Neredeyse 17 yıldır yaşıyordum. Hayatım boyunca çok fazla düşünüp, çok fazla hata yaptım. Bu kadar sene yaşayıp ne yaptım, neler öğrendim hiç bilmiyordum. Tecrübelerim sıfırlanmış gibiydi. Sanki içimdeki acı benim şımarıklığım yüzünden içime oturmuş gibi geliyordu. Lakin şu an ne acımı ne de bir başka konuyu düşünemeyecek kadar bana yaslanan bedene odaklıydım.
Yüzünü göremiyordum elbette ama nefesleri boynuma çarpıyordu. Evimin yönünün tersi yönde ilerlemeye başlayan otobüste takamadığım kulaklığa lanetler ederken insanların seslerini duymak beni çıldırtıyordu. Sinir katsayım her geçen dakika artıyordu. Yavaş hareketlerle cebimden telefonumu ve kulaklığımı çıkartmaya çalışırken rahatsız olmaması için içimden yaratıcıma dualar ediyordu.
"Sonunda." Fısıldamamı duymamasını umuyordum ama duyacağını düşünmüyordum. Nefesleri düzenli bir biçimde akıp gidiyordu. Kulaklığımı takmam ve müziği açmam neredeyse 10 dakikamı almıştı. Derin bir iç çekerek dışarıya bakındım. Son durak ne zamamdı? Hiçbir fikrim yoktu. Oflayarak müziği durdurdum.
"Bakar mısınız?" Benim yaşlarımda belki benden bir yaş küçük duran bir Alfaydı. Arkamızda oturuyordu. Ona doğru dönmek biraz zordu işin aslı. Yine de çaba gösterip arkamı dönmüştüm.
"Efendim?" Sesi sandığımı aksine yumuşaktı. Kokusu burnuma doluyordu sanki feromonları artmıştı. Yanımdaki Omeganın papatya kokusunu yine de bastıramıyordu. Papatya feromonları kader miydi yoksa ben kadere çok mu takmaya yine başlamıştım?
"Son durak neresi biliyor musunuz?" Kaç yaşında olursa olsun tanımadığım her insana siz diye hitap etmek huyumdu. Lakin ses tonuma karışmazdım nasıl çıkacağını kontrol etmek benlik olmazdı genelde.
"3 durak sonra son durak olacak. Otobüs terminali son durak." Gözlerini kaçırarak dışarı bakınca otobüste durdu. Kafamı usulca aşağı yukarı salladım.
"Sağ olun." Arkamı dönerek müziği tekrar açtım. Gelen durakta inmemiz gerekiyordu. En az 10 dakikamız vardı. Elimde olmadan iç çektim. Sanki içimdeki kurt yanındaki Omeganın kokusunu alabilmek için derin nefesler çekiyordu. Daralan nefesimi açıyordu.
"Jungkook?" Hafifçe omzuna dokundum. Geleceğimiz yere yaklaşmıştık neticede. Yavaşça saçlarını okşayarak uyanması için sesleniyordum. "Jungkook uyan hadi!" Sesim birden yükseldi. Çok fazla yüksek çıkmasa da Jungkook irkilmişti. Saçlarını yavaşça okşayarak uyanmasını umuyordum.
"İneceğimiz durağa yaklaştık Jungkook. Uyan hadi!" Sesimi bir tık sertleştirdim. Saçlarındaki elimi omzuna koyarak hafifçe sarstım onu. Çok fazla sert hareketlerle uyanması iyi olmazdı. En sonunda mırıldanarak gözlerini açtı.
Gözlerini ovalayarak başını kaldırdı, yanağının etrafı kızarmıştı. Durumu anlamlandırmaya çalışırcasına etrafa bakındı. "Ne çabuk..." gözleri beni buldu, hafifçe kısıldı. "Çok yordum mu seni? Omzun ağrımıştır..."
"Hissetmedim bile." Etrafı anlamalandırmaya çalışan gözleri çok tatlı gösteriyordu onu. Genişçe gülümseyerek yüzünü incelemeye devam ettim. "İyi uyuyabildin mi?"
Yanağını ovalayarak inanmaz gözlerle baştan aşağı süzdü beni. "Umarım öyledir cidden. Güzeldi. Rüya bile gördüm, biliyor musun?"
"Öyledi merak etme." Kıkırdayarak kafamı otobüse çevirerek bakındım ardından ona geri döndüm. "Güzelmiş. Ne gördün bakalım?"
Gözlerini yine kapatıp başını yana eğdi. "Güzeldi işte. Her yerde kahve ağaçları gördüm, aralarında uzanmış gökyüzünü izliyordum." Göz kapakları birbirinden ayrılırken bedenini esnetti. "Çok ama çok huzurluydu. Uzun zamandır rüya görmemiştim."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
My you [YoonKook]
FanfictionBütün bu ışıklar seninle renklenmiş. Bütün bu zamanlar senin sayende kıymetli. with @oizyskaida güzelim