Yazarın ağzından:
İki yıl önce: 5 Ocak 2048:
Ocak ayının başlarında soğuk bir kış günüydü. Dün geceden beri yağan kar şehrin her yerinde diz boyu yüksekliğe ulaşmıştı. Kar yağışı hava durumuna göre bir hafta daha aynı yoğunlukta devam edecekti.
Kar yağışı bu şekilde yoğun devam ederse hiç şüphesiz yollar kapanırdı. Şehrin merkezinde yıllardır hizmet veren büyük bir kitapçı vardı. Aynı zamanda kırtasiyeydi sahibi Max Valentine'dı.
Eski bir asker olan Max gazi olduktan sonra burayı açmıştı. Max Valentine oğlunu kaybedene kadar burayı onunla birlikte işletiyordu. Oğlunu iki yıl önce kaybettiğinden beriyse yalnız başınaydı. Eşini de oğluyla aynı trafik kazasında kaybetmişti.
Acısı hiç dinmemişti ama alışmıştı insanoğlu herşeye alışıyordu. En kötüsü de buydu zaten alışmak... Kitapçının karşısına bir pikap yanaştı. Kitapçının önü dar olduğu için oraya araba gelemiyordu.
Pikabın arkası kırtasiye malzemeleri ve kitap kolileri ile doluydu. Pikaptan ilk önce Max Valentine indi. Max kırk sekiz yaşında olmasına rağmen kısa kahverengi saçlarına ve sakallarına neredeyse hiç ak düşmemişti.
Yaşı geçmesine rağmen hâlâ güçlü ve kaslı bir vücut yapısı vardı. Bire bir dövüşte kolay alt edilemeyecek kadar güçlü ve eğitimliydi. Max Valentine'ın ardından pikaptan genç bir adam indi.
Genç adamın uzun siyah saçları koyu yeşil gözleri çelimsiz zayıf bir vücudu vardı. Uzun yağlı saçlarını at kuyruğu şeklinde bağlamıştı. Genç adamın ismi Alex Santos'du.
Alex Max Valentine ile birlikte pikabın kasasında olan kolileri teker teker indirdi. Max son koliyi yere indirdikten sonra Alex'ten kolileri dükkana taşırken ona yardım etmesini isteyecekti ama Alex çoktan pikaba binip gitmişti.
Max moral bozukluğu ile önünde olan kolilere baktı. Evet hepsini dükkana taşıyabilirdi ama bütün gün dükkan da tek başına çalışacağı için bunları taşımakta işin içine girince çok fazla yorulacaktı.
Max Valentine bıkkın derin bir nefes verip önünde olan ilk koliyi kucakladı. Koliyle birlikte kaldırımdan yola adımını attığı ilk an ayağı kaydı. Tam düşmek üzereyken biri onu kollarından tutup düşmesine engel oldu
Max Valentine ayakta durmayı başarınca kendisini tutan kişiye baktı. Onu tutan genç adam Çelik Kurt'tu. Çelik'i bir süredir tanıyordu Çelik bir süredir kırtasiyenin karşısında olan restorandan çalışıyordu.
Max çoğu zaman o restoranda gün içinde yemek yerdi akşam yemeğini evde yerdi. Çelik orada çalışırken Çeliğ'in çalışma şekline şahit olmuştu.
Çelik işine dikkat ediyor ve çalışırken elinden geleni yapıyordu. Müşterilere her zaman saygılı ve özenle yaklaşıyordu geçen hafta kovulmuştu ama.
Bunun sebebi de Çelik değil restoran sahibiydi. Çelik zaten işe ihtiyacı olduğu için ucuza çalışıyordu restoran sahibi de bunu fırsat bilerek Çeliğe daha da ucuz neredeyse hiç denecek bir para vermeyi düşünmüş Çelik'te kabul etmeyince Çeliği işten kovmuştu.
Max Valentine Çelik ile birlikte konuşmadan bütün kolileri dükkana taşıdılar. Taşınma işi bittikten sonra Max Çeliğe döndü. "Geç otur evlat bende bize bir bardak çay doldurayım."
"Yok ya Max Amca ben sana rahatsızlık vermeyeyim." "Saçmalama geç otur dedim Çelik." Max Valentine arka tarafa geçerken Çelik oturdu.
Max Valentine arka taraftan iki bardak çay ve poğaça getirip Çeliğin karşısına oturdu. "Yardımın için sağol evlat." "Ne demek Max Amca her zaman."
![](https://img.wattpad.com/cover/365206496-288-k715171.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEYİKLER
Science FictionYıl 2050 ilk olarak 1981'de keşfedilen zombi geyik virüsü mutasyona uğrayarak bir zombi salgınına sebep olur. Böyle bir dünya da hayatta kalma konusunda hiçbir bilgisi olmayan Çelik Kurt tanıştığı bir kişi sayesinde zombilerden kurtulur ama daha son...