Hava kasvetliydi biraz. Dengesiz bir şehrin dengesiz havasıydı. Güneş ortaya çıkmışken gök gürülüyordu. Alışmayan biri için oldukça tuhaf bir havaydı. İşin aslı benim içinde biraz tuhaftı. Birçok kez şahit olmuştum. Sonuçta burada doğup büyümüştüm, artık buralıydım. Havanın kasvetine çok takmamaya çalıştım. Zaten bu evde oldukça kasvet vardı.
"Çay yapmana gerek yok Anne." Sesimi yumuşatmak ve ifadesiz tutmak arasında gidip gelirken nasıl çıktığını kestiremiyordum. Annem demlemek üzere çaydanlıktaki suya bakınırken bana döndü. Kaşları çatıktı.
"Niye? Arkadaşınla içmeyecek misiniz?" Sert ses tonu ona açıklama yapmadığım içindi. Kaşları her daim çatık olurdu ama bazı zamanlar oldukça belirgin olurdu. Belirgin olduğu zamanlardan birindeydik.
"Kahve yapacağım. Ve arkadaşım değil. Sevgilim." Umursamaz bir biçimde söylenmiş. Tezgahtan uzaklaşmış bedeninden yararlanarak cezve ve kahveleri çıkarmıştım. İki kahveyi birden karıştırmak hoşuma gidiyordu. Tatlı seven biri olduğunu düşünüyordum. Bundan dolayı tatlı kahveyi biraz daha çok koyacaktım.
"Ne? Sevgilin mi? İnanmıyorum. Düzgünce tanıştırsana bizi köpek oğlu köpek!" Sinirli ses tonu kısıkta olsa oldukça anlaşılırdı. Ona bakmamayı tercih ederek kahve yapmaya devam ettim. Anlatmaya başlamadan önce iç geçirdim
"Biraz sakin olur musun." Tekrar iç çektim. Feromonları bana baskı uygularken hiçbir etkisi olmadığını en iyi o biliyordu yine de vazgeçmiyordu. İçimdeki kurt her ne kadar anneme sinirleniyor olursa olsun annemiz olduğu gerçeği vardı. "Utangaç biraz. Böyle yaparsan tanıştıramam."
"Sana seçenek sunmadım. Tanıştır dedim!" Kızgın ses tonu birazdan küfürlerini sıralayacağını belli ettiriyordu. Ağzıma alamayacağım türden şiveli bir biçimde küfür etmeye başladı. Dinleme gereği duymadım. Kahvede olmuştu zaten. Fincana boşaltıp kendime de limonata aldım. Daha öncesinde aldığım için mutluydum.
"Abi?" Taehyung'un sesi mutfakta annemin küfürlerini keserken ona döndüm. Hafifçe gülümsedim. Yanıma gelip sarıldı hemen. Bende ona sarılıp saçlarını öptüm. "Ne zaman geldin? Duymamışım."
"15 dakikadan fazla oluyor sanırım. Sen video izlediğin için duymamışsındır normal." Kıkırdadım. Sevimli yüzü huysuzlukla buruşurken daha çok kıkırdadım. Beline doladığım kollarımı çözdüm. "Gitmem gerekiyor. Misafirim var." İç çektim. "Kalbimin sultanı." Kendi kendik fısıldadım. Kimse duymamıştı. Özellikle annemin duymaması beni mutlu ediyordu.
"Kim? Sanho hyung mu? Ama yok o gelmez. Eunro hyung? Yoksa Misaki noona? Bende seninle geleyim." Koluma girip bana büyüttüğü gözleriyle baktığında gözlerimi devirdim. Koluma yapışmasından hoşnut değildi.
"Çekil." Kolumu ondan kurtarıp birkaç adım geriledim. "Jungkook geldi. Beni bekliyor. Tutma artık beni." Kahveyi ve limonatamı alıp gidecekken önümü kesti. İç çekip sesli bir biçimde bıraktım. Bıktığım oldukça belliydi.
"Ne? Nasıl buraya getirirsin onu? Ona hesap soracağım." Daha onu durduramadan hızlı adımlarla odama ilerdi. Derin bir iç çektim. Hayat beni mahvediyordu. Oflayarak arkasından giderken annemin söylenmeleriyle birlikte arkamdan gelmesi şaşılacak türden değildi.
"Neden beni engelledin? Sadece bir şey soracaktım ya." Sinirli sesi kaşlarımın çatılmasına yol açarken elimdeki bardakları masanın üzerine bıraktım. Taehyung, Jungkook neredeyse dibine girmişti. Kolundan tutup onu geri çektim. Jungkook arkamda kaldı.
"Anne gelsene. Sevgilim Jungkook. Jungkook, annem. Tanıştınız işte oldu mu?" Annemin kaşları çatılabilirmiş gibi daha fazla çatıldı. Taehyung'u es geçerek Jungkook önüne geldi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
My you [YoonKook]
Fiksi PenggemarBütün bu ışıklar seninle renklenmiş. Bütün bu zamanlar senin sayende kıymetli. -slow update with @oizyskaida güzelim