Kendisi ısmarladığı için boğazından zar zor geçen lokmalara rağmen gülmemek için kendini zor tutuyordu Hyunjin. Tanıştıkları günden beridir ölmeyi bekleyen yüz yaşında bir amca gibi davranan çakma buzdolabı arkadaşı Jisung şimdi gelmiş Lee Jr.'ın anlattıklarına gülüyordu, keyfi de bir hayli yerinde gibiydi. Nerede yanlış yaptığını düşündü Hyunjin, acaba o da böyle salak salak şeyler söyleyerek yakışıklı birilerini tavlayabilir miydi? Sorunun tek cevabı vardı, ev tipi para basma makinesi.
Jisung'da ise durum epey farklıydı, son yarım saatte kendinden bayağı tiksinmeye başlamıştı. Daha kötüsü, parası Hyunjin'in cebinden çıkmasına rağmen yemeğini bile yiyemiyordu, iştahı kesilmişti çünkü. Yanında oturan arkadaşının arada kolunu dürtmesini umursamıyor, karşısındaki genç adamın anlattığı her şeye gülüyordu ve dahası, ona iltifatlar ediyordu. Oracıkta ölüp gitse hiç üzülmezdi, emin olduğu tek şey buydu.
Tam Bay Lee Jr. saç jölesi kutusuyla yaşadığı epik bir olayı anlatırken telefonundan gelen zil sesiyle içinden Tanrı'ya binlerce kez şükretti Jisung. Hemen masanın üstünde duran telefonu alıp isme baktı, şirketten arıyorlardı. Sandalyesini geriye itip karşısındaki adama baktı ve üzgün(!) bir sesle konuşmaya başladı.
"Bay Lee, maalesef bunu yanıtlamam gerekiyor. Birazdan döneceğim."
"Tabii, rahatınıza bakın lütfen."
Tam kalkmış gidiyordu ki arkadaşının sesini duymasıyla olduğu yerde kalakaldı, belli ki bir şeyleri mahvetmekten asla vazgeçmeyecekti.
"LAN OR*SPU ÇOCUĞU BANA NİYE 'BEN ŞİMDİ GİDİYORUM SEVGİLİ HYUNJIN'CİĞİM, İZNİNLE' DEMİYORSUN?"
Jisung yavaşça arkasına dönüp dişlerinin arasından sadece arkadaşının duyabileceği bir ses tonuyla konuştu.
"Senden nefret ettiğimi daha önce hiç dile getirmiş miydim?"
"İşte böyle izin isteyeceksin benden, aferin. Gitmene izin veriyorum Jisung'cuğum. Şimdi git, belki ölürsün tuvalet köşelerinde. Bak Bay Lee'ciğimin yanında rezil ettin bizi. Çok ayıp, değil mi Bay Lee?"
Jisung ne diyeceğini bilemiyordu artık, ama anlamıştı ki arkadaşı ondan gizli yaptığı şeyler ve onu ekme çabaları için intikam alıyordu. Alıyordu almasına da, bunu evde kafasını klozete sokarak da yapabilirdi, hayatının şansı olan adamı ondan tiksindirmesine gerek yoktu. Biraz o küflenmiş beynini kullansaydı, arkadaşına yarar sağlayacak olan bu adamın dolaylı yoldan ona da faydasının dokunabileceğini anlardı.
"Bay Hwang?"
"Dinliyorum Bay Lee."
"Rica ediyorum kapayın artık o çenenizi. Bay Han, siz gidip rahatlıkla telefonunuza cevap verebilirsiniz. Bay Hwang'la sohbetimize devam edeceğiz biz."
"Kalbimi kırıyorsunuz Bay Lee. Bu da ayıp, değil mi Jisung?"
Jisung, Minho'nun son sözlerini duyduktan sonra oradan uzaklaşmıştı, doğal olarak arkadaşının sinir bozucu sorusu da havada kalmış oldu. Bu lanet herifle ancak görmezden gelerek başa çıkabilirdi.
Ve Jisung, masaların arasındaki koridorda hızlı adımlarla ilerlerken Lee'nin sandığı kadar da sıkıcı biri olmadığını, hatta Hyunjin'e çok güzel laf çaktığını kendi kendine kabul etti. Bu onun için büyük bir gelişme ve insanlarla olan ilişkilerinde büyük bir adım sayılırdı.
Herkese merhaba! Biliyorum bu bölümü epey geç yazdım ama lütfen kızmayın bana, yetiştirmem gereken tonla iş vardı. Bundan sonra daha sık yeni bölüm atacağım, umarım bu bölümü de beğenmişsinizdir. Sizi seviyorum, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
department // minsung
Fanfiction"o güzel yüzünü görebilmek için her lanet saniye odamın cam kapısını izlemekten ve seni göremediğim her lanet saniye hevesimin biraz daha kırılmasından bıkmıştım, han jisung." (texting+story)