"Bak benim yer elması kılıklım, hafta sonumu böyle geçirmeyi ben de istemezdim ama konuşma zamanı."
"Hı hı, öyle..."
"KALDIRSANA LAN BAŞINI O TELEFONDAN SOKAYIM MI ONU SANA?"
"Bağırma bana be! Mailleri kontrol ediyorum şurada. Senin anlamadığın şeyl- HEY!"
Jisung'un bütün konsantrasyonu Hyunjin'in elinden aldığı telefonu gibi uçup gitmişti. Çalışacağı vakti gırgır şamatayla geçirip dinleneceği vakitte ciddileşen türden bir öküz olmak da bir yetenek olmalıydı.
"Ver o telefonu almayayım ayağımın altına!"
"Dinlemiyorsan telefon da yok. Atarım aha şu camdan aşağı. Seninle beraber."
Bu da o saçma salak şakalarından biridir diye düşünmek için fazla ciddiydi Hyunjin. Görmezden gelmek için çok geç anlamına geliyordu bu.
"Çabuk söyle ne istediğini, sonra da bir ağrı kesici getir bana."
"Uşak olduk bir de paşama! İlk defa insan oluyoruz ona da pişman ediyorsun adamı."
Telefonu Jisung'un boyunun yetişemeyeceği bir rafa bırakıp karşısındaki kanepeye oturdu. Evet, ilk defa atlamak yerine insan gibi oturdu. Tehlike demekti bu.
"Heh, şimdi. Lafı dolandırmak ya da ağzından laf almak gibi bir niyetim yok ama artık son durumlardan bi' bahsetsen diyorum? Sürekli birileriyle mesajlaşmalar, Lee bozuntusuyla buluşup "arkadaş" olmalar, telefon sapıkları... Sen değişikliklerin adamı değilsin Jisung, senin eğlencen bile planlı, hani öyle bir sıkıcılık... Ben bir şey mi kaçırıyorum?"
Hyunjin böyle söyleyince Jisung'a da biraz garip gelmişti yaşananlar. Hepsinin üst üste gelmesi tesadüf müydü bilmiyordu ama hem hayal bile edemeyeceği bir arkadaşlığı kafasındaki o kendine has terazisinde tartıyor, hem de dümdüz iş adamı maskesini hangi sapığın önünde düşürüp de eğlencesine kurban gittiğini düşünüyordu. Hayra alamet değildi bunlar, Hyunjin haklı gibiydi.
Tam konuşmaya başlayacakken raftaki telefondan üst üste gelen bildirim sesleri dikkatini dağıttı. Kalkıp almaya yeltendi ama Hyunjin'in zorla yerine oturtmasıyla merakını sonraya saklamak zorunda kaldı. Hoş istese de uzanamazdı ya o telefona.
"Otur, bir şey sorduk şurada. Hele bi' adam gibi cevap verme, o telefon kanatsız kaç saniye uçuyor onu test ederim görürsün."
"Sus artık ya! Değişiklik falan yok işte. Mesajlarıma bakacağım önemlidir belki. Ver sen de artık."
"B*k bakarsın o mesajlara, konuş."
Çaresiz kaldığını anlayınca derin bir nefes aldı. Konuşup konuşmamakta kararsızdı ama hiç değilse Hyunjin'in güvenilirliğine laf edemezdi. Bu serserinin bile ağzından adam gibi birkaç tavsiye çıkıyordu nadir de olsa.
"İyi madem, çok bilmek istiyorsan kısa kesiyorum; sapığın kim olduğunu bilmiyorum ama çözmek üzereyim, Lee'yle tesadüf eseri arkadaş olduk ve ben ne yazık ki buna katlanmak durumundayım ve yakın zamanda o sapığı polise teslim edip Lee'ye de alışma niyetindeyim. Hepsi bu, mutlu musun?"
"Sıkıcı zamanlarıma, demek istedin herhalde. Her neyse, hepsini anladım ama neden "ne yazık ki" dedin Lee için? Sevmediysen niye arkadaş oldun sincap beyinlim benim?"
"Sevilecek insan mı sence? Hem boş konuşuyor hem burnu bir karış havada, anası olsam yine çekilmiyor öyle bir şey."
"Oğlum ben de onu diyorum, ne diye arkadaş oldun, zengin koca avında mısın? Lan... SENİN GAY OLDUĞUNU BİLİYOR MU O?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
department // minsung
Hayran Kurgu"o güzel yüzünü görebilmek için her lanet saniye odamın cam kapısını izlemekten ve seni göremediğim her lanet saniye hevesimin biraz daha kırılmasından bıkmıştım, han jisung." (texting+story)