Genç kadın arabasını, corollanın arkasına çekti.
Saat neredeyse 03.00'dı. Yaklaşık bir saat önce ,daha da kısa bir süre önce olabilir, Ada onu aramış ve ağlayarak ondan yardım istemişti. İlkay ise arkadaşını dinlemiş ve söylediği yere gelmelerini istedi, sonrasında da Burçin ve Çağrı'yı uyandırıp onları da evlerinden alıp ormana doğru sürmeye başladı.
Çağrı ve Burçin'e aslında ne için orada olduklarını söylememişti çünkü gelmeyeceklerini çok iyi biliyordu. Gerçi, böyle bir şey için kimsenin gelmeye can atacağını sanmıyordu.
Çağrı ve Burçin arabadan inip iki siluete doğru ilerlediler. İlkay torpido gözüne uzanıp el fenerini alıp öyle indi arabadan. Feneri yakıp direkt bordo corollanın bagajına tuttu ışığı ve biraz eğildi, açıklıklardan sızmış ve kurumaya başlamış sıvıları gördü ilk önce. O sıvıların ne olduğunu biliyordu o yüzden arabaya dokunmadan geri çekildi ve bakışlarını Anıl'a çevirdi. Fener ışığını açtığından beri gözler İlkay'ın üzerindeydi.
"Anıl bagajı açabilir misin?" Anıl sürücü kapısını açıp bir düğmeye bastı ve ardından inip bagajı açtı.
İki büklüm olmuş beden gözler önüne serildiğinde İlkay yüzüne vuran kan kokusuyla beraber burnunu kapayıp geri çekildi.
"Bu ne lan böyle?" Çağrı iğrenerek cesede bakıyordu, Burçin ise "Neye bulaştınız siz?!" Diyip İlkay'la Anıl'a döndü.
"N'olduğunu görüyorsunuz işte, ikiniz ormana taşıyın cesedi. Anıl'da size ışık tutar giderken."
"Pardon? Kusura bakmayın ama ben bu işte yokum." Burçin arkasını onlara dönüp ilerlemeye başlamıştı bile.
"Maalesef dostum, çoktan bulaştık sanırım." Burçin Çağrı'nın sözünü kesti, "Pardon, pardon. Gecenin bir vakti ceset gömmek için ormana geldik, hatta getirildik ve herkes bunu normal mi karşılıyor? Siz iyi misiniz?" Burçin şaşkınlıkla arkadaşlarına baktı.
"Normal olmadığını bende biliyorum ve evet, buraya gelirken sizi soktuğum durumu açıklamam gerekirdi ama oldu bir kere. Fakat sizi temin ederim ki polise yakalanan biz olmayacağız."
"Nasıl olacak o?" Çağrı kollarını önünde bağlayıp İlkay'a baktı. Burçin bir şey dememişti ama o da İlkay'a bakıyordu
"İlkay'la konuştuk, bir planı var ve işe yarar gibi gözüküyor. İlk önce yapacağımızı yapıp sonra konuşsak? Biri gelirse işler daha da sarpa sarar."
"Anıl haklı, size her şeyi eve giderken açıklayacağım. Söz veriyorum."
Genç adamlar bir süre sonra onları onaylayıp ölü adamı ormanın derinliklerine götürmeye başladılar. İlkay ise corollanın sol tekerleğinin hemen yanına çökmüş Ada'nın yanına gitti. Genç kadın hala olayların etkisinde olmalıydı.
İlkay yanına çöküp elini omzuna koydu, "Ada senden bir şey rica edebilir miyim?" Genç kadın başını kollarının arasından kaldırdı ve şişmiş gözleriyle ona baktı. Yüzünün farklı yerlerinde morluk ve kurumuş kan lekeleri vardı.
"Tabii." Cevap kısa ve netti. "Araba hurdaya gidecek. Yirmi dakikalık yol ve buradan dönüşte gelip alacağım seni. Araba sürecek durumdasın değil mi?" İlkay bu konuda Ada'ya çok fazla güvenemiyordu çünkü gerçekliğini yitirmiş gibi gözüküyordu. Fakat arabayı götürmeyi ne kadar ertelerlerse bu durum o kadar aleyhlerine oldurdu.
"Tabii, tabii yaparım. En azından bunu halledebilirim." İlkay gülümseyip Ada'nın omzunu pat patlayıp yanından kalktı. Anıl'dan aldığı araba anahtarını ve bir kağıt parçasını Ada'ya uzattı. "Pekala, gideceğin adres kağıtta yazıyor. Orada ki adama seni Ahmet abinin yolladığını söyle. Gerisini o halledecektir. İşin bittikten sonra karşı yolda ki kafeteryaya geçip bekle, ben seni alacağım." Ada sadece başını salladı ve İlkay ne yapacağını tekrar ettirmişti. Bu işten olabildiğince kolay sıyrılmak istiyordu. Taner'in tanımadığı tek arkadaşı Ada olduğundan ondan başkasını yollayamazdı oraya.
Ada arabaya binip gittiğinde İlkay'da arabasından etil alkolü ve iki tane küreği alıp ormana doğru ilerledi.
Alkolle cesedi temizleyip daha sonrasında çok da derin olmayan mezara gömdüler. İlkay'ın amacı polisin cesedi bulabilmesiydi. Daha önceden de dediği gibi sadece polisin yakalayacağı kişiler onlar olmayacaktı. Tabii her şey planladığı gibi giderse...
"Allah'ım... Hala bunu yaptığımıza inanamıyorum." İlkay'ın arabasına doğru ilerliyorlardı.
"Uzatma Burçin, bitti işte her şey." Anıl durgun bir ses tonuyla konuştu.
"Ah, pardon. Her gün yaptığımız rutin işlerdi değil mi zaten bunlar. Diş fırçalar gibi kolay şeydi ya bu da. Siz rahat olabilirsiniz ama er ya da geç yakalanacağız, biliyorsunuz değil mi?"
Çağrı onlara arkadan yetişti. "Kimse rahat değil şu an Burçin. Ayrıca sana bunu kimse zorla yaptırmadı, siktir olup gitme fırsatın her zaman vardı."
"Tamam beyler, uzatmayın. Aklınızdakileri eve saklayın, o zaman istediğiniz gibi konuşursunuz." İlkay uzun adımlarla önden yürümeye başladı, yağmur yağmaya başlamıştı. Bu güzeldi çünkü tüm deliller suyla beraber akıp gidecekti.
Anıl, Burçin ve Çağrı arabaya bindiler. İlkay ise elindeki eldiveni çıkartmadan önce bagajdan sahte plakaları aldı ve değiştirdi. Eskileri yol kenarına gelişigüzel atıp arabaya bindi ve Ada'yı almaya gittiler. Oradan da İlkay'ın eskiden annesi ve babasıyla kaldığı eve geçeceklerdi. Uzun bir gece olmuştu ve sabah uyandıklarında bu gece hepsine rüya gibi gelecekti.
17.07.2022
O olayın üzerinden kaç sene geçmişti? Yedi sene mi? Hayır, daha uzun zaman olmuştu sanki, emin değildim. Tekrardan Türkiye'ye dönmek huzur verici bir histi. Bundan emindim.
Fakat burada yaşamak huzur vermeyecekti. Bundan da emindim.
Yapmaya geldiğim şeyi yapacak ve kaçak yaşamaya devam edecektim. Geçmişimin, geleceğim olmasını istemiyordum ama bunu değiştirecek cesaret henüz bende yoktu.
***
Merhabalar!
Uzun zamandır yazıp yazıp sildiğim kurgumu sonunda yayınlamaya cesaret edebildim. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.
Görüşlerinizi yazmayı unutmayın, şimdilik bu kadar. Kendinize iyi bakın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Bahar
Mistero / ThrillerGenç kadın masanın etrafındaki tanıdık yüzlere baktı. Eski arkadaşlarını tekrardan görmek ona garip gelmişti. Özellikle de o geceden sonra. İlk başlarda oraya gitme amacı eskiye duyduğu özlemdi ama şimdi yıllar önce yapması gereken bir işi bitirmek...