teyzem hep annemden ve babamdan bahsederdi iyi insan olduklarını ve çok iyi doktor olduklarını anlatırdı ve bende resimlerine bakarak abilerim ve beni onlara sarılarak hayal ederdim. Zaman geçti herkes kendini yolunu seçmişti ve onlar sektördeki en iyi iki avukat oldular ve kendi bürolarını açtılar ve bende başarılı bir polis oldum.
Mevsimlerden yazdı. Temmuz ayının en kavurucu yazıydı. Her yer güllük gülistanlıktı, çiçekler , böcekler ve kuşlar ne hoştu. Havada sıcak ekmek kokusu dağılıp mis gibi burnuma geliyordu. Arabadan indikten sonra hızlıca merkeze doğru yol aldım. Emniyetteki son işlerimi tamamlamayı istiyordum. Cuma gününü çok kısa olmasını diliyor hemen haftasonuna ışılanmak istiyordum. Baştaki o güze duygular birden sıkıntıya dönmüştü, sebebi ise Klimanın bozuk olmasıydı. Dünkü soruşturmayı bilgisayarım da incelerken terler yüzümde boncuk boncuk olmuştu. Yüzüme düşen saçları üfleyerek ileri geri itiyordum ,ekrana bakarken birinin silüeti ekranda belirmişti. Bizim çok bilmiş ve ofiste çapkınlıklarıyla meşhur olan nam-ı değer Cem'di. Elinde iki adet Ice mocha vardı. Davetkar bir şekilde birini bana uzattı. İçimden içmek ve serinlemek istiyordum ama kabul edersem bundan yüz bulacağına yemin edebilirdim.
-Zehra sana mükemmel haberim var! Cem çok heyecanlı şekilde konuşur arada sözlerini yutardı. Anlattığı konu çok banal bir dedikodusu konusuydu ve bende bundan son derece nefret ederdim.
-Bizim müdür karısını kimle aldatıyor biliyor usun? Duyunca çok şaşıracaksın. Zehra bana bakar mısın lütfen ya!Cem boş boş zırvalarken araya girip hızlıca dışarda işim olduğunu ve çıkmam gerektiğini söyledim. Cem ısrarla konuyu mağlum meseleye getirdi " haftasonu bir işin var mı? güzel bir mekan keşfettim birlikte uçalım ha" tarzı vıcık vıcık asılmalarından kaçtığım gibi kendimi dışarıya attım. Merkezin bahçesi mükemmel şekilde esiyor rüzgar yüzümü yalıyordu. Uzun sarı saçlarım havada narince süzülüyordu. Arabama atlayıp maruz kaldığım Cem havasından uzaklaşmak istiyordum. Üstü açık arabamla giderken, radyo da The Neighbourhood'dan Sweater Weather müziği çalıyordu ve bu benim en sevdiğim müzikti. Keyiflediğim an birden telefonuma bir mesaj geldi.
Alp Abim🌸
-Zehra Merhaba nasılsın? Haftasonu plan yapmak yok sen Ali ve Alp abinle güzel haftasonu kaçamağı yapacağız biliyorsun ki 2 Temmuz annemle babamın yıldönümü güzel bir akşam yemeği onları analım diyorum. Ne dersin? 😎
-Tamam abicim ✌️Görüşmek üzere...
Haftasonu planına birden davet edilmiştim. Aklımda aslında yatağıma uzanıp dinlenmek vardı. Alp abim özel günlere çok önem verirdi özellikle annem ve babamın yıldönümüne ayrı bir itinayla organize eder, hazır etkinliğe Ali abimle ben konuverirdik. Tarih: 2 Temmuz 1997 Yer: Şile Aynalıköşkü not herkes katılmak zorundadır. Bilgi mesajım da telefon aramasından sonra da gelivermişti. İstemsiz katıldığım bir etkinlikte olsa iki gün şehrin gürültüsünden uzaklaşmak bana iyi gelecekti. Şimdiden çocukluğumun geçtiği Şilenin mis kokulu ormanı burnumda tütüyor, köşkün yanındaki salıncakta sallandığım günler zihnimde taptaze canlanıyordu. Sonunda kaldığım daireme vardım. Kaldığım daire Fatih'in en eski sokağında yer alan aile apartmanıydı. Binadaki herkes bana çok saygı gösterir her zaman arkamdan başıma bir şey gelmesin diye dualar ederlerdi. Bir gün üçüncü kattaki tonton Bekir dayı yanıma geldi elinde okumuş bir dizi şekerleri bana verdi. "Al Zehra kızım bu şekerleri ye, bu şekerler seni kötülüklerde koruyacak". Ah güzel yürekli Bekir dayım. Keşke her kötü yürekli insan senin gibi pamuk yüreği olsa dünya o zaman bayram olurdu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILDAYAN ORMAN
Short StoryFısıldayan Orman bir dizi korku hikayelerinden oluşan serinin ilk kitabıdır. Tuhaf, korku ve kısa hikayelerden hoşlanıyorsan bu seri tam sana göre...