°GİRİŞ°

68 3 0
                                    

#
#
#
#
#

Yeni bir kurgu ile karşınızdayım. Bu sefer + 18 bir kurgu yazmaya karar verdim. Umarım beğenirsiniz. Oy vermeyi ve yorum yazmayı unutmayın.

#
#
#
#
#
#
#
#
#

Karlı ve soğuk yollar hayatımın vazgeçilmez parçalarından biriydi benim için. Her kış mutlaka karlı yollarda çıplak ayaklarımla - ayaklarım ne kadar üşüsede - yolun bitimine kadar yürürdüm. Nedensiz bir şekilde bu yürüyüş bana keyif veriyordu. Sanki bir kış günü karlı yolda yürümessem O kış benim açımdan kötü geçecekti. Kendi içimde oluşturduğum bu batıl inanç beni karlı yollara daha çok bağlıyordu.

Kış ayı benim yaşamımda sevdiğim tek mevsimdi. Yılın bu zamanları beni açımdan eşsiz ve eğlenceli geçirdi. Soğuk havaların verdiği rahatlama hissiyatı, sıcak bir kupa kahve içerken kitap okumak, arkadaşlarımla kayak yapmak gibi nice güzellikleri beraberinde getiriyordu bu Mevsim.

Bu güzelliklere nazaran birçok felaketide yanında getirmeyi unutmuyordu. Aslında bu Mevsim hayatımı baştan aşağı yıkan bir mevsimdi. Fakat yinede yılın en iyi zamanlarını bu ayda geçiriyordum. Mart ayının bende yarattığı tezatlık ilişkisi vardı. Ve ben bu tezat olaylardan bıkmıştım. Ama mart ayı bana fikirlerimi veya hislerimi elbette sormuyordu. Zaten benim düşüncelerimi umursayan nadir insanlar vardı. O insanlarından bir kısmı bu dünyadan göçüp gitmişti.

Misal babam...
O beni gerçek anlamda anlayabilen tek kişiydi. Bu benim için Paha biçilemez bir duyguydu. Fakat bu duygunun tam anlamıyla tadına varamadan ellerimden kayıp gitmişti. Hisddedememiştim  önemsenme duygusunu.

İliklerime işlesin istiyordum bu duygu. Bu duyguyla yanıp kavrulayım istiyordum ama O duygu bir daha bana uğramamıştı. Beni terk edip gitmişti. Babam gibi bu duyguda beni bırakmıştı.

Bazı terkler can yakardı, bazıları yüzünüzde hoş bir tebessüm oluştururdu ve bazılarıysa sizi bertaraf ederdi. Ben babamı kaybettikten sonra kelimenin tam anlamıyla bertaraf olmuştum. Onun gidişi beni bitirmişti. Ama zamanla alışmıştım onun yokluğuna. Kabullenmiştim bir daha gelmeyeceğini, bir daha saçlarımı öpmeyeceğini, bir daha bana ballı turtam demeyeceğini.

Hepsini bir bir anlamıştım.

Hayat devam ediyordu bir şekilde. Ne kadar canımız yansada bir şekilde yaşamımızı sürdürüyorduk.
İnsanoğlu böyleydi işte. Çektiği acıyı bir süre sonra unutur beyninin en kuytu köşesine yerleştirirdi. Bende bu yolda gitmeliydim. Kendimi düşünmeli ve yaşamımı devam ettirmeliydim.

Eğer mutlu olmak istiyorsan bencil olmalısın. Hayat felsefen bu olmalı.

Şimdi bu sevdiğim karlı yollardan annemin yeni kocasının aldığı limuzinle geçiyorduk. Limuzin ne kadar pahalı ve ihtişamlı görünsede bir o kadar sıkıcıydı. Bana kalırsa daha alt model bir araç tercih ederdim. Fakat tabiki annem fikirlerime önem vermezdi.
Limuzin tekerleğindeki zincirler sayesinde kara batmadan ilerleyebiliyordu. Pencereden yolu izlemeye başlamıştım. Neredeyse üç saattir bu eylemi yapıyordum. Annem bu suskunluğumu sevmemiş olacak ki,

"Ada, camdan dışarıyı izlemeyi bırakıp biraz annenle sohbet etmeye ne dersin?" Bana Ada demesinden nefret ediyordum. Bu ismi oldum olası sevemiyordum. Bu yüzden ilk ismim Zülal'i kullanmak istiyordum. Fakat çevremdeki çoğu kişi bana 'Ada' diyordu.

MART AŞKI (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin