Yeni bir güne alarm sesi ile gözlerimi açmıştım. Dün okuduğum kitabımın üstünde duran ve susmak bilmeyen telefonumu alarak lanet alarmı hızlıca kapattım. Telefonu aldığım yere koyarak ayağa kalktım ve lavaboya yöneldim.
Yüzümü yıkayıp kuruladıktan sonra odama gidip telefonumu alarak salona geçtim. Yeni uyandığım için henüz bir açlığım yoktu bundan dolayı en sevdiğim çizgi filmlerden biri olan Gökkuşağı Ruby'i açtım. Ne yani 19 yaşına geldik diye çizgi film aşkımdan vaz mı geçeceğim? Sanmam.
Yaklaşık 1 saat çizgi film izledikten sonra kapının çalmasıyla gözlerim televizyondan ayırmak zorunda kaldım. Oflayarak kapıya yönelim. Kapıyı açtığımda ise yüzüne aşina olduğum en yakın arkadaşım olan Birçe'yi gördüm. Neşeli bir ses ile "Günaydın." dediğinde tekdüze bir ses ile bende "Günaydın." dedim.
Elindeki poşetleri havaya kaldırdığında "Umarım kahvaltı etmemişsinizdir Gece Hanım. " dedi imalı imalı. "Etmedik Birçe hanım. " dedim konuşma şeklini taklit ederek. "Eee kapıda mı bırakacaksın beni? " dediğinde kenarı çekilerek geçmesi için alan açtığımda hiç düşünmeden ayakkabılarını fırlatarak içeri daldı ve tam mutfağa gireceği zaman gözleri televizyona takıldı. "Aa kahvaltı ederken izler miyiz?! " dedi heycanla. "Tabii, izleriz neden olmasın? " dedim aynı heycanla.
Daha sonra hızlıca mutfağa girdi bende fırlattığı ayakkabılarını alarak ayakkabılığa koyup kapıyı kapattıktan sonra mutfağa yöneldim. İçeriye adımımı attığımda Birçe'nin çoktan çayı koyduğunu gördüm.
"Ooo jet gibisiniz bu gün Birçe hanım n'oldu nereden geliyor bu neşe? Kaynağını öğrenebilir miyiz?" dediğim soruya küçük bir kahkaha atarak cevapladı. "Üzgünüm, söyleyemeyiz malesef. " dediğinde alt dudağımı salladım. "İşte bu üzdü... " dedim yalandan üzüntülü bir ses tonu ile. "Tamam tamam, üzülme. Bu neşenin kaynağı seninde seveceğin bir şey. " dediğinde gözlerim büyümüştü.
"Neymiş o haber? " dedim meraklı bir şekilde. Soruyu sorduğumda önündeki salatalığı bırakarak kocaman bir sırıtma ile bana dönerek tezgaha yaslandı. "Biz Sinan ile ayrıldık. Valla haklıymışsın. Üstümden koca bir yük kalktı. " dediği anda hızlıca ayağa kalkarak yüzümdeki kocaman tebessüm ile Birçe'ye sarıldım ve olduğum yerde zıplamaya başladım.
Tabii Birçe'de beni yalnız bırakmamıştı. Her saçmalığımda yanımda olan bu kıza çok şey borçluydum. Yaklaşık 2 dakika boyunca öylece bir birimize sarıldık. Sonra bedenlerimizi bir birimizden ayırdık fakat ellerim hâlâ onun omuzlarındaydı. İkimizinde gözleri dolmuştu. "Senin adına çok sevindim kardeşim. " dedim ağlamaklı bir ses ile.
"Ben kendi adıme yeterince sevindim. Sen kendi adına sevin. "
"Of neyse acıktım ben. "
"Bekle hemen hazırlıyorum sende tabaklara poğaçaları koy." dediğini yaparak turuncu çiçekli beyaz tabaklardan iki tane çıkarttım. Sonra masaya koyduğu poğaça poşetinden iki poğaça çıkartarak tabaklara koydum. Birçe'de tabaklara domates, salatalık ve peynir koydu."Gece sen git masa örtüsünü ser bir de çatalları götür. "
"Bağış üstüne komutanım. " diyerek asker duruşu yaptıktan sonra salona giderek beyaz bir masa örtüsü çıkartarak yuvarlak sehpanın üzerine serdim. Daha sonra mutfaktan çatalları aldım ve salona girerek sehpanın üstüne bıraktım.Tam oturduğum sırada Birçe elinde iki kupa ile salona girdi. "Oy Birçe'm portakal sıkmış. Ölürüm ben sana. " derken bir yandan elime aldığım kupadan portakal suyumu içiyordum. "Ölme, ölme portakal suyu iç. " dedi ve mutfaktan aldığı kahvaltı tabaklarımız ile salona girdi. Tabaklatı masaya bıraktı ve yanıma oturdu. "Aa aşk olsun. Hâlâ açmamışsın. " dediği an Gökkuşağı Ruby açacağımızı hatırladım.
Sehpanın üzerinde duran kumandayı alarak YouTube'a girdim ve bir saatlik olan rastgele bir bölümü açtığımda Birçe iştah ile poğaçasından kocaman bir ısırık almıştım. Kızı görünce benimde iştahım açılıyordu valla. Bende hemen poğaçamdan böldüğünü parçayı ağzıma attım. "Ellerimize sağlık kız. " dedi ağzı doluyken. Biz birbirimizin yanındayken bizim için ayıp diye bir şey olmuyordu. "Valla. Çok güzel olmuş. " sadece salatalıkları ve domatesleri kesip koysakta güzel olmuştu işte.
Çizgi film'imizi izleyerek yemeklerimizi yedikten sonra tabakları ve bardakları mutfağa götürüp makineye yerleştirdim. Birçe ise masa örtüsünü çırpıp sıkıldığı için salonu süpürmeye başlamıştı. Bu kızın arada benim odamada el atması lazım. Bulaşıkları yerleştirdiğimde Birçe işlerini çoktan bitirmiş koltukta yatıyordu. E bir keyif kahvesini hak etmiştik.
"Keyif kahvesi mi yapsak acaba... " dediğimde gözleri ışık görmüş tavşan gibi bakıyordu. "Bir kahveye nasıl hayır diyebilirim?!! " diyerek heycan ile yerinden fırladı. "Gel o zaman. " diyerek mutfağa girdiğimde sanki oyuncak alınmış küçük bir çocuk gibi zıplıya zıplaya peşimden gelmişti.
Kahve makinesine kahve ve suyu koyduktan sonra dümesine bastım. Kahve fincanlarınıda tezgahın üzerine bıraktıktan sonra mutfakta olan küçük masada Birçe'nin karşıdına oturdum. "Kahveleri içtikten sonra kitapçıya gidelim mi merak ettiğim bir kaç kitap vardı onlara bakacağım. " dedi ikimizde bir kitapkurtları olduğumuz için genelde hep kitapçıya gidiyoruz.
"Olur bende bir kaç kitap bakacağım ama Ersin Amca bizi yakında dükkana almayacak. " Ersin Amca binamıza en yakın kitapçıydı, küçük ama tatlı bir kitapçı dükkanı vardı. "Yok, Ersin Amcam yapmaz bize. " Sohbetimizi bölen kahve makinesi kahve lerimizin olduğunu haber ediyordu.
Tezgaha koyduğum fincanlara kahveleri doldurdum. İkisini elime alarak birini Birçe'nin önüne koydum diğerini ise oturduğum sandalyenin önüne koydum. Kahvelerimizi içerken ve kitaplar hakkında konuşurken zaman şu gibi akıp gitmişti. Sonra konuştuğumuz kitapçıya gitme olayını gerçekleştirmek için binadan çıkış yaptım. Altımda siyah bol bir eşofman üstümde ise siyah uzun kollu bir crop vardı.
Birçe ise benim gibi altına siyah bir eşofman üstünde ise pembe bir crop vardı. Hava soğuk olduğu için bir de üstüne ceket giymişti. Kitapçıya girdiğimizde Ersin Amca bizi büyük bir tebessüm ile karşılamıştı. "Abi yine biz geldik bıktın herhalde bizden. " dedim. Ersin Amca'nın yüzüne yalandan kızmış bir ifade yerleştirip "Kızım aşk olsun ne bıkması. Benim sizden başka kimim var. " dediğinde Birçe söze atladı. "Burasıda bizim ikinci evimiz oldu be abim. "
"Olsun olsun, neyse ben sizi daha fazla tutmayayım. Şimdi Cuma namazına yetişmem gerek dükkan size emanet kızlarım. "
"Tamamdır Ersin Amca. " dedik ikimiz aynı anda. Biz kitapçıda gezmeye başlarken Ersin Amca Cuma namazına gitmek için dükkandan çıkmıştı.Bizde alacağımız kiyapların parasını hesaplayıp kasada beklemeye başladığımızda Ersin Amca içeri girdi iki laflaştıktan sonra aldıklarımızın parasını ödeyip dükkandan çıktık. "Valla Ersin Amca benim ikinci babam. " dedi Birçe
"Senin mi benim mi? " dediğimde evin kapısının önüne gelmiştik elimdeki poşeti sol elime alarak cebimden çıkarttığım anahtarla kapıyı açtığımda ikimizde kendimizi eve attık.Belki bu söylediğime şaşıracaksınız fakat Birçe'nin benim evimde bir odası vardı. Evet, kendine ait bir odası. İkimiz biraz film izledikten sonra odalarımıza çekildik. Zaten saat geç olmuştu yaklaşık bir saat sonra uyuyacaktık.
1 saat sonra...
Saate baktığımda saatin 01:00 olduğunu gördüm. Bayağı geç olmuştu gözlerimi ovuştururken Birçe'nin sesini işittim.
"Gece!! Yeni bir müzik çıkmış çok iyi diyorlar gel birlikte dinleyelim. " hangi şarkı olduğunu bilmiyorum ama pek ilgimi çekmemişti. Zaten saat epey geç olmuştu. E uykumda vardı. En iyisi yarın dinlemekti.
Önümdeki bilgisayarı kapatırken bir yandan da Birçe'ye cevap verdim. "Yarın dinlesek olmaz mı? Çok uykum var. "
"Sen bilirsin ben dinleyeceğim. Sana iyi geceler. "
"Sanada iyi geceler! " deyip yatağımın üzerinde ki yorganı kaldırdım ve altına girdim. Şimdi rahatça uyuyordum fakat yarın sabah neler olacağından habersizdim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMLÜ MÜZİK
Teen FictionBir müzik olduğunu düşünün, duyan herkes ölüyor. Fakat şanslı olan 5 genç o müziğin duyulduğu zaman kulaklık takıyor. Dünya'da tek kalan bu 5 genç müziği duyuran adamı bulabilecek mi, yoksa onlarda mı ölecek?