8. BÖLÜM: ANLAŞMA:

16 12 28
                                    

Hande'nin ağzından:

Ceylin arazide dolaşmaya devam ediyordu bir ara merak edip gidip bakmıştım. Ağaca kurulu bir salıncakta oturmuş etrafı izliyordu. Onu rahatsız etmemek için Edward'ın yanına geri dönüp yemeği hazırlamasına yardım etmeye karar vermiştim.

Yemek olarak soslu makarna yapıyorduk ve nedense Edward makarnaya fazla özen gösteriyordu. Hatta neredeyse makarna ile aşk yaşayacaktı.

"Jacob biraz abartmıyor musun ?" "Neyi ?" Birde farkında olmayıp sorduğu soruyla Jacob'a göz devirdim. "Makarnayı diyorum ne bu özen aşk yaşayacaksın makarna ile farkında mısın ?"

"Biz İtalyanlar yemeklerimize çok özen gösterir ve önem veririz." Şaşkınlık ile Jacob'a döndüm onu bunca zamandır Amerikalı sanıyordum. "İtalyan olduğunu bilmiyordum." Jacob omuz silkerken bir yandan yemek ile ilgileniyor bir yandan benimle konuşmaya devam ediyordu.

"Tam italyan olduğum söylenemez yani babam Amerikan annem İtalyan." Anladım dercesine kafamı salladım ve yemek hazır olunca yemek masasına tabak ve bardakları bıraktık.

Ceylin'i çağırmak için dışarı çıktık ama Ceylin ortalıkta yoktu. Umarım başına birşey gelmemiştir. Tabancalarımız yanımızda olduğu için tüm araziyi Jacob ile aramaya başladık.

Koca çiftlik arazisini baştan aşağıya aradık ama en ufak bir iz yoktu nereye gitmiş olabilirdi ? Kafayı yemek üzereydim. "Çiftliğin hemen dışında birkaç eski kulübe var oraya da bir bakalım istersen." Jacob'ın önerisine olumlu anlamda başımı salladım ve o yöne yürümeye başladık.

Birbirine en fazla on metre mesafede yan yana dizili üç küçük kulübe vardı. İlk iki kulübede hiçbir şey yokken üçüncü kulübenin içinden gelen hırlama sesleri korkumu kamçıladı umarım korktuğum olmamıştır.

Kulübenin kapısına tekme atarak içeriye daldık Ceylin birkaç adım ötemizde yerde oturmuş birşeye bakıyordu. Yavaş adımlarla Ceylin'in yanına yaklaştım.

Ceylin elinde kürek ile öylece oturuyor ve önünde olan şeye bakıyordu altında bir kan gölü oluşmuştu ama kan ona ait değildi çünkü yarası yok gibiydi.

Ceylin'e seslenmemize rağmen Ceylin cevap vermek yerine gözlerini aynı yere dikince Jacob ile oraya baktık. Ceylin çocuk bir zombinin önünde diz çökmüş ona bakıyordu. 

Kız zombinin uzun kızıl saçları hep kan ve kirden birbirine girmiş dağınık duruyordu. Üzerinde olan pembe elbise kirden ve tozdan simsiyah olmuş çok az pembe yer kalmıştı.

Tırnaklarının içi kan kir ve deri parçaları gibi görünen şeyler ile kaplıydı. Gözlerim ayaklarına kayınca neden hareket edemiyor olduğunu gördüm. Sağ ayak bileği bir tuzağın içinde kırık vaziyette duruyordu aynı zamanda diğer ayağı da zincir ile duvara bağlıydı. Hande bir an aklına dolan anıyla Ceylin'in neden donup kalmış olduğunu daha iyi anlamış oldu.

Onbeş yıl önce:

8 Eylül 2035:

On yaşında ki Hande yorgun argın eve doğru koşuyordu. Bugün kardeşi Ceylin'in sekizinci yaş doğum günüydü. Kardeşine hediyesini ve pastaneden ailesinin yaptırdığı pastayı almış eve gidiyordu.

Anne babası çoktan her yeri süslemiş olmalıydı. Hande evden içeri girer girmez içeri seslendi. "Evet pastayı ve kendi hediyemi aldım neredesiniz ?"

İçeriye doğru seslendim ama hiç kimse tek bir yanıt vermedi. Hande içeriye girdi ama hâlâ bir ses yoktu. Kutlamayı oturma odasında yapacaktılar oraya bakmaya karar verdi.

Oturma odasının kapalı kapısının önüne gelince içeriden kapının önüne kadar gelmiş olan bir kan gölü gördü. Hande korkuyla kapıyı açıp içeri girince anne babasını kanlar içinde yerde yatarken buldu.

GEYİKLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin